Dedelerimiz ve biz

Aylardır; il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, köy köy, ülkeyi karış karış dolaşarak milletimizle buluşuyoruz, konuşuyoruz!Şahsen katıldığım her panelde, bulunduğum her toplantıda; "Türkiye'de iki parti var; biri Bağımsız Türkiye Partisi, öbürü diğerleri!" diyorum ve bunu Allah şahîdimdir çok inanarak söylüyorum...İlk duyanlardan bazı şaşıranlar veya bana istihza ile bakanlar olmuyor değil!Hatta tavırlarıyla belli eden de çıkıyor ama biraz sonra, onları kendilerine şikâyet edince; diğer bütün partilerin vaatlerinin sadece almak, çalmak, sömürmek üzerine inşa edildiğini; sadece Bağımsız Türkiye Partisi'nin herkese eşit olarak vermek üzere siyâset yaptığını anlatınca; çocukların, yaşlıların, ev hanımlarının, işsiz gençlerin, öğrencilerin; köylünün, çiftçinin, şehirlinin, sanayicinin, sivilin, askerin, fakirin, zenginin velhâsıl bütün milletin "Devlet Baba Güvencesi"nde olacağını; buna oylarıyla engel olanların hem bu dünyada hem de Âhirette vebal altında olduklarını, olacaklarını duyunca; istihzâlı bakışların yerini, pişmanlık ve utanç alıyor!Orta Asya'da; "Yalan söylemeyin ki aklınızda tutmak zahmetine katlanmayasınız" diye bir atalar öğüdü var!Yalancılığın şeytâni bir zeka gerektirdiği ma'lûm!...Yalancı, söylediği yalanı asla unutmayarak söyleyeceği yeni yalanlarına, bir öncekini temel etmek zorunda! Aksi halde yalancılığı belli olur ve yalancının evi yanar, kimse inanmaz!Hayret ederek fark ettim ki Anadolu'da, Türkiye'de bu böyle değil!Yalanın ve yalancılığın bu kadar itibâr gördüğü ikinci bir ülkenin olabileceğini zannetmiyorum ve aklıma; "Türk Milleti zekidir, çalışkandır!" diyerek milletine olan saygısını-sevgisini ve güvenini belli eden Muhteşem Türk Atatürk'e siyâsî yalancıların, müfterî okur-yazarların, nankör Atatürkçülerin, nâmert inkârcıların yaptığı iftirâ ve ihânetler geliyor!Bu ihânetleri, inkârcılıkları, nankörlükleri gördükçe; iki kuşak sonra bir millet, bu kadar değişebilir mi, bu kadar kendiyle çelişebilir mi, kendini bu kadar inkâr edebilir mi diye sorgulamağa başlıyorum!Mehmet Arif Beğ'in "Başımıza Gelenler" adlı iki ciltlik hatıralarını, herkese şiddetle öneririm.İslâm adına bütün Haçlı Seferlerini tek başına göğüslediği için, 700-800 yıllık saldırgan Haçlı intikamına muhatap olan ve direnen Anadolu Türklüğünün destansı direnişini Mehmet Ârif Beğ'den okumalarını, şiddetle öneririm!Hele "Yeni Türkiye"cilerin, "Yeni Osmanlıcı"ların; kendilerini hep hor ve hakîr görmelerine rağmen Osmanlı adlı devletin yıkılmaması için Türk Milleti'nin verdiği olağan üstü muhteşem mücâdeleyi, mutlaka öğrenmelerini öneririm!Mehmet Arif Beğ; "Tedbirsiz ve kararsız oluşumuz yüzünden, hristiyan teb'amız şöyle dursun devletimiz Türk, Arnavut, Kürt, Arap gibi çeşitli müslüman kavimlerden teşekkül ettiği halde, vatanın müdafaası ve islâmiyetin muhafazâsı şurada on iki milyondan fazla tahmin edemediğimiz Türkçe konuşan ahâlimizin hamiyetli omuzlarına yüklendi" tarihî tesbitini yaptıktan sonra; "vatanın müdafaası ve İslâmiyetin muhafazası"nı yapan Türk Milletinin, özelliklerinden de bahsediyor.Meselâ; "Kalb sağlamlığı, sabır ve telaş etmemek... Bunlar savaş sırasında yutulan iki ilaçtır ki, mezara yaklaşmış olan zayıf hastamıza yaptığı tesir, hakikaten hayat ile ölüm arasındaki fark kadar büyük ve mühimdir. 'Küllü mürrün devâun-Her acı şey devâdır' sözünün meğer siyâsete de tatbiki mümkün imiş. 'Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir' (Bakara-249) âyet-i celîlesinin ve 'İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa Allah'ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar' (Enfâl-66') âyet-i mübeccilesinin hikmeti ve fiilî nümûnesi burada görülüyor." şeklindeki ilâhi tarife uymak için gayret eden Millet ile günümüzde yalancılara itibar eden Türk Milleti arasında bir benzerlik bulamıyorum ve canımın Türk yanı inciniyor sessiz sedasız!Bu tarifler Türk Ordusunun tarifleri...Bir de galip, istilacı, şımarık düşman karşısında Milletin fedakâr davranışları var ki görüp övünmemek veya bugünle kıyaslayıp utanmamak elde değil!"... istilâ altına düşmüş köylülerimizden kendilerini bağlayan esâret zincirinin kırıldığını ve Osmanlı askerinin gâlip ve muzaffer olarak gelmekte olduğunu görenler; kimi su, kimi yumurta, kimi tavuk, kimi yoğurt, kimi ayran; elhâsıl herkes kudretinin yetebildiğini takdime ve hediyelerle askeri karşılamaya koşuyorlardı. Bu esnâda çoluk çocuk, kadın erkek hepsi sevinçten hüngür hüngür ağlıyorlardı. Bunların içinde gâzilerimizin ayaklarının bastığı toprakları öpüp gözlerine yüzlerine sürenlerin haddi hesabı yoktu" şeklinde tarihe anlatılan millet ile bugün "Vicdâni redd", bilmem ne, bilmem ne ürkekliği, korkaklığı, kurnazlığı ile vatanî görevden kaçanların, bir benzerliği var mıdır?"... Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği her türlü kuvvet ve cihad için beslenen atlarla hazırlık yapın. Bununla hem Allah'ın düşmanını hem kendi düşmanınızı, hem de onların dışındaki diğer düşmanları korkutursunuz" (Enfâl- 60) Allah buyruğuna uyarak ordusuna katılıp, ordusunu destekleyen millet ile sahte çürük raporlarıyla oğullarını askerden kaçıran milletin, bir benzerliği var mıdır?Türk Milleti!Allah aşkına bana kendini hissettir ki sana yeni destanlar yazayım!Bana kendini hissettiremezsen, sana ağıtlar yakarım Allah korusun!Beni duymuyor olabilirsin ama Ataların Bilge Kağan ve Kültigin Kardeşler' in; "Dağlar gibi yığdığın kemiklerine, ırmaklar gibi akıttığın kanına bak, nâdim ol. Türk Milleti silkin ve kendine dön" seslenişlerini de unutmuş olmazsın değil mi?Dedelerimizle bizi mukayese ediyorum farkında mısınız? Hâlâ armut dibine düşer; hâlâ kurttan kurt, itten it törer değil mi? "Udaçı erti Türk Budun! ÖKÜN!""OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN."  Vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...