Fatih Sultan Mehmed; Akşemseddin'in Göynük'e yerleşmesinden sonra, O'ndan boşalan yeri Ebul Vefa Hazretleri'nin manevi varlığı ile doldurmak ister. Bunun için de, en kısa zamanda saraya şeref vermesini ferman buyurur. Dergahın kapısına gelen haberci, Ebul Vefa tarafından kabul edilmez. Padişah ile görüşmesinin mümkün olamayacağını; işlerinin çokluğunu ileri sürer, kendisinin mazur görülmesini ister.
İlk davetinin sonuç vermemesi üzerine, Fatih Sultan Mehmed, bu davetini tekrarlar, her defasında, birtakım mazeretlerle karşılaşılır. Bunun üzerine:
"O bize gelmezse, biz O'na gitmesini biliriz!" der. Doğruca dergahın bulunduğu yere gider. Fakat, dergahın kapısı kendisine açılmaz. Bunun üzerine:
"Ey Vefa! Niçin bize bu kadar vefasız davranırsın? Niçin, o güzel yüzünü görmekten bizi mahrum bırakırsın?" der ve hüzünle geri döner.
Vefa Hazretleri de mahzundur. Muhiplerinden biri, sabredemeyerek sorar:
-"Ya Hazret ! Hem Hünkar'ı görmeyi dilemezsiniz, hem renginiz kül gibi olur. Neden üzülürsünüz ki? Eğer O'nu seviyorsanız, niçin görüşmek istemezsiniz?"
"Çok doğru söylersin! O'nun, beni sevdiği kadar ben de O'nu severim. Ancak, şuna inanıyorum ki, O'nun bana ve benim O'na karşı duyduğum muhabbet, bize asıl vazifelerimizi unuttaracak kadar büyüktür. Korkuyorum ki, dostluğumuz sebebiyle bir kulun işi yarım kalacak. O, Müminlerin işlerini görmekle görevlendirilmiştir, biz de ahiretin işlerini tedvinle görevliyiz!. Bizim birbirimizi görmemimizin bir mahzuru daha vardır: Hünkar eğer buraya gelirse, ziyade şevkinde ve heyecanından dolayı birtakım ihsanlarda bulunacak. O'nun bu ihsanlarını kendi adımıza kabul etmesek de sizin adınıza kabul etmek durumunda kalacağız. İşte o zaman dostlarımla benim arama dünya girmiş olacak. Gönlüm Onu görmek ister, kapıları açar ama; görevim ise O'na kapıları kapatır! Beni mahzun eden, gözyaşlarımın akmasına sebep olan budur". Ebul Vefa, Sultan II. Bayezid'in, kendisiyle görüşmek taleplerini de kabul etmemiştir. Hazret, Fatih Sultan Mehmet'in cenazesinin yıkanmasında, kefenlenmesinde, techizinde bizzat bulunmuş ve cenaze namazını da yine bizzat kendisi kıldırmıştır.