Sayın Başbakan, Avustralya'da buyurdu ki demokrasi bir araçtır, din de bir araçtır. Sayın Başbakan, daha önce de demokrasi bir araçtır, istediğim noktaya kadar gider, istemediğim noktada inerim demiş ve birçok tenkit almıştı... Yine aynı Sayın Başbakan'ın, gerek imam hatip, gerek türban ve gerekse benzer konularda dini bir araç gibi kullandığı ifade edilmiş ve bu kanaat Türkiye'de büyük bir kamuoyu bulmuştu. Hâl böyleyken taa Avusturalya'dan yine ayni Sayın Başbakan tarafından gönderilen bu cümleler konuya tüy dikmiş bulunmaktadır. Elbette demokrasi bir araçtır. Ama Din? Bir defa bu ikisini kıyas ederek aynı kefeye koymak akl-ı selim sahibi bir insan için nasıl mümkün olabilir? Birisi kul yapısı, diğeri Allah. Birisi fani, diğeri ebedi. Birisi sadece, dünyada iktidarın seçim yoluyla intikalinden ibaret bir metod, diğeri hem dünya hem ahireti içine alan metafizik bir sistem. Bu kadar ayrı iki şeyi aynı noktada sınırlamak ne büyük bir ölçüsüzlük. Hele Bu işte ulema karar verir, Eh biz de biraz mürekkep yaladık deyişini hatırlayınca şaşmamak mümkün mü? Bu nasıl mürekkep? Bu nasıl yalamak? Maksat acaba demokrasiyi mi din mertebesine yükseltmek, yoksa dini mi dünyevi bir sistem derekesine düşürmek? Anlamak müşkil. İnsan, imam hatip menşeli bir zattan sâdır olan bu inciyi hangi rafa koyacağını şaşırıyor. Gerçi Sayın Başbakan insanların mutluluğu için bir araç diyorsa da bu parantezin içi çok kalabalık. Çünkü birçok insan var ki mutluluğu iki kadeh yuvarlamak, düzeyli birliktelik, beş yıldızlı otelde kaçamak yapmak, voli vurup cüzdanı doldurmak vs şeklinde anlamaktadır. Halbuki bunların çoğu din anlayışına aykırıdır ama demokrasiye değil.Hak farkı varBUNUN ben en canlı ve ibretli misâlini türban konusunda yaşamışımdır. Onbeş yirmi sene önce, türban konusunu siyasileştirmek isteyen bir genç kız grubu ziyaretime gelmişti. Biri beni ille de fikrine çekmek istiyordu ama niyeti asla dini değil siyasi idi. Nihayet son koz olarak dedi ki: - Efendim türban takmak bizim demokratik hakkımızdır, bu hakkımız için bize yardım edin. Şu cevabı verdiğimi hatırlıyorum: - Bu benim dini hakkımdır yardım edin deseydiniz, benim için borç olurdu, ederdim. Ama demokratik hak derseniz edemem.. Çünkü bir kadının türban takması kadar, genelevde çalışması da bir demokratik haktır ve dine zıttır. Siz türban takmakla genelevde çalışmayı aynı kefeye koymuş oluyorsunuz.Şimdi Sayın Başbakan da, Avustralya'da aynı hataya düşmüş görünmektedir.Türban dinin hicap emrinin bir uzuvdaki tatbik şeklidir. Dinin emri, iffettir, hicaptır, Allah'tan korkmaktır. Bunlarla demokrasinin ne alâkası var? Dinin anladığı mânâda kul hakkıyla dahi demokrasinin ne alâkası var? Bu sözler Tayyip Bey mozaiğinin klasikleridir. Nitekim Tayyip Bey'in şimdiye kadar söylediklerini bir araya getirirseniz karşınıza tam bir Bizans Mozaiği çıkmaktadır. Önce demokrasi benim için araçtır, işime gelmediği anda inerim derken şimdi de din de araçtır diyerek ondan da işine gelmediği anda inebileceğini göstermektedir. Minareler süngümüz, camiler kışlamız tafrafuruşluğunu ve diğerlerini de ilave ederseniz tam bir Bizans Mozaiği.Devlet çatısı sarsılırken Türkiyenin, deprem ve politika sefaleti içinde iken ve petrolleri yağma edilirken İslâm Âlemi'nin gündemi bu mu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.