En temel ve en müşahhas konularda bile politikacılarımızın anlaşamadığına şahit oluyoruz. Bunlardan biri de ekonomik krizlerdir. Öyle ki, ekonomik krizin dahi ortak bir tanımını yapamıyorlar. Yapamadıkları için de "kriz vardır, yoktur" tartışmasını sürdürüp gidiyorlar.
Ekonomik krizler, bazıları için fırsat doğurduğundan, her kriz döneminde krizin olmadığını söyleyenler çıkabilir. O nedenle hüküm, fırsat yakalayan azınlığa göre değil, çoğunluğa bakarak verilir.
Değerlendirme bu şekilde yapılırsa, hiçbir zaman diliminin krizsiz geçmediği söylenebilir. Bir başka deyişle, dünyaya egemen kılınan kapitalizm, krizlerle yaşayan adaletsiz bir sistemdir. Bundan dolayıdır ki, kapitalizmin uygulandığı her yerde ve dönemde ekonomik krizler önlenemiyor, önlenemez de.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Krizsiz bir ekonomi olabilir mi? Kapitalistlere göre olamaz. Çünkü onlar, ekonomide adaletin olabileceğine inanmıyorlar. Gerçekte ise adaleti esas alan ekonomik sistemlerde krizsiz ekonomi gerçekleştirilebilir.
Günümüzde hiç kimse, ekonomide küresel düzeyde bir adaletsizliğin, yani zulmün olduğunu inkâr etmiyor. Ekonomide zulüm ise en büyük ekonomik krizdir. Aslında ekonomik krizlere bu açıdan bakmak gerekir. Aksi bakış tarzları, kısır bir döngüye girmeyi ve sonuçsuz tartışmalarda boğulmayı getirir.
Toplumların refahını artıran ve onları mutlu kılan en önemli unsur adalettir. Refah da, gelirin çokluğundan ziyade adil bölüşümle gerçekleşir. Onun için derler ki, adaletin tesis edilmediği, yoksulların korunmadığı sistemlerde ekonomik ve sosyal krizler kaçınılmazdır. Daha doğrusu ekonomik krizler, başka krizleri de beraberinde getirmektedir. O bakımdan ekonomik krizlerin önlenmesi, birçok krizleri de kendiliğinden ortadan kaldırır.
Ne yazık ki, ülkemizde ekonomik adalet önemsenmemiş, bütün gayretler ekonomik büyüme üzerinde odaklanmıştır. Bu konuda şöyle yanlış bir algı oluşturulmuştur: Ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma ile aynı şeylermiş gibi sunulmuştur. Hâlbuki ekonomik kalkınma birçok unsurun birleşmesiyle meydana gelen bir sonuçtur. Birkaç sektörde büyümeyle ekonomik kalkınma sağlanmış olmaz.
Kaldı ki, ekonomik büyümeyi kutsayan Batılılar bile artık onu sorguluyorlar. Bunu sorgulayanlardan biri de komünizmin çöküşünden sonra ilk Çek Başkanı olan Vaclav Havel'dir. O, ekonomik büyüme için şu ilginç soruları sormuş ve ekonomistlerden cevaplar istemiştir: "Neden sürekli büyümemiz gerekiyor? Sanayi, imalat ve üretim neden büyümek zorunda? Neden şehirler tüm yönlerde, bir parça toprak, bir tutam ot kalmayana kadar şuursuzca büyümeli?"
Görüldüğü üzere adaletsiz bir ekonomide hangi olumlu gelişme sağlanırsa sağlansın, mutlaka eleştirilen bir yanı bulunuyor. Tek istisna ekonomik adalettir. Ekonomik adalet, toplumun tüm bireylerini memnun eden bir uygulamadır. Onun için ekonomik alanda asıl kafa yorulması ve tartışılması gereken husus budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018