Fransa'da patlak veren göçmen isyanı, Batılıların ırkçı ve sömürücü politikalarının bir sonucudur. Zira Batılılar, her döneminde bu politikalarını tavizsiz bir biçimde sürdürmüşlerdir. Ancak zamana ve zemine göre şekilde değişiklik yapmışlar, fakat özü hep korumuşlardır. Batılıların hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve insan hakları dedikleri kavramlar, kendileri içindir. Başkalarına reva gördükleri eza-cefa, işkence ve sömürüdür. Bunu doğrulayan binlerce örnek sunmak mümkündür. Öyleyse Fransa'daki göçmen isyanını bu açıdan, yani sosyolojik yönden incelemek gerekir. Esasen Batılıların en büyük sorunlarının başında göç ve göçmen sorunu yer almaktadır. Çünkü Batılılar, çok dinli, çok dilli ve çok ırklı toplum yapısına alışık değildirler. Tarihlerinden gelen böyle bir birikim ve tecrübeleri yoktur. Fakat göçmen de almak zorundalar. Zira Batıda çalışan genç nüfus sürekli azalmaktadır. Bu da, bazı hizmetlerin aksamasına, hatta sanayinin çökmesine varacak kadar tehlike arz etmektedir. Meselâ, yapılan bir araştırmaya göre Avrupalıların her yıl 1.4 milyon göçmen alması şart. Kilise önderleri, "göçmene evet, Müslüman'a hayır" sloganıyla, bu konudaki görüşlerini özetliyorlar. Kilise önderleri böyle diyor ama, sosyal hayatta Müslüman olmayan göçmenlere de pek farklı davranılmıyor. Nitekim Fransa'da yaşananları gördük. Asimile olmuş, Fransızlaşmış göçmenler bile, kökenleri sebebiyle Fransızlığı hak kazanamamış ve dışlanmışlardır. Fransa'da göçmen isyanı bekleniyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, yıllar önce "Herkes için Fransa" adlı kitabında şöyle diyordu: " Fransa halkının yarıdan fazlası ne derdini anlatabiliyor, ne de korunabiliyor. İnsanlar güven duygusunu kaybetmiş durumda. Çaresizlik onları umutsuzluğa sürüklüyor ve öfkenin sınırına getiriyor. Her an bir sosyal patlamayla karşılaşabiliriz". Bu tespiti yapan Chirac, şimdi sosyal patlamayı şiddetle, sokağa çıkma yasağıyla, bir başka deyişle, polisiye tedbirlerle önlemeye çalışıyor. Tezat ki, ne tezat. Fransız sosyolog Eric Marliere de şöyle diyor: " iş vermezseniz, hizmet götürmezseniz, ayırımcılık yaparsanız, tepki kaçınılmaz olur". Gerçekten de söylenenlerin hepsi fazlasıyla yaşanıyor. İşsizlik oranına bakınız, Fransa'nın genelinde yüzde 5, göçmenlerde ise yüzde 50'nin üzerinde. Demek ki, 1789 Fransız Devrimi'yle başlatılan eşitlik talebi, aradan asırlar geçtiği halde gerçekleştirilemedi. Batılılar, bunu gerçekleştirebilirler mi? Bu şartlarda asla gerçekleştiremezler. Ancak dinlerini değiştirip Müslüman olurlarsa, o zaman durum değişir. Tarihe baktığımızda şu gerçekle karşılaşırız. Her dönemde en büyük göçler, Müslüman Türklerin idaresindeki ülkelere ve bölgelere olmuştur. Sebebi şudur: Müslüman Türkler, hiçbir dönemde ırkçı ve ayırımcı olmadılar. Dininden dolayı hiç kimseyi hor ve hakir görmediler. Her dinden ve ırktan insanlara adaletle muamele ettiler. İşte Anadolu, bunun en canlı örneğidir. Hal böyle iken, içimizdeki AB'ciler, kalkıyor, ırkçı, sömürücü Batılılardan nasihat, dahası talimat alıyorlar. Fransa'daki isyanın AB fikrinin bitişini ilan ettiğini görmezden geliyor ve dikkatleri başka tarafa çekmeye çalışıyorlar. Aslında bu isyan, Batılıların hoşgörüsüzlüğünü, tahammülsüzlüğünü bir kere daha ortaya koymaktadır. Böylesi bir kültür ve sosyal yapıya sahip olan Batılılar, AB projesini hayata geçirebilirler mi? AB'ye aşık olmayan herkes, bu soruya "hayır" cevabını verir.Bugün Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da yaşayan göçmenlerin çoğu, zorla yerlerinden ve yurtlarından koparılmış, zincirlerle alıkonulmuş, esir edilmiş insanların torunlarıdır. Malcom X. Zencilere yaptığı bir konuşmada bu durumu şöyle anlatıyordu: " Sizler buraya kendi isteğinizle gelmediniz. Esir gemisi ile geldiniz. Hem de nasıl biliyor musunuz? Zincirlere vurularak geldiniz. Atlar gibi. Hem de eşkıyalar, çapulcular tarafından değil. Hıristiyan hacılar tarafından. Amerika'nın 'kurucu baba' dediği hacılar tarafından". Özetlersek, göç ve göçmen sorunu yalnızca Batılıların değil, dünyanın sorunudur. Gerçekten bu sorun çözülmek isteniyorsa, insanlığın önünde tek bir örnek vardır. O da, Müslüman Türklerin tarihteki uygulamalarıdır. Bunun dışında başka bir örnek varsa, buyursun göstersinler.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018