Devlet gemisi su alıyor!

Bir adam düşünün; 1953'te Bulgaristan'daki zulümden kaçarak Türkiye'ye, Anavatanına sığınıyor. Evleniyor, iş-güç sahibi oluyor. Çoluk-çocuğa karışıyor. Oğlunun bizzat başında durarak, idmanlarını bizzat kendisi yaptırarak futbolcu yetiştiriyor!
Hele bir olay var ki, akıllara zarar!
Bir maçta, oğlunun tekmeden korktuğunu görünce sahaya girip oğluna bir tekme yapıştırıyor ve "Hayatın boyunca bundan daha sert bir tekme görmeyeceksin!" diye uyarıyor!
Ve çocuk büyüyor, dünya çapında bir futbolcu oluyor!
Öylesine ünlü oluyor ki iki ayaklı İblisin de dikkatini çekiyor ve örümcek ağına düşüyor!
Öylesine ünlü ki; şu anki Partili Cumhurbaşkanının bile oy toplamak için siyasi mankeni oluyor, milletvekili adayı ediliyor, seçiliyor, dokunulmazlık kazanıyor ve...
Şimdi firarda!
Bulgaristan'dan zulümden kaçan Babası Cuma Namazı sonrası gözaltına alınıyor; toplam 200 milyonluk mal varlıklarına el koyuluyor!
Hakan ŞÜKÜR'den bahsediyorum!
Gömleğimizin eteğinin biri diğerinden uzundu!
Yanlış iliklemiştik!
Doğru iliklemek üzere çözdük ama daha yanlış ilikledik ki, şimdi etekler arasındaki fark daha belirgin oldu!
Bir İblis ki; argümanları sırasıyla Allah, Peygamber (s.a.a.), Kur'ân!..
Kelime-i Şehâdetten; "Muhammeden Resulullah"ı kaldırmaya cesaret edebilmiş ve şimdi Devlet gücü ve yetkisiyle cadı avına çıkanlar, itiraz etmemişlerdi!
Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR'ın; "Hak Dîni Kur'ân Dili" adlı tefsirini güya güncellerken değiştirebilecek kadar dünyevî-şehevî saldırganlık yapmış; Diyanet İşleri Başkanı, erkânı ve diğer allâme ulema ya fark edememiş, ya da ses çıkarmamıştı!
Bitmedi! Dahası var:
Günümüz Cadı Sürek Avı'nın organizatörü Partili Cumhurbaşkanı ve Partisi ve partilileri ve kurmayları; bu İki Ayaklı İblis'in referansını alabilmek için kuyruğa giriyorlardı!
Pensilvanya, köyün suyoluydu sanki!
İki Ayaklı İblis'i Türkiye'ye davet eden edeneydi!
"Türkçe Olimpiyatları" adlı sahne oyunlarında mikrofon almak, başlı başına bir maharetten sayılıyordu!
"Dinler Arası Diyalog" adlı İslam dışı uygulamaya; Kur'ân'da Allah'ın kesinlikle yasaklamasına rağmen rağbet ediyorlardı! Allah rızası için uyaran tek adam Prof. Dr. Haydar BAŞ'ı kâle almıyorlardı!
"Medeniyetler Arası İttifak" adlı Haçlı şer ağına dahil olmakla yetinmeyip Eş-Başkanlığını üstleniyorlardı!
Çok söylendi, çok söyledik ama sağırlar da duyuncaya kadar tekrarlayacağım:
Condoleezza RICE'ın; "İçinde Türkiye'nin de olduğu 22 Müslüman ülke ile 23 ülkenin yönetim şekilleri ve sınırları değişecek" şeklinde açıklanan; "Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi"nin de Eş-Başkanlığı üstleniliyordu ki diğer Eş-Başkan, Irak işgalini; "Bu bir Haçlı Seferidir" diye açıklayan Baba Bush'tu!...
Umera yani âmirler, bu İblisin kadrolarını istihdam etmekte yarışa giriyorlardı!
Müsteşarlıktan müstahdemliğe bütün kadroları, İblis'in elemanlarına teslim ediyorlardı!
İblis'in elemanları; milletvekili, bakan, başbakan yardımcısı ediliyorlardı!
Sonra İblis'in beşeri şehveti yüzünden bir kahpe kalkışma yaşadık!
Allah'ın devletli yarattığı Türk Milleti, fıtratının gereğini sergileyip; Devletine, Vatanına, Bayrağına sahip çıkarken Partili Cumhurbaşkanı ve Atanmış Eş-Başbakanı da, Kabinesini de korumaya aldı!
Sonra; acımasız bir Cadı Avı!
Cadılar var mı? Var...
Avlanmalı mı? Evet, ama Ortaçağ Engizisyon Mahkemelerini andırırcasına yakılmamalı!
Adâletle merhâmet bir arada olmaz, biliyoruz!
"Aldandık! Aldatıldık! Allah'a ve milletimize verilecek hesabımız var!" İtirafı, bir şey midir? Evet, hatta çok şeydir ama bu itiraf yürekliliğini gösterebilen kişinin; istifa erdemini de göstermesini bekliyorum!
Cadı Sürek Avı'nda gözaltına alınan, tutuklanan, tevkif edilen; Yargıtay Üyelerini, AYM Üyelerini, Hakimleri, Savcıları; Profesörleri, Rektörleri, Dekanları, Öğretmenleri, Memurları; Müsteşarları, Generalleri, Emniyet Müdürlerini, Polisleri, Muvazzaf Askerleri ben atamadım! İş Adamlarını, Sporcuları, Sanatkârları, Diyanet İşleri Başkanlığı personellerini; yani bütün sosyal dilimlerin -neredeyse- bütün kanaat önderlerini, ben desteklemedim!
Herkesin, herkesi der-dest edebildiği, bir zamanda; Devlet Omurgası'nın çatır-çatır kırıldığını ve bunun da Devleti korumak adına yapıldığını; anlayamadan, kavrayamadan izliyoruz!
"DEVLET-İ EBED-MÜDDET" yani; "Sonsuza Kadar Devlet" idealindeki bir Türk olarak, Devletin tahrip edilmesini canım yanarak seyredenlerden olmak istemiyorum!
Yanlış yapıyorsunuz!
Kendi yaptığınız yanlışlara, yeni yanlışlarla mukabele ediyorsunuz!
Devlet Gemisi'ni siz deldiniz! Gemi su alıyor!
Su alan gemiyi önce fareler terk eder ve batan gemiyi asla affetmezler gerçeğini de bilerek; "Kendinize gelin!" diye feryat ediyorum!
Ya beni duyacaklar, ya da beni duyacaklar, başka yolu yok!
Tankı yumruklayan, teras katında çekiçle F-16'lara pusu atan, helikoptere kafa atan Türk Milletinin merhametle kabaran öfkesi, kontrolden çıkarsa -Allah korusun- durdurmaya kimsenin gücü yetmez, diye uyarmaya gayret ediyorum!
Eğer Partili Cumhurbaşkanı ölünceye kadar Cumhurbaşkanı, hatta Başkan kalmak istiyorsa; başta kendisi olmak kaydıyla istifa etmeliler!
Başta ben olmak kaydıyla Vallahi Türk Milleti, bu istifayı kabul etmez!
"Yüce Türk Milleti Adına" diye karar veren Türk Adaleti'ne teslim olmalılar! Adâlete güveni tesis etmeliler!
"Deli İbrahim" e, sekiz yıl Cihan İmparatorluğu yaptırmayı başaran Türk Milleti, onlara da gereken ihtiramı gösterir!
Vallahi ilk kefilleri ben olurum!
Devlet Omurgasına verdikleri zararlarla Türk Canımı acıtıyorlar! Yoksa bana ne bal alandan, pekmez satandan?
"Ey ebedî ve ihtiyaçtan yoksun olan Rabbim! Sen büyüksün, ben muhtaç kulunun günahlarını bağışla. ... Ben bir küstahım, küstah insandan küstahlık gelir; Sen, merhametlisin; Ey her şeyi bilen Allah'ım! Günahlarımı Sen affet. ... Ey Allah'ım! İyi kılavuz olan ve doğru yolu gösteren Peygamber (s.a.v.) ile Dört Arkadaşına (r.a.) dâimi olarak binlerce selâm ulaştır." (Kutadgu Bilig'den)
"BİZ, DÜNYAMIZI AHİRETİMİZ İÇİN YAŞARIZ." (Prof. Dr. Haydar BAŞ)
Selâm, sevgi, duâ..