Molla Câmî
Mevlânâ Câmî, 1492 (H.898) senesinde bir Cumâ günü, dostlarının okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'i dinledi ve ezan okunurken son nefesinde kelime-i şehadeti getirdikten sonra vefât etti. Sultan Hüseyin Baykara, vezîri Ali Şîr Nevâi, âlimler, seyyidler ve bütün Heratlılar, Molla Câmî'nin evine koştular. Hazırlıklar bitirildikten sonra, büyük bir cemâat cenâze namazını kıldı ve hocası Sâdüddin-i Kaşgârî'nin kabri yakınına defnedildi. Mübârek kabri ziyârete açıktır. Dünyânın dört bucağından gelen âşıkları, onu ziyâret ederek, mübarek rûhundan saçılan feyzlerden istifâde ederler. Türbesindeki kitâbede şu yazılar okunmaktadır: "Yeryüzünde olan her şey fanîdir. Yalnız kerem sâhibi olan Rabbimiz bâkîdir... İlim ve hikmet sırlarına ermiş, bahçelerin hoş sesli bülbülü, kutbların en büyüğü, müslümanların gözlerinin nûru olan efendimiz Câmi kuddise sirruh, Allah-ü teâlânın dâvetine uyarak, selîm bir kalp ile, meâlen; "Ey (îmanda sebât gösteren, Allah'ı anmakla) mutmainne olan nefs! Dön Rabbine, (Cennet'te sana hazırladığı nîmetlere), sen O'ndan (sana verdiklerinden ötürü) râzı, O da senden râzı olarak haydi gir (salih) kullarımın içine. gir Cennet'ime..." buyurulan (Fecr sûresi: 27, 28, 29, 30. âyet-i kerîmeleri) emir gereğince, zevk ve safâ ile dolu Cennet köşklerine uçtu".
Buyurduğu güzel sözlerinden bâzıları:
"Akıl dışında olan şeyler, keşif, müşâhede ve kalb gözü ile anlaşılır. Akıl bunları anlayamaz. Nitekim, his uzuvları da, aklın anladığı şeyleri anlayamıyor."
"Seven o kimselerdir ki, sevgilisinden ne kadar düşmanlık görse, yine dostluğunu arttırır. Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse, onlar ancak aşk binâsını sağlamlaştırır".
"İlim, sana zarûri oldukça kazanmaya çalış, sana gerekli olmayan bilgileri elde etmeye uğraşma, zarûri bilgiyi kazandıktan sonra da, onunla amel etmekten başka birşey isteme."
"Her kime şu beş saâdet verilmiş ise, tatlı yaşayışın dizgini onun eline bırakılmıştır: 1-Vücud sağlığı, 2-Güven, 3-Rızık genişliği, 4-Şefkatli vefâlı arkadaş, 5-Ferâgat duygusu."
"Akıllılar, ölümle sona eren her nîmeti, nîmetten saymazlar. Ömür, ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüz gösterince, o uzunluğun ne faydası olur? Nîmetin değeri, sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındadır."
"Üç zümreye, üç şey çirkin düşer: Pâdişahlara sertlik, âlimlere mal sevdâsı, zenginlere cimrilik."
İhtiyarlık, gençliğin sonu ve neticesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur."
"Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir."
"Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa, Allah-ü Teâlâ'nın rızâsına uygun hareket etmedikçe kurtulmaz".
"Önceden Allah-ü teâlânın adını dile getirip, O'nu övmeden mübârek bir işe başlayan kimse, cılız bir kuş gibi uçmağa güç yetişemez. Gayesine ulaşmadan kanatları kırılır, bir daha kalkmayacak gibi yere düşer."
Mevlânâ Abdurrahmân Câmi, Arabî, Fârisi, şiir ve nesir hâlinde yüze yakın eser yazdı. Bunlardan en kıymetlisi: Nefehat-ül-ünsmin Hadarât-il-Kuds ve Şevâhid-ün-Nübüvve isimli kitaplarıdır.
Mevlânâ Câmî, 1492 (H.898) senesinde bir Cumâ günü, dostlarının okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'i dinledi ve ezan okunurken son nefesinde kelime-i şehadeti getirdikten sonra vefât etti. Sultan Hüseyin Baykara, vezîri Ali Şîr Nevâi, âlimler, seyyidler ve bütün Heratlılar, Molla Câmî'nin evine koştular. Hazırlıklar bitirildikten sonra, büyük bir cemâat cenâze namazını kıldı ve hocası Sâdüddin-i Kaşgârî'nin kabri yakınına defnedildi. Mübârek kabri ziyârete açıktır. Dünyânın dört bucağından gelen âşıkları, onu ziyâret ederek, mübarek rûhundan saçılan feyzlerden istifâde ederler. Türbesindeki kitâbede şu yazılar okunmaktadır: "Yeryüzünde olan her şey fanîdir. Yalnız kerem sâhibi olan Rabbimiz bâkîdir... İlim ve hikmet sırlarına ermiş, bahçelerin hoş sesli bülbülü, kutbların en büyüğü, müslümanların gözlerinin nûru olan efendimiz Câmi kuddise sirruh, Allah-ü teâlânın dâvetine uyarak, selîm bir kalp ile, meâlen; "Ey (îmanda sebât gösteren, Allah'ı anmakla) mutmainne olan nefs! Dön Rabbine, (Cennet'te sana hazırladığı nîmetlere), sen O'ndan (sana verdiklerinden ötürü) râzı, O da senden râzı olarak haydi gir (salih) kullarımın içine. gir Cennet'ime..." buyurulan (Fecr sûresi: 27, 28, 29, 30. âyet-i kerîmeleri) emir gereğince, zevk ve safâ ile dolu Cennet köşklerine uçtu".
Buyurduğu güzel sözlerinden bâzıları:
"Akıl dışında olan şeyler, keşif, müşâhede ve kalb gözü ile anlaşılır. Akıl bunları anlayamaz. Nitekim, his uzuvları da, aklın anladığı şeyleri anlayamıyor."
"Seven o kimselerdir ki, sevgilisinden ne kadar düşmanlık görse, yine dostluğunu arttırır. Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse, onlar ancak aşk binâsını sağlamlaştırır".
"İlim, sana zarûri oldukça kazanmaya çalış, sana gerekli olmayan bilgileri elde etmeye uğraşma, zarûri bilgiyi kazandıktan sonra da, onunla amel etmekten başka birşey isteme."
"Her kime şu beş saâdet verilmiş ise, tatlı yaşayışın dizgini onun eline bırakılmıştır: 1-Vücud sağlığı, 2-Güven, 3-Rızık genişliği, 4-Şefkatli vefâlı arkadaş, 5-Ferâgat duygusu."
"Akıllılar, ölümle sona eren her nîmeti, nîmetten saymazlar. Ömür, ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüz gösterince, o uzunluğun ne faydası olur? Nîmetin değeri, sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındadır."
"Üç zümreye, üç şey çirkin düşer: Pâdişahlara sertlik, âlimlere mal sevdâsı, zenginlere cimrilik."
İhtiyarlık, gençliğin sonu ve neticesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur."
"Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir."
"Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa, Allah-ü Teâlâ'nın rızâsına uygun hareket etmedikçe kurtulmaz".
"Önceden Allah-ü teâlânın adını dile getirip, O'nu övmeden mübârek bir işe başlayan kimse, cılız bir kuş gibi uçmağa güç yetişemez. Gayesine ulaşmadan kanatları kırılır, bir daha kalkmayacak gibi yere düşer."
Mevlânâ Abdurrahmân Câmi, Arabî, Fârisi, şiir ve nesir hâlinde yüze yakın eser yazdı. Bunlardan en kıymetlisi: Nefehat-ül-ünsmin Hadarât-il-Kuds ve Şevâhid-ün-Nübüvve isimli kitaplarıdır.