Bütün namusait şartlara rağmen ümit dolu olunması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Gümüşhane'de Kuvayı Milliye yürüyüşünün çileleri bitirmek için başlatıldığını ifade etti
Kuvayı Milliye kadrosunun Gümüşhanelilerle gerçekleştirdiği yeni bir siyasi oluşumla ilgili istişari toplantıda, Gümüşhanelilere hitaben bir konuşma yapan Prof. Dr. Haydar Baş, ülkemizin saymakla bitmez meselesi olduğunu ve fakat asıl meselenin bu dertleri teşhiste yanılma, yanlış teşhis koyma olarak kendini gösterdiğini, yanlış teşhisin de yanlış tedaviyi beraberinde getirdiğini belirtti. Prof.Dr. Baş, "Ülkenin meselelerini tam ve doğru teşhis etmemiz lazım. Bu doğru teşhistem sonra da harici değil dahili ve milli bir duruluşla çareler aramamız gerekir" dedi.
Domuzdan post
gavurdan dost olmaz
"Ben milletime ait olan her şeyi, bayrağını, sancağını, askerini, polisini, çiftçisini, çöpçüsünü, dünyanın en rütbeli insanının fevkinde görürüm" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, domuzdan post gavurdan dost olmayacağını şu cümlelerle ifade etti:
"ABD Başkanı Clinton Türkiye'ye geldiği zaman dikkatimi çeken bir şey oldu. Onu TBMM'de Amerikan polisi korudu. Bu bize yakıştı mı? Şayet ben Gümüşhaneliye itimat etmiyorsam burada ne işim var?"
Meseleler milli bir duruşla çözülür
Türkiye'nin yaşadığı ekonomik kriz ve enflasyonla mücadele programının tahlilini yapan Prof. Dr. Baş; Türkiye'de yaşanan enflasyonun maliyet enflasyonu olmasına rağmen talep enflasyonu varmış gibi tedbirler alındığını, bunun da işi daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini söyleyerek, ülkemizin bir stagflasyon yaşadığını belirtti ve bir tehlikeye dikkat çekti. Prof. Dr. Baş; "Vatandaşımız şerefine düşkün olduğu için, ödemesini yapmak için malını değerini düşürerek satıyor. Ödemesini bunumla yapıyor. Piyasada böylece fiyatlarda bir düşüş oluyor. Bu, enflasyonun düşmesi değildir. Bu düşüşün neticesi dükkanların kapanması, işyerlerinin, mağazaların, fabrikaların çok ucuza başkalarının eline geçmesidir" dedi.
Enflasyon meselesini emisyon hacmini genişletip, üretimi kamçılamak suretiyle Türkiye şartlarında milli bir duruşla halletmenin mümkün olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, "Merhum Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında uyguladığı politikayı hayata geçirerek bu iş anında halledilir" dedi.
Nifak katrilyonlara maloldu
Prof. Dr. Haydar Baş, konuşmasında, Türkiye'nin önündeki en büyük engellerden biri olan nifak konusuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
"Memleketimize nifak sokuluyor. Sırf bu yüzden hazinemizden katrilyonlar çıktı. Hala o bölgelerde selamet yok. Mehmetçik şehit olmaya devam ediyor. Nifak ile evladı ana-babasına düşman ettiler.
Evladının akaidi ile oynadılar. Sadece babasına değil bayrağına, askerine, milletine, vatanına düşman hale getirdiler. Bu nifaktan mutlaka kurtulmamız lazımdır. Birbirimize tahammül etmemiz lazımdır. Bileceğiz ki bir münafık geliyor, fitne sokuyor. Bizi bölmek istiyor.
Devlet ile millet, asker ile sivilin arası açılmak isteniyor. Öyle şeyler deniliyor ki insanın tüyler diken diken oluyor. Belki bazılarımızın ibadeti az olabilir. Ama bu millet Müslümandır. İtikadı sağlamdır. Bu milletin sarhoşu bile imanından zerre kadar taviz vermez. Bu milletin sarhoşu böyle iken sen askerine nasıl dil uzatırsın? 1980'de Boztepe'ye alındık. Askeri savcı beni getiren siyasi şube müdürüne, "Bunu niye getirdin?" diye sordu.
Ve sonra şöyle dedi: "Ben her yemekten sonra nasıl içki içiyorum. Buna kimse karışamaz. Bu kardeşimiz de istediği kadar Allah der. Ona da kimse karışamaz."
Sen devlete bir kisve giydiriyor, onu yıkmaya çalışıyorsun. Ondan sonra tokatı elbette yersin."
Devlet gemisi mutlaka yüzdürülmeli
Devlet gemisi batarsa içinde kim varsa 7'den 70'e hepsinin batacığını, bu geminiN mutlaka yüzmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş, bu gemiyi yüzdürecek olan iradenin milletin iradesi olduğunu belirterek şöyle devam etti.
" Yanlış yapan yok mu? Elbette var. Bugün bir dere geçmekteyiz. Dere geçerken hata aranmaz. Karşıya geçeceğiz. Ondan sonra eteğimdeki taşları dökeceğiz. Birbirimizi rencide etmek için reğil bir daha hata yapmamak için bir muhasebe-i nefs yapacağız."
Kuvay-ı Milliye niçin yola çıktı?
Prof. Dr. Haydar Baş Kuva-ı Milliye hareketinin yeniden ortaya çıkış gerekçesi olarak, şartların 1919 şartlarından daha ağır özellikleri taşımasını gösterdi ve bu vahim durumu şöyle izah etti:
"Güneydoğudaki arazilerimiz o bölgenin arz-ı mevud olduğuna, vadedilmiş topraklar olduğuna itikat eden Yahudilere satılıyor. Haydar Hoca da "Güneydoğuda yanlış yapıyorsunuz" diyor. Teodor Herzl, Abdulhamit'ten para karşılığı Filistin'den toprak istemişti. Abdülhamit'in cevabı şu olmuştur: "Kanla alınan topraklar para ile satılmaz". Fakat Abdülhamit azledildi. Filistinliler de ellerindeki toprakları adeta birbirlerine nispet edercesine sattılar. Kendi özyurtlarında garip oldular. Allah belalarını verdi. Aynı kaderi şu anda Güneydoğu da yaşıyoruz. Tedbir alınmazsa 1948 yılında ilan edilen devlet, arz-ı mevud kabul ettiği bu topraklara kadar genişleyebilir. Bu mantıkla bakıldığında yeni çıkan ve diplomatik maksatla toprak satışını öngören kanun çok sakıncalar taşıyor. Adam toprağını alır; bayrağını diker. Oraya ne askerin, ne de polisin girebilir."
Bu aydınlatıcı izahtan sonra "şimdi niçin 1919 şartlarından daha vahim durumda olduğumuzu anladık mı?" diye soran Prof. Dr. Baş bütün bu namusait şartlara rağmen ümitvar olunması gerektiğinin altını çizdi. "Bu çilelerin hepsi biter diyen Prof. Baş'ı Kuva-ı milliye yürüyüşünün bu çileleri bitirmek için başlatıldığı açıklamasında bulundu.
Kuvayı Milliye kadrosunun Gümüşhanelilerle gerçekleştirdiği yeni bir siyasi oluşumla ilgili istişari toplantıda, Gümüşhanelilere hitaben bir konuşma yapan Prof. Dr. Haydar Baş, ülkemizin saymakla bitmez meselesi olduğunu ve fakat asıl meselenin bu dertleri teşhiste yanılma, yanlış teşhis koyma olarak kendini gösterdiğini, yanlış teşhisin de yanlış tedaviyi beraberinde getirdiğini belirtti. Prof.Dr. Baş, "Ülkenin meselelerini tam ve doğru teşhis etmemiz lazım. Bu doğru teşhistem sonra da harici değil dahili ve milli bir duruluşla çareler aramamız gerekir" dedi.
Domuzdan post
gavurdan dost olmaz
"Ben milletime ait olan her şeyi, bayrağını, sancağını, askerini, polisini, çiftçisini, çöpçüsünü, dünyanın en rütbeli insanının fevkinde görürüm" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, domuzdan post gavurdan dost olmayacağını şu cümlelerle ifade etti:
"ABD Başkanı Clinton Türkiye'ye geldiği zaman dikkatimi çeken bir şey oldu. Onu TBMM'de Amerikan polisi korudu. Bu bize yakıştı mı? Şayet ben Gümüşhaneliye itimat etmiyorsam burada ne işim var?"
Meseleler milli bir duruşla çözülür
Türkiye'nin yaşadığı ekonomik kriz ve enflasyonla mücadele programının tahlilini yapan Prof. Dr. Baş; Türkiye'de yaşanan enflasyonun maliyet enflasyonu olmasına rağmen talep enflasyonu varmış gibi tedbirler alındığını, bunun da işi daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini söyleyerek, ülkemizin bir stagflasyon yaşadığını belirtti ve bir tehlikeye dikkat çekti. Prof. Dr. Baş; "Vatandaşımız şerefine düşkün olduğu için, ödemesini yapmak için malını değerini düşürerek satıyor. Ödemesini bunumla yapıyor. Piyasada böylece fiyatlarda bir düşüş oluyor. Bu, enflasyonun düşmesi değildir. Bu düşüşün neticesi dükkanların kapanması, işyerlerinin, mağazaların, fabrikaların çok ucuza başkalarının eline geçmesidir" dedi.
Enflasyon meselesini emisyon hacmini genişletip, üretimi kamçılamak suretiyle Türkiye şartlarında milli bir duruşla halletmenin mümkün olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, "Merhum Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında uyguladığı politikayı hayata geçirerek bu iş anında halledilir" dedi.
Nifak katrilyonlara maloldu
Prof. Dr. Haydar Baş, konuşmasında, Türkiye'nin önündeki en büyük engellerden biri olan nifak konusuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
"Memleketimize nifak sokuluyor. Sırf bu yüzden hazinemizden katrilyonlar çıktı. Hala o bölgelerde selamet yok. Mehmetçik şehit olmaya devam ediyor. Nifak ile evladı ana-babasına düşman ettiler.
Evladının akaidi ile oynadılar. Sadece babasına değil bayrağına, askerine, milletine, vatanına düşman hale getirdiler. Bu nifaktan mutlaka kurtulmamız lazımdır. Birbirimize tahammül etmemiz lazımdır. Bileceğiz ki bir münafık geliyor, fitne sokuyor. Bizi bölmek istiyor.
Devlet ile millet, asker ile sivilin arası açılmak isteniyor. Öyle şeyler deniliyor ki insanın tüyler diken diken oluyor. Belki bazılarımızın ibadeti az olabilir. Ama bu millet Müslümandır. İtikadı sağlamdır. Bu milletin sarhoşu bile imanından zerre kadar taviz vermez. Bu milletin sarhoşu böyle iken sen askerine nasıl dil uzatırsın? 1980'de Boztepe'ye alındık. Askeri savcı beni getiren siyasi şube müdürüne, "Bunu niye getirdin?" diye sordu.
Ve sonra şöyle dedi: "Ben her yemekten sonra nasıl içki içiyorum. Buna kimse karışamaz. Bu kardeşimiz de istediği kadar Allah der. Ona da kimse karışamaz."
Sen devlete bir kisve giydiriyor, onu yıkmaya çalışıyorsun. Ondan sonra tokatı elbette yersin."
Devlet gemisi mutlaka yüzdürülmeli
Devlet gemisi batarsa içinde kim varsa 7'den 70'e hepsinin batacığını, bu geminiN mutlaka yüzmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş, bu gemiyi yüzdürecek olan iradenin milletin iradesi olduğunu belirterek şöyle devam etti.
" Yanlış yapan yok mu? Elbette var. Bugün bir dere geçmekteyiz. Dere geçerken hata aranmaz. Karşıya geçeceğiz. Ondan sonra eteğimdeki taşları dökeceğiz. Birbirimizi rencide etmek için reğil bir daha hata yapmamak için bir muhasebe-i nefs yapacağız."
Kuvay-ı Milliye niçin yola çıktı?
Prof. Dr. Haydar Baş Kuva-ı Milliye hareketinin yeniden ortaya çıkış gerekçesi olarak, şartların 1919 şartlarından daha ağır özellikleri taşımasını gösterdi ve bu vahim durumu şöyle izah etti:
"Güneydoğudaki arazilerimiz o bölgenin arz-ı mevud olduğuna, vadedilmiş topraklar olduğuna itikat eden Yahudilere satılıyor. Haydar Hoca da "Güneydoğuda yanlış yapıyorsunuz" diyor. Teodor Herzl, Abdulhamit'ten para karşılığı Filistin'den toprak istemişti. Abdülhamit'in cevabı şu olmuştur: "Kanla alınan topraklar para ile satılmaz". Fakat Abdülhamit azledildi. Filistinliler de ellerindeki toprakları adeta birbirlerine nispet edercesine sattılar. Kendi özyurtlarında garip oldular. Allah belalarını verdi. Aynı kaderi şu anda Güneydoğu da yaşıyoruz. Tedbir alınmazsa 1948 yılında ilan edilen devlet, arz-ı mevud kabul ettiği bu topraklara kadar genişleyebilir. Bu mantıkla bakıldığında yeni çıkan ve diplomatik maksatla toprak satışını öngören kanun çok sakıncalar taşıyor. Adam toprağını alır; bayrağını diker. Oraya ne askerin, ne de polisin girebilir."
Bu aydınlatıcı izahtan sonra "şimdi niçin 1919 şartlarından daha vahim durumda olduğumuzu anladık mı?" diye soran Prof. Dr. Baş bütün bu namusait şartlara rağmen ümitvar olunması gerektiğinin altını çizdi. "Bu çilelerin hepsi biter diyen Prof. Baş'ı Kuva-ı milliye yürüyüşünün bu çileleri bitirmek için başlatıldığı açıklamasında bulundu.