Elastikî haller

"Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkâr,
Katır mühürdâr oldu, eşek defterdâr!"
(Ziyâ Paşa)"
Aynı dilden konuştuklarını sandığımız 550 (beş yüz elli) vekilin toplandığı İki Kere Gâzi Meclis'ten çözümler umuyoruz çaresizlikten!
"Ana Muhalefet Partisi Y-CeHaPe", R. T. Erdoğan'ın kırk yıllık hayali,  Başkanlığın hiç gereği yokken "Yavru Muhalefet MeHaPe" Genel Başkanı tarafından gündeme taşınmasına itiraz etti. Etmeliydi! Şaşırmadım, etmeseydi de şaşırmazdım!
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Selin Sayek Böke; "İktidara ve Saray'ın yedek lastiğine sesleniyoruz. Türkiye'nin demokrasi sorunu var, rejim sorunu yok. Vatandaşın hukuk ve ekonomik sorunu var rejim sorunu var. Bırakın başkanlığı, lafı bile Türkiye'yi eritiyor" diye seslenmişti..
"Yavru Muhalefet MeHaPe"nin Grup Başkanvekili Erkan Akçay'ın; "Selin Sayek Böke isimli şahıs, Sayın Genel Başkanımıza, partimize, kin ve nefret dolu hakaretlerde bulunmuştur. Önce seviyesiz ve hakaretamiz bu sözleri kendisine aynen iade ediyoruz. Okuduğunu ve dinlediğini anlamayan anlayışı kıt ve kaba bu şahsiyet öncelikle Sayın Genel Başkanımızın açıklamalarını iyi okumalı, düşünmeli ve anlamaya çalışmalıdır" şeklindeki cevâbî itirazı gecikmedi. Gecikmemeliydi. Varsa bir sataşma, cevap verilmeliydi. Verildi.
Buraya kadarını normal sayabilirim.
Hükumeti ve hükumet eden partinin Meclis Grubunu denetlemekle mükellef olan Ana Muhalefet Partisi'nin millet ve seçmenleri adına, iktidarın yaptıklarını denetleme hakkı Anayasa ile sabit...
Ana Muhalefet Partisi ve Mecliste grubu olan partilerin, yıllardır; "Herkese ve her şeye rağmen milli meselelerde hükumete desteğimiz devam edecektir" vaadinin sahibi "Yavru Muhalefet MeHaPe" Genel Başkanının yaptıklarına da itiraz hakları vardır. Başkanlığı gündeme taşımalarına itiraz etmeliydiler ve ettiler.
"Yavru Muhalefet MeHaPe" Grup Başkan Vekili Erkan Akçay da cevap hakkını kullandı.
Grup Başkan Vekili Erkan AKÇAY'ın, nazik üslubu yeterli görülmemiş olmalı ki, bu sefer MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman'ın yazılı açıklaması gündeme düştü.
Ataman yazılı açıklamasında; "Diğer bir siyaset kuklası CHP'li Selin Sayek Böke, Sayın Genel Başkanımıza ve partimize izansızca laf atmaktadır. Kendileri PKK'nın 'don lastiği' oldukları için dünyayı öyle algılamaları ve partimize lastik yakıştırması yapmaları tamamıyla bilinçaltlarının dışa vurumudur" demişler, hem de yazılı olarak!
Yazık ki, yazık!
Bildiğim kadarıyla Sayın Ataman öğretmendir. Konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkı da mutlaka biliyorlardır, bilmelilerdir.
İnsan, doğaçlama olarak konuşurken heyecanını kontrol edememiş olabilir ki, herkesin ısrarla istediği, "Kürsü Dokunulmazlığı" bu yüzdendir. Yazı dilinde ise kişi, kırk düşünüp bir yazmak durumundadır!
Bu yüzden öğrenim hayatlarında bütün öğrencilere; "Söz uçucu, yazı kalıcıdır" hükmü öğretilir.
Eski bir Edebiyat öğretmeni olarak; 'araba yedek lastiği' yani stepne ile 'don lastiği' arasındaki şekil ve kavram farklılığını, Sayın Ataman'ın bilmiyor olmasına ihtimal bile veremem!
Çocukluğumuzda ve gençliğimizde, söyleneni yanlış anlayan veya algılayanlar için; "Ben diyorum, Çanakkale Boğazı; o diyor, yandı bilmem neyimin ağzı!" diye bir deyim vardı. Babam Rahmetlinin memuriyeti dolayısıyla dolaştığımız Anadolu'nun hemen her yerinde bu darb-ı mesel kullanılırdı.
Merzifon ve civarında kullanılmamış olmalı ki, Sayın Ataman duymamış ve bu korkunç yanlış anlamayla bu korkunç yanlış mukabeleyi yapıvermiş!
Bi de sırası mı şimdi yahu?
Türk Silahlı Kuvvetleri; hem sınır ötesinde, hem de yurt içinde, çok cepheli bir sıcak savaşın ortasında! Hemen her gün beşer-onar Şehit haberiyle bağrımız yanıyor!
Haçlı dünyası; Suriye, Irak ve Ortadoğu'da olanları, Üçüncü Dünya Savaşı sebebi olarak yorumlarken; Türkiye dört yandan orman yangınıyla kuşatılmışken ve orman yangınlarının sınır tanımadığı da biliniyorken; İki Kere Gâzi Meclisimizde konu, Başkanlık mı olmalı ve eğer olacaksa üslup bu mu olmalı?
Dün söylediğini bugün, demin söylediğini şimdi inkâr etmeyi ilm-i siyasetten sayarak siyasetimize kazandıran Sayın Cumhurbaşkanının, Rusya, BRICS Ülkeleri/Şanghay Beşlisi ve İran'la barışıyormuş gibi yapıp, "Bu bir Haçlı Seferidir" diyerek Irak'ı işgal eden, bir milyondan fazla Müslümanı katleden ve yüz binlerce Müslüman kadına-kıza tasallut eden askerlerine dua ettiği ABD'ye yüksek perdeden kafa tutuyor!
Bu salvolar hoşuma gitmiyor dersem, yalan söylerim ama Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsen bende inandırıcılığı yok!
Ne zaman, kimle, ne için ve nerede kavga edeceği veya hangi kavga ettiği ile ne zaman, nerede ve nasıl barışacağı hiç ama hiç belli değil!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Kurucu Gâzi Meclis'in, yorganlarını sırtlarına vurup Ankara'ya gelen Milletvekilleri ile mal varlıklarını kendileri de bilemeyen mevcut vekilleri mukayeseye niyetlendiğimde; vicdanımla kitaplar, tarih ve hafızam kavgaya tutuşuyor!
Diğergamlık ederek yani kendimi yerine koyarak yani empati ile Sayın Ataman kadar öfkelenmeyi deniyorum ama ne yaparsam yapayım, "araba yedek lastiği" stepne ile "don lastiği"ni, ilişkilendiremiyorum bile; biri çekersen uzanır, diğeri bir mil etrafında dönerek arabayı ve yolcularını taşır!
Çaresiz öfkemle hafızam mecburen, Ziya Paşa'nın meşhûr;
"Ne günlere kaldık ey Gâzi Hünkâr,
Katır mühürdâr oldu, eşek defterdâr!
dizelerine sığınıyor!
İnsaf yahu!
Merhamet yahu!
Edeb yahu!
Allah rızası için birazcık edeb!
"İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL..."
(Prof. Dr. Haydar BAŞ)
Selâm, sevgi, duâ...