Prof.Dr. Haydar Baş, Tandoğan Meydanı'nı dolduran yüzbinlere hitaben yaptığı veciz konuşmasında, son bir yıldır Batılı ülkelerin parlamentolarında peşpeşe gündeme getirilen 'sözde Ermeni soykırım' meselesine değindi. Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "Sene 1071. Dedemiz Sultan Alparslan, kefeni ile Cuma namazını kılıyor. "Ölürsem beni bunlarla defnedin" diyor. Bu büyük insan, Romen Diyojen'in 200 bin kişilik kuvvetini yok ediyor. Anadolu'nun kapıları açılıyor. Anadolu'ya izzet, iffet, haysiyet, merhamet, şefkat, adalet, fazilet hülasa insanlığın bütün değerleri hakim olmaya başlıyor. İşte tam bu dönemde bu büyük nimeti gören Ermeni vatandaşlarımızı Romalıların safından ayrılarak Türk milletinin safına geçiyor. Asırlar boyu bir arada yaşıyoruz. Öyle ki et ve kemik gibi oluyoruz. Onlardan hariciye bakanı, milletvekilleri, müsteşarlar, müşavirler, uzmanlar devletin kademelerinde yer aldılar. Taltif edildiler. Taa ki 1789 Fransız İhtilaline kadar. O tarihten itibaren Batı dünyası bu kardeşlerimizin beyinlerini kaşımaya başladılar. İsviçre'de örgütlenmeye başladılar. Hınçak ve Taşnak teşkilatlarını kurdurdular. Bu teşkilatlar bilhassa Ermeni kardeşlerimizin olduğu Doğu Anadolu bölgesinde birçok cinayetler işlediler. Çoluk çocuk demeden mahvettiler. 1920 senesinde Amerikan Kongresine, 69 tane uzman rapor verdi. Uzmanların bu raporu şöyle: Doğu Anadolu bölgesinde Ermeniler tam bir milyon adet Türk katlettiler. Aynı rapora göre Kozan'da beş fırında insanlarımızı yaktılar. Ruslar'ın kuyudatına göre 500 bin insan Ermeniler tarafından katledildi. Durum bu olmasına rağmen Fransa, Ermeni soykırımı iddiasını meclisine getirerek hukuki bir müeyyide olsun diye bir resmi karar çıkartıyor. Bu karara göre biz Ermeni kardeşlerimizi katletmişiz. Ben Trabzonluyum. 1914-1915'te Ruslar, Doğu Anadolu ve Karadeniz'e çıktıkları zaman Ermenileri yanına alarak kışkırtıyorlar. Karadeniz'den 170 bin insan Samsun, Bolu, Kastamonu'ya hicret ediyor. Yine o bölgeden Maraş, Adana'ya 50 bin insan hicret ediyor. Diyarbakır'a ve Ankara'ya 150 bin insan hicret ediyor. Toplam 750 bin insan Türk vatandaşı vatanını terketmek mecburiyetinde kalıyor. Vatanını terkedenler arasında benim de ecdadım var. Termeliler bizi çok iyi tanırlar. Ceddimizin bir kısmı hala orada. Hicret eden bu 700 bin insanın % 80'i hastalık ve yol şartlarıyla hayatını kaybediyor. % 20'si ayakta durabiliyor. Buna bir de kendi bölgesinde ölen 1 milyon insanı ilave ederseniz, 1,5 milyon gibi büyük bir rakamın Ermeniler tarafından helak edildiğini görüyorsunuz. Vaziyet bu olmasına rağmen Fransa'nın aldığı bu meclis kararına ne demek lazımdır? Şimdi ABD ve AB'nin desteklerini arkasına alarak bu kardeşlerimiz hadlerini aşmaya başladılar. Askeri hazırlıklar içerisine girdiler. S 300 füzelerini ülkelerine yerleştirdiler. Yunanistan'la, Rusya ile işbirliği yaptılar. Kıbrıs Rum kesimi ile işbirliği halindeler. Güya bize harp ilan edecekler havasını veriyorlar. Bizde bir söz vardır. Gelecekleri varsa görecekleri de vardır." Batının tavrı değişmedi "1095 yılında, Batı dünyası bir Haçlı ittifakı oluşturarak tam 200 yıl Müslümanlara karşı mücadele vermişlerdir. 40 yıllık Yani, ne zaman Kani oldu da sen buna elini kolunu sallayarak teslim oluyorsun? Aynı ittifak bugün AB meselesinde de açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Farkında iseniz ellerinin tersiyle bizi her an itmektedirler. Onun için biz Batı değil kendi şartlarımızda yeni bir dünyanın projesini hayatımıza geçirmemiz gerekiyor. Bütün bunların olması için et ve kemik gibi bir bünye olmamız lazımdır. Biz, kardeş bir milletiz. Dargın, küskün olarak birbirimize buğzetmemiz bize asla yakışmaz. Vatanımıza, bayrağımıza, sancağımıza, herşeyimize sımsıkı sarılmamız lazımdır. Bir bünyede nasıl baş, el, ayak var ise hepimiz o bünyede, o milletin bünyesinde el, ayak, baş olmak suretiyle bütünlüğümüzü vücuda getireceğiz. Her birimiz birbirimizi birbirimizde göreceğiz. Ben senin için, sen benim için hayatını yaşayacaksın."
"Yeni bir anlayış şart"
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan öyle bir köprü ki, sahip olduğu şartlar, imkanlar ve de temsil ettiği medeniyet bakımından bütün dünyanın gözü buranın üzerindedir. Siz öyle bir değere sahipsiniz ki, Arif Nihat'ın dediği gibi, "Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın / Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın. Hala ne diye oyunda oynaştasın / Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın."
Biz böyle bir milletiz. Onun için bu gözler bu coğrafya üzerinde bu milletin çok ciddi bir hariciye politikası olmasını istemezler. Onun için Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, şu andan itibaren vakit geçirmeden hariciye politikasını ele alması lazımdır. Bu büyük milletin başka devletlerin kuyruğu, uydusu olmaması lazımdır. Bizim kanımızdan, bizim canımızdan, bizim imanımızdan olan koskocaman bir Türk dünyası var. Niçin bunu görmüyoruz? Ve yine bizim akaidimizi paylaşan bir Ortadoğu var. Bütün bunları birbirine bağlayacak bir düğüm noktasıyız. İşte bunu içine alan, kendi özüne mahsus bir hariciye politikası kimliği oluşturmamız lazımdır. O zaman göreceksiniz ki Batı dediğimiz dünya sizin önünüzde selam durmaya başlayacaktır. Ama bu halimizle size itibar etmesi, adam yerine koyması hiç ama hiç mümkün değildir. Batı, "Eğer sen benden olmak istiyorsan, benim bayrağım senin bayrağın olacak. Benim askerim senin askerin olacak. Benim param senin paran olacak" diyor. Buna siz razı mısınız?
Onun için de iktisadi, hukuki, siyasi çember altına alarak bütün imkanlardan bizi mahrum etmeye çalışan Batının hile ve desisesine ferasetle yaklaşmamız gerekiyor. İktisadi bağımsızlığımızı da sonuna kadar yaşamamız ve de ilan etmemiz gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1938'den sonra iktisadi bağımsızlığını global ekonomik değerlere endeksleyerek hayatını devam ettirmeye başlamıştır. 1923-1938 yılları arası merhum Atatürk'ün milli ekonomiyi hayata geçirdiği dönemdir. Bu dönem Batılılar sanayi inkılabını hayata geçirmiş, bütün hatlarıyla dünyanın üzerine yürümeye başlamıştı. Bize de o günlerde telkin ettikleri şuydu: "Sakın sanayi ile meşgul olmayın. Siz tarım ülkesisiniz. Zirai topraklarınız çok geniş, Verimli bir memlekete sahipsiniz. Ekin, biçin, yetiştirin, Biz, sizden ektiğinizi, biçtiğiniz alalım. Siz de bizden ürettiğimiz mamulleri alın" demişlerdi. Ama merhum Atatürk, bunların hiçbirine razı olmadı. Kayseri'de bir uçak fabrikası kurdu. Belçika'ya uçak ihraç ettik. Gaz maskesi fabrikamız vardı. Dünyanın aklına gelmediği için bu konuda üretim yapmamıştı. Fakat Türk'ün mahareti o günün şartlarında bu fabrikayı yapmış, 2. Dünya Savaşında dünyaya gaz maskelerini ihrac eden tek ülke olmuştuk. O anlayış devam etse idi bugün Türkiye'nin atom bombası olmayacak mıydı? Hidrojen bombası olmayacak mıydı? Dünyanın kutbu Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmayacak mıydı? O halde nedir bu halimiz? Kendinden korkan, kendinden kaçan, kendini bilmeyen, kendini tanımayan insan bu milleti asla idare edemez."