Çağrıda ısrar

"Gerçek Ülkücülerin ve devrimcilerin adresi Bağımsız Türkiye Partisi'dir! Ayağa kalk Türk Milleti! Türk Milleti ayağa kalk!" (Prof. Dr. Haydar Baş).Haydar Hoca'nın; bu davetini, siz okurlarıma duyurduğum için olmadık saldırılara muhatabım!Bilir?bilmez epeyce itiraza tanık oldum.Bilmeyenler, nâdanlar nazarımda mazurdur! Çünkü bilenin bilgisinden; bilmeyenin cehâletinden dolayı cesur olduğunu/olacağını tecrübe ve öğrendiklerimizden biliriz!...İtirazlardan birisi, biraz farklı; ayakları biraz yere basar gibi! O itirazı dikkate alarak, itiraz edenin şahsında, aynı düşünen herkese cevap vermeğe çalışacağım: "Ülkücüyle devrimci nasıl bir arada olacak?" sorusunu ciddiye aldım!Afrika Yerlileri; "Her sabah bir ceylan uyanır, aslandan hızlı koşmak zorundadır! Çünkü aslandan hızlı koşamazsa öleceğini bilir! Her sabah bir aslan uyanır, ceylandan hızlı koşmak zorundadır! Çünkü ceylandan hızlı koşamazsa açlıktan öleceğini bilir!" derler...Âlemleri milyarlarca yıldır şaşmaz düzeni ile yöneten Allah (c.c.); kaçanın niye, kovalayanın niye hızlı koşması gerektiğini, akledenler görüp ders alsınlar diye apaçık yaratmıştır.Kâinatta bütün canlıların; nebâtat ve hayvanâtın, dünyayı kaplama içgüdüsü vardır. Meselâ sarmaşık; bütün gücüyle yayılıp her yeri kaplama isteğindedir, ta ki bir keçi en lezzetli uç sürgünlerini yiyinceye kadar! Orada sarmaşıkla keçinin şahsında nebâtatla hayvanâtın savaşı başlar!Keçiler de yiyebildikleri kadar ot/çiçek/nebat yiyip beslenmek, beslenip üremek ve bütün dünyayı kaplamak içgüdüsündedir! Ta ki bir aslanla, kaplanla, kurtla karşılaşıncaya kadar! Otobur keçi ile etobur hayvan karşılaştığında, onların şahsında da etobur ve otoburun savaşı başlar!Etoburların en bilineni ormanların kralı aslan; otoburların en güzeli ve en fazla av olanı ise ceylan...Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın; "Anadolu Türklüğünün mânevi Genelkurmay Başkanı" diye tarif ettiği Hünkâr Hacı Bektaş?ı Veli'nin, en meşhûr fotoğrafını hatırlayan oldu mu?Hürkâr; muhabbet aşılayan kollarıyla aslanla ceylanı, birlikte kucaklar değil mi?Demek ki etoburların en güçlüsü ile otoburların en âciz ve güzelini yani aç aslanla ceylanı, muhabbetle kucaklayabilmiş ve bir arada tutabilmiş değil mi?Bu mûcizevi olayı gerçekleştiren, Hünkâr Hacı Bektaş kimdir diye merak edenlere; özetle biraz bilgi vermeğe çalışayım: Hünkâr Hacı BektaşıVelî; Pîr?i Türkistan Hâce Ahmed Yesevî talebelerinden  Lokman Perende'nin rahleyi tedrîsinden geçtikten sonra kendisinin geliştirmiş olduğu bir sistemle dupduru bir Türkçe kullanarak, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan önce; Anadolu'da gönülleri aşkla, sevgiyle, birlik ve beraberlik çerağıyla tutuşturan, büyük bir Velî'dir. Allah Dostudur.Prof. Dr. Haydar Baş; sayısız toplantı ve konferanslarında Hünkâr'ın Anadolu'yu Müslümanlaştırırken nasıl Türkleştirdiğini de anlatır. Hünkâr'ın geldiği yıllarda Anadolu, bir yandan Moğol saldırı ve istilası ile çırpınırken, bir yandan da büyük bir siyasi ve ekonomik buhran içinde taht kavgalarına sahne idi! Hünkâr, böyle bir ortamda Kapadokya'daki Hıristiyanlık merkezine karşı bir Türklük Merkezi kurar. Anadolu'da Türklerin yoğun olduğu bölgeleri gezen Hacı Bektaş, Türk gelenek ve göreneklerinden korunabilenleri tek tek tesbit ederek bunları Sulucakarahöyük'teki dergâhında, İslâm inancı ve Türk kültürü ile yoğurarak birleştirmiş bir sevgi pınarı şekline dönüştürmüştür.Artık Anadolu'da öyle bir hâl oluşmuştur ki; hangi soydan, boydan, ırktan olursa olsun İslam olan kişi, Hıristiyanlarca; "Türk oldu!" diye tarif edilmiştir. Hacı Bektaş?ı Velî'nin hoşgörü ve insan sevgisine dayalı düşünce sistemi; kısa sürede bir Hıristiyanlık merkezi olan Kapadokya ve İç Anadolu'yu İslamlaştırıp Türkleştirmiş ve fethe hazır hale getirmiştir.Bektaşi kaynaklarından biliyoruz ki; Bektaşi doğulmaz, Bektaşi olunur.Muhteşem Türk Atatürk'ün, doğup büyüdüğü Selanik ve Rumeli bölgesi de Bektaşi Dergâhlarının yoğun olduğu yerlerdir. Mustafa Kemal'in daha yüzbaşı iken Selanik'te Deli Hurşit Baba'dan el alarak bektaşiliğe girdiğini, biliyoruz. Özel doktoru Ragıp Erensel'in de bir Bektaşi Babası olduğu bilinmektedir. Mustafa Kemal'in Harbiye yıllarında, tatillerde Selanik'e gittiğinde bir Bektaşi Dergâhı'nı ziyaret ettiğini de Falih Rıfkı Atay anlatmıştır.Falih Rıfkı Atay olayı şöyle nakletmektedir; "? Atatürk'ün çocukluğunu ve gençliğini yakından bilen Kılıçoğlu Hakkı, bana yazdığı mektupta der ki: 'Ailece pek yakındık. Zübeyde Molla'yı ikinci defa kocaya veren benim kaynatam Şeyh Rıfat Efendi'dir. Mustafa Kemal tatillerde, Selânik'te sılaya geldiği vakit, büyük kaynatamın tekkesini ziyaret ederdi."Türk Milletinden ve bizden saklanan bir gerçeği de ilk defa Haydar Hoca'dan duyduk ki; Erzurum Kongresi sonrası Mustafa Kemal, Hacı Bektaş?ı Velî Dergâhını ziyaret etmiştir. Dönemin Dergâh Postnîşi Cemalettin Çelebi Dede'den savaş için destek istemiş ve bu desteği almıştır. Bektaşi kaynaklarına göre de Cemalettin Çelebi Dede; savaş sırasında aynî yardımların yanında dergâh kasasında bulunan 1.800 altın lirayı da Mustafa Kemal'e vermiştir*. Yine Haydar Hoca'nın anlattıklarından/yazdıklarından biliyoruz ki savaş sonrası kurulacak devletin Cumhuriyet olmasına da Bektaşi Dergâhında karar verilmiştir.Yani Mustafa Kemal; Hünkâr'ın aslan ile ceylanı, muhabbet kaynağında cem etme sistemini uygulayarak Anadolu'nun Müslüman halklarının tamamını, İstiklâl Harbi'ne sokmuş ve galip çıkmıştır.Lozan'da, Kürtlerin azınlık olduğu iddialarına; "Onlar Müslümandır, Türk'tür asla azınlık değillerdir" telgrafını çekerek; "Ne mutlu Türk'üm diyene!" şifresinin de temelini atmıştır.Bu özet bilgilerden sonra; "Ülkücüyle devrimci, nasıl bir arada olacak?" sorusuna dönelim. Haydar Hoca, davetinde; "Gerçek ülkücülerin ve devrimcilerin yeri Bağımsız Türkiye Partisi'dir" diyor değil mi? Yani Haydar Hoca; aslanla ceylanı bir araya getiren Hünkâr Hacı Bektaş öğretisi ile Anadolu'nun gerçek sahiplerini Nuh'un Gemisi diye tarif edilen Ehl?i Beyt Gemisi'ne davet ediyor! Gerçek ülkücü ve devrimcilere sesleniyor! Ülkücülükten ve devrimcilikten geçinen, gibi yapan, suflör ve dublörlerle ilgilenmiyor bile farkındaysanız...Sorumu tekrarlayacağım; "Türkoğlu Türk'üm!" diye yeri?göğü inleten, Moskova'da DUMA koridorlarında 150 Müslüman Türk'le seccade açarak vakit namazlarını kılan, Jirinovski gibi Türk düşmanı bilinen bir Slav milliyetçisine, hem de Türkçe olarak; "Ne mutlu Türk'üm diyene!" dedirttiren, bu Sevgi Süvarileri Komutanı'nın çağrısını duyurabilmek için ses bombası mı atmalıyım?Beğler! Sizin kerhen, ehven?i şerre (kötünün iyisine) mecbûr edilerek desteklediğinizi açıkça söyleyemediğiniz Genel Başkanlarınızı, "Türkoğlu Türk'üm" diye tavizsiz kükreyen Haydar Hoca, muhabbet ve müktesebâtıyla Vallahi döver! Haydar Hoca'yı duyun Allah aşkına!"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN!" Vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...