Ebu İshak Kâzerûnî Hz.
Ebû İshak Kâzerûni hazretlerinin zamanında Basra'da Yahya bin Hasan adında, bir mescid imamı vardı. Şeyh Kâzerûni hazretlerinin oturduğu beldeye geldi. Sabah namazı vaktiydi. Kâzerûni hazretleri imam olmuş namaz kıldırıyordu. Yahya bin Hasan da ona uyarak namaza durdu. Kâzerûni, okuduğu uzun bir surede bir ayeti unutarak okumadı. Bunu fark eden Yahya bin Hasan kendi kendine; "Yazıklar olsun bana. Buraya kadar boşuna yorulmuşum. Ta Basra'dan buraya bu adamı ziyarete geldim. Halbuki o namazda okuduğu sureyi yanlış okuyor. Kur'an-ı Kerimi doğru okumayan kimsenin ne fazileti olabilir? Buraya geldiğime pişman oldum" diye düşündü. Şeyh Kâzerûni hazretleri namazdan ve duadan sonra o kimseyi yanına çağırdı ve buyurdu ki: "Gördüğünüz gibi bizler hata işleyip duruyoruz. Ademoğluyuz. Ademoğlu unutkanlıktan kurtulmaz" buyurdu. Yahya bin Hasan ismindeki kimse Kâzerûni hazretlerinin keramet olarak, namazda iken kendi kalbinden geçenleri bildiğini anladı. Düşündüklerine tövbe edip özür diledi.
Zamanın devlet adamlarından Ebû'l-Fadl Büveyh-i Deylemi bir gün Ebû İshak Kâzerûnî hazretlerini ziyarete gitti. Görüşme esnasında Şeyh hazretleri ona dönüp; "Şarabı içmekten vazgeçip tövbe et" diye nasihat etti. Ebû'l-fadl; "İmkanı yok efendim. Ben şarab içmeyi bırakamam. Çünkü ben, hükümdarımız Fahrü'l-Mülk'ün en yakını, nedimiyim. Onunla iyi görüşüyorum. Oturup beraber şarap içeriz. Benim şarabı bırakmama vezirler razı olmazlar. Buna gücüm yetmez" dedi. Kâzerûnî hazretleri buyurdu ki: "Sen yanımda tövbe et. Hükümdarın ve vezirlerin yanına vardığın zaman, ziyafette içki verdiklerinde hemen bizi hatırla. "Ebû'l-Fadl, Şeyh hazretlerinin sözünü dinleyip içki içmekten vaz geçti ve geçmişteki günahlarına da onun huzurunda tövbe etti.
Aradan bir müddet geçtikten sonra hükümdar Fahrü'l-Mülk ziyafet tertipletip devlet ileri gelenleriyle birlikte Ebû'l-Fadl'ı da davet etti. Ziyafette şarap dağıtılacak, çalgılar çalınıp eğlence yapılacaktı. Ebû'l-Fadl olcakları ve fitneden nasıl kurtulacağını düşündü. Ziyafet için gerekli hazırlıklar yapıldı, eğlence ve ziyafet başladı. Vezirlerden birisi Ebû'l-Fadl'a da şarab getirdi ve içmesi için zorladı. Ebû'l-Fadl o anda Kâzerûnî hazretlerinin sözlerini hatırladı. Onun rûhaniyetine sığınıp; "Efendim himmet buyurup beni bu fitneden kurtarın" diye yalvardı. Ebû'l-Fadl büyük bir endişe içinde beklediği sırada içeriye büyük bir kedi atıldı. Sürâhi ve bardakların ortasından sıçrayıp bir çırpıda hepsini devirip, yıktı. Sürâhi ve bardaklarda bulunan şarap yere döküldü. Oradakilerden kimse kediye mani olamadı ve şaşkın şaşkın bakakaldılar.
Kâzerûnî hazretlerinin kerametini gören Ebû'l-Fadl, olanlar karşısında ağlamaya başladı. Fahrü'l-Mülk, Ebû'l-Fadl'a dönüp; "Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Ebû'l Fadl olanların iç yüzünü anlattı. Kâzerûnî hazretlerinin kendisine tövbe ettirdiğini söyledi. Fahrü'l-Mülk ona; "Serbestsin istersen gidebilirsin, tövbeni bozma. Bizim halimizi, bize bırak" dedi. Orada bulunanlar da durumu öğrenip Kâzerûnî hazretlerinin kerametine şahid oldular.
Ömrünü İslamiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmekle geçiren, ilim, fazilet ve güzel ahlak sahibi bir zat olan Kâzerûnî hazretleri, vefatından önce şu vasiyette bulundu:
"...Kıymetli yavrum! Sana yaptığım bu vasiyete sıkı sarılıp onunla amel edesin. Böylece Allah yolunda muvvaffak olup saidlerden ve reşidlerden olasın.
Sana birinci vasiyetim, din ilimlerini, ilmihalini iyi öğrenip, bunu daima arttırmandır. Çünkü tarikat ve hakîkat ehli olsun kim olursa olsun herkes bu ilme muhtaçtır. Tabii din bilgilerini Ehl-i sünnet alimlerinden ve eserlerinden öğrenmek insanın derece ve kıymetini artırır.
Tasavvuf ilmini öğrenmek yani kalbini temizlemek, kötü huylardan kurtulmak içindir. Allah-ü Teala Peygamberimize (sallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân-ı Kerim'de; "Ya Rabbi! İlmimi artır" diye dua buyurmasını emretti. Fıkıh ilmini öğrenmeyi ve bu ilmin dünya ve ahirett saadetine vesile olacağını bildirdi.
Fıkıh ilmini ve ilmihalini öğrendikten sonra bütün işlerini, ibadetlerini buna uygun yapmalısın. İlim ile dünyalık elde etmekten uzak dur. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: "Her kim âhiret amelleri ile dünyalık taleb ederse, o kimsenin bu amellerden ahirette hiç nasibi yoktur, fayda ve bereketini göremez. Yüzünün nûru gider, onu saîdler, cennetlikler zümresinden yamazlar, adını cehennemlikler arasına yazarlar." Übey bin Kâ'b'ın (radıyallahü anh) rivayet ettiği hadîs-i şerifte buyuruldu ki: "Bu ümmetten olup da ahiret işlerini dünya işlerine tercih edenlere müjdeler olsun. Onlar yüce insanlardır. Allah-ü Teala'nın yardımına kavuşmuşlardır. Dünyayı ahirete tercih edenlere ise âhirette hiç nasib yoktur."
Ebû İshak Kâzerûni hazretlerinin zamanında Basra'da Yahya bin Hasan adında, bir mescid imamı vardı. Şeyh Kâzerûni hazretlerinin oturduğu beldeye geldi. Sabah namazı vaktiydi. Kâzerûni hazretleri imam olmuş namaz kıldırıyordu. Yahya bin Hasan da ona uyarak namaza durdu. Kâzerûni, okuduğu uzun bir surede bir ayeti unutarak okumadı. Bunu fark eden Yahya bin Hasan kendi kendine; "Yazıklar olsun bana. Buraya kadar boşuna yorulmuşum. Ta Basra'dan buraya bu adamı ziyarete geldim. Halbuki o namazda okuduğu sureyi yanlış okuyor. Kur'an-ı Kerimi doğru okumayan kimsenin ne fazileti olabilir? Buraya geldiğime pişman oldum" diye düşündü. Şeyh Kâzerûni hazretleri namazdan ve duadan sonra o kimseyi yanına çağırdı ve buyurdu ki: "Gördüğünüz gibi bizler hata işleyip duruyoruz. Ademoğluyuz. Ademoğlu unutkanlıktan kurtulmaz" buyurdu. Yahya bin Hasan ismindeki kimse Kâzerûni hazretlerinin keramet olarak, namazda iken kendi kalbinden geçenleri bildiğini anladı. Düşündüklerine tövbe edip özür diledi.
Zamanın devlet adamlarından Ebû'l-Fadl Büveyh-i Deylemi bir gün Ebû İshak Kâzerûnî hazretlerini ziyarete gitti. Görüşme esnasında Şeyh hazretleri ona dönüp; "Şarabı içmekten vazgeçip tövbe et" diye nasihat etti. Ebû'l-fadl; "İmkanı yok efendim. Ben şarab içmeyi bırakamam. Çünkü ben, hükümdarımız Fahrü'l-Mülk'ün en yakını, nedimiyim. Onunla iyi görüşüyorum. Oturup beraber şarap içeriz. Benim şarabı bırakmama vezirler razı olmazlar. Buna gücüm yetmez" dedi. Kâzerûnî hazretleri buyurdu ki: "Sen yanımda tövbe et. Hükümdarın ve vezirlerin yanına vardığın zaman, ziyafette içki verdiklerinde hemen bizi hatırla. "Ebû'l-Fadl, Şeyh hazretlerinin sözünü dinleyip içki içmekten vaz geçti ve geçmişteki günahlarına da onun huzurunda tövbe etti.
Aradan bir müddet geçtikten sonra hükümdar Fahrü'l-Mülk ziyafet tertipletip devlet ileri gelenleriyle birlikte Ebû'l-Fadl'ı da davet etti. Ziyafette şarap dağıtılacak, çalgılar çalınıp eğlence yapılacaktı. Ebû'l-Fadl olcakları ve fitneden nasıl kurtulacağını düşündü. Ziyafet için gerekli hazırlıklar yapıldı, eğlence ve ziyafet başladı. Vezirlerden birisi Ebû'l-Fadl'a da şarab getirdi ve içmesi için zorladı. Ebû'l-Fadl o anda Kâzerûnî hazretlerinin sözlerini hatırladı. Onun rûhaniyetine sığınıp; "Efendim himmet buyurup beni bu fitneden kurtarın" diye yalvardı. Ebû'l-Fadl büyük bir endişe içinde beklediği sırada içeriye büyük bir kedi atıldı. Sürâhi ve bardakların ortasından sıçrayıp bir çırpıda hepsini devirip, yıktı. Sürâhi ve bardaklarda bulunan şarap yere döküldü. Oradakilerden kimse kediye mani olamadı ve şaşkın şaşkın bakakaldılar.
Kâzerûnî hazretlerinin kerametini gören Ebû'l-Fadl, olanlar karşısında ağlamaya başladı. Fahrü'l-Mülk, Ebû'l-Fadl'a dönüp; "Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Ebû'l Fadl olanların iç yüzünü anlattı. Kâzerûnî hazretlerinin kendisine tövbe ettirdiğini söyledi. Fahrü'l-Mülk ona; "Serbestsin istersen gidebilirsin, tövbeni bozma. Bizim halimizi, bize bırak" dedi. Orada bulunanlar da durumu öğrenip Kâzerûnî hazretlerinin kerametine şahid oldular.
Ömrünü İslamiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmekle geçiren, ilim, fazilet ve güzel ahlak sahibi bir zat olan Kâzerûnî hazretleri, vefatından önce şu vasiyette bulundu:
"...Kıymetli yavrum! Sana yaptığım bu vasiyete sıkı sarılıp onunla amel edesin. Böylece Allah yolunda muvvaffak olup saidlerden ve reşidlerden olasın.
Sana birinci vasiyetim, din ilimlerini, ilmihalini iyi öğrenip, bunu daima arttırmandır. Çünkü tarikat ve hakîkat ehli olsun kim olursa olsun herkes bu ilme muhtaçtır. Tabii din bilgilerini Ehl-i sünnet alimlerinden ve eserlerinden öğrenmek insanın derece ve kıymetini artırır.
Tasavvuf ilmini öğrenmek yani kalbini temizlemek, kötü huylardan kurtulmak içindir. Allah-ü Teala Peygamberimize (sallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân-ı Kerim'de; "Ya Rabbi! İlmimi artır" diye dua buyurmasını emretti. Fıkıh ilmini öğrenmeyi ve bu ilmin dünya ve ahirett saadetine vesile olacağını bildirdi.
Fıkıh ilmini ve ilmihalini öğrendikten sonra bütün işlerini, ibadetlerini buna uygun yapmalısın. İlim ile dünyalık elde etmekten uzak dur. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: "Her kim âhiret amelleri ile dünyalık taleb ederse, o kimsenin bu amellerden ahirette hiç nasibi yoktur, fayda ve bereketini göremez. Yüzünün nûru gider, onu saîdler, cennetlikler zümresinden yamazlar, adını cehennemlikler arasına yazarlar." Übey bin Kâ'b'ın (radıyallahü anh) rivayet ettiği hadîs-i şerifte buyuruldu ki: "Bu ümmetten olup da ahiret işlerini dünya işlerine tercih edenlere müjdeler olsun. Onlar yüce insanlardır. Allah-ü Teala'nın yardımına kavuşmuşlardır. Dünyayı ahirete tercih edenlere ise âhirette hiç nasib yoktur."