Gençlik kendi sesini arıyor
Modern dünyada gençler, kültürel, sosyal ve dijital etkiler arasında sıkışmış bir kimlik arayışı yaşıyor. Geleneksel değerlerle çağdaş yaşam biçimleri arasındaki çatışma, gençlerin kendilerini tanımlama sürecini zorlaştırıyor. Bu durum, aidiyet duygusunun zayıflamasına ve bireysel yalnızlaşmaya neden oluyor
13.07.2025 03:08:00
Ahmet Turan Yiğit
Ahmet Turan Yiğit





Modern çağın gençleri, artık yalnızca bir yaşam biçimi seçmekle değil; bu biçimin kendisine uygun olup olmadığını sorgulamakla da meşgul. Kültürel mirasın taşıdığı değerler ile çağdaş yaşamın hızla değişen dinamikleri arasında kalan genç bireyler, kendi kimliklerini tanımlarken sıkışmışlık hissiyle mücadele ediyor. Bu sıkışma, sadece düşünsel bir ikilem değil; aynı zamanda duygusal ve sosyal bir yük hâline geliyor.
Geleneksel toplum yapılarında gençlik, belirli rol kalıpları ve değer sistemleriyle yoğrulurken, dijital çağda bu kalıplar çözülmüş durumda. Artık gençler, çevrim içi platformlarda binlerce farklı yaşam tarzına, dünya görüşüne ve kimlik tanımına erişebiliyor. Ancak bu çeşitlilik, özgürleştirici olduğu kadar kafa karıştırıcı da olabiliyor. Gençler, kendi seslerini bulmak isterken; çoğu zaman başkalarının yankıları arasında boğuluyor.
Bu çatışmalı ortam, aidiyet duygusunun zayıflamasına yol açıyor. Aile, mahalle, okul gibi geleneksel aidiyet noktalarının çözülmesi; bireysel yalnızlaşmayı tetikliyor. Özellikle büyük şehirlerde büyüyen gençler, kalabalıklar içinde izole bir kimlik deneyimi yaşıyor. Bu duygusal izolasyon, kimlik arayışını daha kırılgan hâle getiriyor; gençleri ya içe kapanmaya ya da uç noktalara yönelmeye itiyor. Bazıları kendiyle sessiz bir savaş yürütürken, bazıları radikal düşünce yapılarına savrularak aidiyet açığını doldurmaya çalışıyor.
Bu süreç, sadece bireysel bir bunalım değil; aynı zamanda toplumsal bir kırılma noktasını temsil ediyor. Çünkü bir toplumun gençleri kimliklerini sağlıklı biçimde inşa edemezse, o toplum geleceğini sağlam temeller üzerine kuramaz. Gençlerin psikolojik dayanıklılığı, bu sürecin en kritik noktası hâline geliyor. Kimlik inşası yalnızca bilgi ve beceriyle değil; duyulmak, görülmek ve varlığının değerli olduğunu hissetmekle mümkündür.
Toplumların bu krize yanıt verebilmesi için; gençlere sunduğu rol modellerin çeşitliliğini artırması, değer sistemlerini daha kapsayıcı hâle getirmesi ve ifade alanlarını özgürleştirmesi gerekiyor. Sadece başarılı olmakla değil; düşünmekle, sorgulamakla, duygularını ifade etmekle tanımlanabilen bir gençlik inşa etmek mümkün. Gençler yalnızca geleceğin yükünü taşımamalı; bugünün öznesi olmalı. Onlara kulak vermek, onların yaşadığı duygusal ve zihinsel iklimi ciddiye almak; sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumun kendini yenileme fırsatıdır.
Geleneksel toplum yapılarında gençlik, belirli rol kalıpları ve değer sistemleriyle yoğrulurken, dijital çağda bu kalıplar çözülmüş durumda. Artık gençler, çevrim içi platformlarda binlerce farklı yaşam tarzına, dünya görüşüne ve kimlik tanımına erişebiliyor. Ancak bu çeşitlilik, özgürleştirici olduğu kadar kafa karıştırıcı da olabiliyor. Gençler, kendi seslerini bulmak isterken; çoğu zaman başkalarının yankıları arasında boğuluyor.
Bu çatışmalı ortam, aidiyet duygusunun zayıflamasına yol açıyor. Aile, mahalle, okul gibi geleneksel aidiyet noktalarının çözülmesi; bireysel yalnızlaşmayı tetikliyor. Özellikle büyük şehirlerde büyüyen gençler, kalabalıklar içinde izole bir kimlik deneyimi yaşıyor. Bu duygusal izolasyon, kimlik arayışını daha kırılgan hâle getiriyor; gençleri ya içe kapanmaya ya da uç noktalara yönelmeye itiyor. Bazıları kendiyle sessiz bir savaş yürütürken, bazıları radikal düşünce yapılarına savrularak aidiyet açığını doldurmaya çalışıyor.
Bu süreç, sadece bireysel bir bunalım değil; aynı zamanda toplumsal bir kırılma noktasını temsil ediyor. Çünkü bir toplumun gençleri kimliklerini sağlıklı biçimde inşa edemezse, o toplum geleceğini sağlam temeller üzerine kuramaz. Gençlerin psikolojik dayanıklılığı, bu sürecin en kritik noktası hâline geliyor. Kimlik inşası yalnızca bilgi ve beceriyle değil; duyulmak, görülmek ve varlığının değerli olduğunu hissetmekle mümkündür.
Toplumların bu krize yanıt verebilmesi için; gençlere sunduğu rol modellerin çeşitliliğini artırması, değer sistemlerini daha kapsayıcı hâle getirmesi ve ifade alanlarını özgürleştirmesi gerekiyor. Sadece başarılı olmakla değil; düşünmekle, sorgulamakla, duygularını ifade etmekle tanımlanabilen bir gençlik inşa etmek mümkün. Gençler yalnızca geleceğin yükünü taşımamalı; bugünün öznesi olmalı. Onlara kulak vermek, onların yaşadığı duygusal ve zihinsel iklimi ciddiye almak; sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumun kendini yenileme fırsatıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.