Bir insan bir konuya takılıp kalıyorsa, bir türlü oradan çıkmayı başaramıyorsa, cümleye başka başka konularla başlayıp yine takıldığı o konuyla bitiriyorsa bu takıntının nedeninin geçmişte yaşadığı büyük bir travma olabileceğini söylüyor uzmanlar.
Son günlerde Ak Parti ve MHP'nin oluşturduğu Cumhur İttifakı'ndan gelen açıklamalarda geçmişte yaşanmış büyük bir travmanın etkileri var gibi geliyor bana.
Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 2021 Merkezi Hükümet Bütçe teklifi üzerine partisinin görüşlerini TBMM Genel Kurulu'nda açıklarken AK Partili vekillerin cumhurbaşkanlığı aday olup olmaması konusunda sataşmaları üzerine, "Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi" ifadesiyle bir çıkış yaptı.
Bu konuşmadan sonra Meclis kulisinde gazetecilerin sorusu üzerine MHP lideri Devlet Bahçeli, Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışını, "Çok müjdeli bir konuşma oldu. Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu'nun olduğu anlaşıldı" sözleriyle değerlendirdi.
Çarşamba günü Bakü'ye giderken açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da gündeminde bu konu vardı. Erdoğan, "Kılıçdaroğlu eğer aday olacaksa, gerçekten böyle bir şey düşünüyorsa, partisi için de ülkemiz için de isabetli olur" dedi.
Bir de bu açıklamalara AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'un "Eğer Sayın Kılıçdaroğlu 2023 seçimlerinde aday olur ya da CHP'den bir arkadaş aday olursa, dostlarıyla birlikte de iktidar olursa ağzımızı açıp bir şey söylersek namerdiz" sözlerini eklemek lazım.
Cumhur İttifakı cephesinden farklı farklı isimler tarafından yapılan benzer açıklamalar ister istemez insanı işkillendiriyor.
'Yahu Cumhur İttifakı, karşılarında Cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu olmasında neden bu kadar ısrarcılar' diye sormadan edemiyor insan.
İşte bu soruyu sorunca ağırlıklı Ak Parti'nin yaşadığı, ancak Cumhur İttifakı'nı oluşturan tüm partilerin canını yakan yakın geçmişte yaşadıkları iki travma akla geliyor.
Bu travmalar malumunuz İstanbul ve Anakara belediye başkanlıklarının kaybedilmesidir.
Ak Parti Ankara'yı 31 Mart 2019'da Mansur Yavaş'a kaptırdı.
Aynı tarihte yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ise 'hiçbir şey olmadıysa bile çok şeyler oldu' denilerek önce iptal edilmiş, ardından 23 Haziran'da söz konusu seçim tekrarlanmıştı. Ekrem İmamoğlu, tekrarlanan seçimde daha fazla oy alarak İstanbul'u Ak Parti'nin elinden alan isim oldu.
Ankara'yı kaybetmek Ak Parti açısından elbette önemli ancak İstanbul'u kaybetmek çok çok daha büyük bir travma yarattı.
Bu tavmanın ne kadar büyük olduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 24 Eylül 2017'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'yla ilgili istişare toplantısında, 'İstanbul'u kaybedersek Türkiye'yi kaybederiz' şeklindeki ifadeleri de göstermektedir.
Üstelik bir seçimde bir değil, iki defa İstanbul'u kaybetme travmasını yaşayan bir Ak Parti'den, dolayısıyla da Cumhur İttifakı'ndan bahsediyoruz.
İktidar cephesinde yaşanan travma kanımca, Cumhurbaşkanlığını kaybetme ve de Türkiye'yi kaybetme korkusundan başka bir şey değildir.
Bu yüzdendir ki karşılarında görmek istedikleri adayın klasik bir CHP'li olmasını yeğliyorlar. Kılıçdaroğlu ısrarının altında yatan en önemli neden budur.
Hodri meydan çekerek Kılıçdaroğlu'nu sahaya çekmek istiyorlar.
Zira Millet İttifakı klasik adayların dışına çıkmayı başarabildiği zaman İstanbul ve Ankara örneğinde olduğu gibi Cumhur İttifakı'nda sigortalar atıyor.
Bu yüzden umarım muhalefet olarak Cumhur İttifakı'nın gazına gelinmez ve İstanbul ve Ankara'da olduğu gibi yine onların sigortalarını attıracak adaylarla karşılarına çıkılması başarılır.
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024