‘Hakk'a ibadet eden kimse O'nunla sohbet ediyor demektir’
Ey boş arzulara, tabiatın karanlığına dalan ve ona tapan! Ey övülmenin, alâyişin kulu olan! Nedir bu hâlin?
03.06.2023 08:49:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ey boş arzulara, tabiatın karanlığına dalan ve ona tapan! Ey övülmenin, alâyişin kulu olan! Nedir bu hâlin?
Üzerinde ezelin hükmü bulunan ve ezelî bilginin gerekli kıldığı nasibin muhakkak gelir. Lâkin durum bir başka hâl arz etmektedir. Acaba onların gelişi anında sen ne durumdasın? Acaba seni tevhid hâlinde bulmaları kabil olur mu? İşte bu mühim...
Kulun kalbine İlâhî sırlardan öyle bir sır konmuştur ki, ona kimsenin aklı ermez. Ona ne şeytan ne melek ne de başkası yakın olabilir.
Mevhum varlığını yok etmek yolu ile Hakk'ın yakınlığını ara. O'nun rızasına ermeye bak. O, senden hoşnut olursa seni sever. Sevince sırların kapısını sana açar, sohbet hâline erdirir. İlmî delillerinle birlikte onun sohbetine devam eder olursun.
Hakk'a daima ibadet eden kimse O'nunla sohbet ediyor demektir.
Bir Hak yolcusunun hâlini ancak irfan sahibi bilir. Mademki Hakk'ın yolundasın, istesen de istemesen de O'nun ilgi çekici kuvvetine kapılmış sayılırsın. O'na gönülden uyar, izini izlersen, pekâlâ... Aksi hâlde rahmet nazarı sana ulaşmaz, tard olursun.
Biz, büyük zâtların peşinde yürümekteyiz. Onlara göre bir zerre hükmündeyiz. Onlardan arzumuz, şaha varmak için bir kelimeden faydalanmaktır. Hiç kimse kendi keyfine göre yol alamaz. Mutlaka bir büyük zâta tâbi olması gerek... Her kim kendi görüşü ile yetinirse sapar, şaşırır.
Manevî yol işlerinde peygamberin vekiline uymak vardır. O herhangi bir şeyin terki için emir alır, yapar. Ona uyanlar da aynısını yaparlar. Naibi, vekili bulunduğu şahtan ne elde ederse, halka onu vermek zorundadır.
Sen, ona uyarsan, sabah aydınlığı gibi her şeyi önüne serer. O kulun daima libası değişir. Bir defa bakarsın varlık almış. Sonra yokluk âlemine geçer. Bir defa da bakarsın tümden yok olup kaybolmuş. Bazen Hak ona ikbal tecellisi verir. Bazen yitirdiği varlığını iade edip zâtından haberler verdirir.
- Ve Rabbim, kalbimdeki susuzluğu giderdi, diye söyletir. Hepsi Hak Teâlâ'nın elinde değil mi? İstediğini peygamber vekili olan o kuluna yaptırır, ettirir.
İç âlemine dalınca, özüne iki kapı aç. Onların biri Hak, öbürü de halk. Böylece hem Hakk'a olan borcunu ödersin hem de kulların hakkını...
Halka karışıp onlarla sohbet ettiğin zaman Hak için yaptığını unutma. Böylelikle, halkın şerrinden emin olursun. Ve Hak yakınlığına ait duygu kalbinde devam eder.
Halk, Hak Teâlâ'nın zâtından başka olan varlıktır. Zahirî olup biraz da maddîdir. Bu halk tâbiri, bütün hâllere şümullüdür (kapsar).
Halk arasına karışıp onlarla sohbet etmenin buradaki mânası, onlara öğüt vermek ve nasihatta bulunmaktır ki, bu vazife, Hakk'ın varlığını insan benliğinde sezince başlar.
Hakk'ın varlık duygusunu kalbine yerleştirir, her an anarsan, O'nunla sohbet etmiş olursun. Bu hâli benliğine sindirdikten sonra halka karışıp onlarla yapacağın sohbet Hak için olur ve sen O'nunlasın demektir. Bu hâle göre halkın varlığı silinip gitmiş demektir.
Kullarla yapılan sohbetin gerçeğe uyması için iyiliği kötülüğü onlardan bilmemelisin.
Onların hepsini Allah tarafından sana salınmış ve emrine verilmiş kimseler olarak bilmelisin.
Asıl saadet bulan kalpler öyle bir hâl aldılar ki, onlar, Hakk'ın fazilet taamını yedi. Onun sesini işitti. Ve onun verdiği yakınlıkla ferah buldu. Bu kalpler büyük zâtlarda bulunur…
Hak Teâlâ'yı taleb ediyorsan söylediğin şeyin gereğini yap, aksi hâlde felâket seni bekliyor.
Namaz kıldığın zaman kıbleye dönersin. Belâ anında da kıbleye dön. Bunun kıblesi Hakk'a bağlanmaktır. Namaz anında kıbleye dönerek halkı geriye nasıl bırakıyorsan, belâ anında da kalbini Hakk'a bağla, halkı unut.
Başına bir felâket geldiği zaman halka dönersen imanın bâtıl olur. Belâ anında iman sağlam olursa, o belâ ezilmeye mahkûmdur. İmanlı kalbin o belâyı ezebilmesi büyük bir iştir.
Avam halkın gönül kırıklığı dünya için olur. Has kullara da bu hâl, öbür âlemin zevki dolayısiyle gelir.
Havas kullardan daha ileri bir makamda olan kullarda ise, gönül kırıklığı Mevlâ'ya dair işlerden az şeyin kaybından veya verilen bir keşfin kapanmasından ileri gelebilir.
Herkesin kendine göre bir gönül kırıklığı bulunur. Ama bâzı seçilmiş ve ayırt edilmiş kullar var ki, onlar için gönül kırıklığı, bir hususiyet arz eder. Onlar, yalnız Hak için mahzun olurlar." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Üzerinde ezelin hükmü bulunan ve ezelî bilginin gerekli kıldığı nasibin muhakkak gelir. Lâkin durum bir başka hâl arz etmektedir. Acaba onların gelişi anında sen ne durumdasın? Acaba seni tevhid hâlinde bulmaları kabil olur mu? İşte bu mühim...
Kulun kalbine İlâhî sırlardan öyle bir sır konmuştur ki, ona kimsenin aklı ermez. Ona ne şeytan ne melek ne de başkası yakın olabilir.
Mevhum varlığını yok etmek yolu ile Hakk'ın yakınlığını ara. O'nun rızasına ermeye bak. O, senden hoşnut olursa seni sever. Sevince sırların kapısını sana açar, sohbet hâline erdirir. İlmî delillerinle birlikte onun sohbetine devam eder olursun.
Hakk'a daima ibadet eden kimse O'nunla sohbet ediyor demektir.
Bir Hak yolcusunun hâlini ancak irfan sahibi bilir. Mademki Hakk'ın yolundasın, istesen de istemesen de O'nun ilgi çekici kuvvetine kapılmış sayılırsın. O'na gönülden uyar, izini izlersen, pekâlâ... Aksi hâlde rahmet nazarı sana ulaşmaz, tard olursun.
Biz, büyük zâtların peşinde yürümekteyiz. Onlara göre bir zerre hükmündeyiz. Onlardan arzumuz, şaha varmak için bir kelimeden faydalanmaktır. Hiç kimse kendi keyfine göre yol alamaz. Mutlaka bir büyük zâta tâbi olması gerek... Her kim kendi görüşü ile yetinirse sapar, şaşırır.
Manevî yol işlerinde peygamberin vekiline uymak vardır. O herhangi bir şeyin terki için emir alır, yapar. Ona uyanlar da aynısını yaparlar. Naibi, vekili bulunduğu şahtan ne elde ederse, halka onu vermek zorundadır.
Sen, ona uyarsan, sabah aydınlığı gibi her şeyi önüne serer. O kulun daima libası değişir. Bir defa bakarsın varlık almış. Sonra yokluk âlemine geçer. Bir defa da bakarsın tümden yok olup kaybolmuş. Bazen Hak ona ikbal tecellisi verir. Bazen yitirdiği varlığını iade edip zâtından haberler verdirir.
- Ve Rabbim, kalbimdeki susuzluğu giderdi, diye söyletir. Hepsi Hak Teâlâ'nın elinde değil mi? İstediğini peygamber vekili olan o kuluna yaptırır, ettirir.
İç âlemine dalınca, özüne iki kapı aç. Onların biri Hak, öbürü de halk. Böylece hem Hakk'a olan borcunu ödersin hem de kulların hakkını...
Halka karışıp onlarla sohbet ettiğin zaman Hak için yaptığını unutma. Böylelikle, halkın şerrinden emin olursun. Ve Hak yakınlığına ait duygu kalbinde devam eder.
Halk, Hak Teâlâ'nın zâtından başka olan varlıktır. Zahirî olup biraz da maddîdir. Bu halk tâbiri, bütün hâllere şümullüdür (kapsar).
Halk arasına karışıp onlarla sohbet etmenin buradaki mânası, onlara öğüt vermek ve nasihatta bulunmaktır ki, bu vazife, Hakk'ın varlığını insan benliğinde sezince başlar.
Hakk'ın varlık duygusunu kalbine yerleştirir, her an anarsan, O'nunla sohbet etmiş olursun. Bu hâli benliğine sindirdikten sonra halka karışıp onlarla yapacağın sohbet Hak için olur ve sen O'nunlasın demektir. Bu hâle göre halkın varlığı silinip gitmiş demektir.
Kullarla yapılan sohbetin gerçeğe uyması için iyiliği kötülüğü onlardan bilmemelisin.
Onların hepsini Allah tarafından sana salınmış ve emrine verilmiş kimseler olarak bilmelisin.
Asıl saadet bulan kalpler öyle bir hâl aldılar ki, onlar, Hakk'ın fazilet taamını yedi. Onun sesini işitti. Ve onun verdiği yakınlıkla ferah buldu. Bu kalpler büyük zâtlarda bulunur…
Hak Teâlâ'yı taleb ediyorsan söylediğin şeyin gereğini yap, aksi hâlde felâket seni bekliyor.
Namaz kıldığın zaman kıbleye dönersin. Belâ anında da kıbleye dön. Bunun kıblesi Hakk'a bağlanmaktır. Namaz anında kıbleye dönerek halkı geriye nasıl bırakıyorsan, belâ anında da kalbini Hakk'a bağla, halkı unut.
Başına bir felâket geldiği zaman halka dönersen imanın bâtıl olur. Belâ anında iman sağlam olursa, o belâ ezilmeye mahkûmdur. İmanlı kalbin o belâyı ezebilmesi büyük bir iştir.
Avam halkın gönül kırıklığı dünya için olur. Has kullara da bu hâl, öbür âlemin zevki dolayısiyle gelir.
Havas kullardan daha ileri bir makamda olan kullarda ise, gönül kırıklığı Mevlâ'ya dair işlerden az şeyin kaybından veya verilen bir keşfin kapanmasından ileri gelebilir.
Herkesin kendine göre bir gönül kırıklığı bulunur. Ama bâzı seçilmiş ve ayırt edilmiş kullar var ki, onlar için gönül kırıklığı, bir hususiyet arz eder. Onlar, yalnız Hak için mahzun olurlar." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.