Futbol Milli Takımımız, belki de tarihinin en mükemmel kadrosu ile nihayet özlediğimiz ve beklediğimiz çıkışına başladı.
Madden ve manen çok büyük sıkıntılarla boğuştuğumuz bu günlerde artarda gelen çok net skorlarla elde ettiğimiz galibiyetler milletimize müthiş bir moral oldu.
En önemlisi sadece skorlar değil oynanan futbol da son derece tatmin ediciydi.
Ancak en sağlam bölgemiz olan defansımızın biraz daha dikkatli olması gerekir. Kendilerine olan aşırı güven bazen ciddi hatalar yapmalarına sebep oluyor.
Uğurcan ilk maçta yediği iki gole rağmen yıldızlaştı ve her iki maçta da büyük güven verdi.
Takımımız belki de bu defans bloğuna çok güvendiği için kontratağa dayalı bir futbol oynadı ve bunda da çok başarılı oldu.
İlk maçta Burak ikinci maçta Ozan, attıkları gollerle takımı taşıdılar ancak orta sahamızın dinamikliği bu gollerin ortaya çıkmasında en büyük erkendi.
En enteresan istatistiklerden biri de girilen gol pozisyonlarının azlığına rağmen gole çevrilme oranının yüksekliğiydi.
Takım oturdukça pozisyon zenginliğimizle birlikte gollerimizin de artacağı açıkça görünüyor.
Milli takımlar seviyesinde futbol tarihimizin en büyük başarısı olan 2002 Dünya Kupası üçüncüsü olan takımdan çok daha iyi bir jenerasyon yakalamış durumdayız.
2002 Milli Takımımız, 2000 yılında UEFA Kupası Şampiyonu olan Galatasaray'ın uyarlamasıyla oluşan bir takımdı. Takım kadrosunun 12 kişisi Galatasaray'da halen oynayan veya yakın zamanda Avrupa'ya transfer olmuş futbolculardı. O dönem Avrupa'ya giden futbolcularımızdan başarı olarak aklımızda kalan Tugay Kerimoğlu'nun İngiltere'deki istikrarı ile Nihat Kahveci'nin İspanya'daki çıkışı idi. Diğer futbolcularımız Avrupa'da çok fazla öne çıkamamışlardı.
Şimdi ise Avrupa'nın en önde gelen kulüplerinde uzun süredir oynayan ve kendilerini kabul ettirerek yıldızlaşan omurgadan oluşan bir kadroya sahibiz.
Tek eksiğimiz bu yıldızlar ordusu kadroyu "TAKIM" haline getirebilmekti.
Uluslar Ligi'ndeki başarısızlığın ve Avrupa Kupası elemelerindeki zorlanmaların sebebi de bu takım olma sürecinin ve zorluğunun yansımasıydı.
Ancak görünen odur ki artık hem teknik ve taktik olarak hem de ruh olarak artık gerçek ve özgün bir takım haline gelmiş gibi görünüyoruz.
Dünya Kupası elemelerine grubun bizden sonraki en güçlü iki takımıyla oynayarak başlamanın zorluğunu çok büyük bir avantaja çevirmiş durumdayız.
Artık büyük oynuyoruz!
Ancak bu gibi durumlarda karşılaşılan asıl büyük zorluk, kağıt üzerinde çok daha zayıf görünen takımlara karşı konsantre olup kazanma alışkanlığı kazanmaktır.
Bu açıdan baktığımızda Letonya maçı çok ama çok büyük önem arzetmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da maça gelme ihtimalini düşünürsek bu zorluk bir kat daha artmaktadır.
Zira Milli Takımımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın (Geçmişte de Başbakanımızın) seyirci olduğu maçlarda (Heyecanına hakim olamadığından olsa gerek) birçok kez hiç beklenmedik sürpriz sonuçlar almıştır. İnşallah bu kötü alışkanlığımızı da Letonya maçında terk eder ve üçte üç yaparak hem Haziran ayındaki Avrupa Şampiyonası Finallerine çok büyük bir moralle gider hem de Eylül ayında devam edecek olan Dünya Kupası elemelerinde işimizi iyice kolaylaştırmış oluruz.
Burada en büyük iş Şenol Güneş'e ve takımın psikologlarına düşmektedir.
Galatasaray'ın Süper Lig'de son haftalarda düştüğü durum bunun en büyük (Galatasaraylılar için en acı) örneğidir.
Arka arkaya kazandıkları zorluk derecesi son derece üst düzey maçlardan sonra çok daha kolay görünen 4 maçta 8 puan kaybederek (Tüm ipleri kendi ellerinde olan) şampiyonluk şansını çok ama çok zora soktu.
- Cem Yılmaz ve Cilalı Güldürü Devri / 29.08.2022
- Bırakın beni milleti uyandırın / 24.08.2022
- Aramıza katılmanızı bekliyoruz / 16.08.2022
- Suriye’nin kuzeyi mi, Büyük İsrail’in kilidi mi? / 01.08.2022
- 15 Temmuz ve alınmayan dersler / 19.07.2022
- Adalet yoksa zulüm vardır / 21.06.2022
- Polemikten beslenen siyaset / 09.05.2022
- Haydar Baş ve Aşk / 14.04.2022
- AK-YÜZBİM / 12.04.2022