İmam Ali’nin muttakilerin vasıflarını açıklayan sözleri -1-
Onlar dünyada fazilet ehlidirler. Sözleri gerçektir. Orta halli giyinirler. Mütevazı bir şekilde yürürler. İtaatle Allah'a karşı huzu ve huşuda bulunurlar
28.01.2025 08:36:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Onlar dünyada fazilet ehlidirler. Sözleri gerçektir. Orta halli giyinirler. Mütevazı bir şekilde yürürler. İtaatle Allah'a karşı huzu ve huşuda bulunurlar.
Allah'ın onlara haram ettiği şeylerden gözlerini yumarlar. Kulaklarını yalnızca (onlara fayda verecek) bilgiye çevirirler. Nimete eren gönüller nasıl rahatlayıp huzur içinde oluyorsa, onların gönlü de ilâhî kaza ve kadere razı olduklarından sıkıntı ve bela anında öylece rahat ve huzur içinde olur.
Allah, kullarının ecellerini takdir etmeyip ölüm vakitlerini belirlemiş olmasaydı, ruhları sevaba olan iştiyak ve azap korkusundan dolayı göz açıp kapatıncaya kadar dahi bedenlerinde durmazdı.
Gözlerinde, Yaratan uludur ve O'ndan başkası ise küçüktür. Cennete karşı, sanki cenneti gözleriyle görüyor ve nimetlerinden yararlanıyorlarmış gibidirler. Cehenneme karşı ise sanki onu gözleriyle görüyor ve orada azaba uğruyorlarmış gibidirler.
Kalpleri mahzundur, kimseye zararları dokunmaz. Beklentileri azdır, bedenleri zayıftır, nefisleri pek iffetlidir, İslâm'a çokça yardım ederler.
Çabucak geçip giden günlerde sabrederler, ardından Kerim olan Rabbin onlar için hazırlayıp kolaylaştırdığı uzun ve kârlı rahatlığa ulaşırlar. Dünya onları diler, onlarsa dünyayı dilemezler. Dünya onların peşine takılır, fakat onlar onu aciz bırakırlar.
Gece oldu mu, ayağa kalkıp saflar kurarlar; ibadete koyulurlar; Kur'ân ayetlerini (harfleri sayılacak kadar) ağır bir şekilde ve anlamını düşünerek okurlar, bununla hüzünlenip dertlerinin dermanını (şifasını) Kur'ân'da bulurlar.
Hüzünleri, günahlarına ve gönül yaralarına ağlamalarını şiddetlendirir. Kur'ân'dan teşvike (mükâfata) dair bir ayet okuyunca onu elde etmek ümidiyle onun üzerinde dururlar; gönülleri şevkten dolup taşar, sanki Allah'ın Vaat ettiği mükâfat gözlerinin önüne serilmiştir.

Korkutucu bir ayete vardıklarında da can kulağıyla onu dinlerler, sanki cehennem alevlerinin (yücelirken) çıkardığı ses ve gürültü kulaklarının dibindedir ve onu işitmektedirler. (Korkudan) iki kat bükülmüşler; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yere sererek secdeye kapanmışlardır; yüce Allah'tan azap zincirlerine vurulmaktan kurtulmayı dilerler.
Gündüzlerine gelince; hekim, bilgin, salih ve muttakidirler. (Allah) korkusu onların bedenlerini yontulmuş ok gibi inceltmiştir, zayıflatmıştır; onları gören hasta sanır (oysaki hastalıkları yoktur).
Onlara bakan akıllarını yitirdiklerini zanneder; oysaki onları, büyük bir iş meşgul etmektedir. Allah-u Teâla'nın kudret ve azametini, ölümü, kıyametin ahvalini, dehşetini hatırladıklarında kalplerine korku düşer, akılları başlarından gider.
Korku onları kapladığında, Allah için, temiz işlere koşarlar. Az ibadete razı olmazlar, çok amellerini gözlerinde büyütmezler. Sürekli kendilerini suçlu bilir ve amellerinden kaygılanırlar.
Onlardan birisini övseler söylenen sözden korkar ve der ki: Ben kendimi başkalarından daha iyi tanırım, Rabbim ise beni benden daha iyi tanır. Allah'ım! Söyledikleri sözler yüzünden beni suçlama; onların zanlarından daha üstün kıl beni; onların bilmedikleri suçlarımı affet, çünkü sen gizlileri bilensin."
Muttakilerin her birinin özelliklerinden bazıları da şunlardır: Sen onu; dinde güçlü, yumuşaklıkta korkulu (ihtiyatlı), imanda şüphesiz, ilme haris, ılımlılıkta zeki, infakta şefkatli, dinde derin düşünceli, hilimde ilimli, zenginlikte orta halli, ibadette huşulu, yoklukta süslü, çetin zamanlarda direnişli, çilekeşlere karşı şefkatli, yerinde bağışta bulunan, kazançta yumuşak, helal rızk peşine giden, hidayette neşeli, tamahtan kurtulmuş, istikamette (doğru yolda) iyi iş yapan, şehvet karşısında kendisini koruyan, cahillerin onu methetmesinden mağrur olmayan, kendi amelini muhasebe etmeyi terk etmeyen, kendisini suçlu bilen, güzel ve temiz işlere koyulan, fakat Allah'tan korkup duran biri olarak görürsün.
Allah'ın onlara haram ettiği şeylerden gözlerini yumarlar. Kulaklarını yalnızca (onlara fayda verecek) bilgiye çevirirler. Nimete eren gönüller nasıl rahatlayıp huzur içinde oluyorsa, onların gönlü de ilâhî kaza ve kadere razı olduklarından sıkıntı ve bela anında öylece rahat ve huzur içinde olur.
Allah, kullarının ecellerini takdir etmeyip ölüm vakitlerini belirlemiş olmasaydı, ruhları sevaba olan iştiyak ve azap korkusundan dolayı göz açıp kapatıncaya kadar dahi bedenlerinde durmazdı.
Gözlerinde, Yaratan uludur ve O'ndan başkası ise küçüktür. Cennete karşı, sanki cenneti gözleriyle görüyor ve nimetlerinden yararlanıyorlarmış gibidirler. Cehenneme karşı ise sanki onu gözleriyle görüyor ve orada azaba uğruyorlarmış gibidirler.
Kalpleri mahzundur, kimseye zararları dokunmaz. Beklentileri azdır, bedenleri zayıftır, nefisleri pek iffetlidir, İslâm'a çokça yardım ederler.
Çabucak geçip giden günlerde sabrederler, ardından Kerim olan Rabbin onlar için hazırlayıp kolaylaştırdığı uzun ve kârlı rahatlığa ulaşırlar. Dünya onları diler, onlarsa dünyayı dilemezler. Dünya onların peşine takılır, fakat onlar onu aciz bırakırlar.
Gece oldu mu, ayağa kalkıp saflar kurarlar; ibadete koyulurlar; Kur'ân ayetlerini (harfleri sayılacak kadar) ağır bir şekilde ve anlamını düşünerek okurlar, bununla hüzünlenip dertlerinin dermanını (şifasını) Kur'ân'da bulurlar.
Hüzünleri, günahlarına ve gönül yaralarına ağlamalarını şiddetlendirir. Kur'ân'dan teşvike (mükâfata) dair bir ayet okuyunca onu elde etmek ümidiyle onun üzerinde dururlar; gönülleri şevkten dolup taşar, sanki Allah'ın Vaat ettiği mükâfat gözlerinin önüne serilmiştir.

Korkutucu bir ayete vardıklarında da can kulağıyla onu dinlerler, sanki cehennem alevlerinin (yücelirken) çıkardığı ses ve gürültü kulaklarının dibindedir ve onu işitmektedirler. (Korkudan) iki kat bükülmüşler; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yere sererek secdeye kapanmışlardır; yüce Allah'tan azap zincirlerine vurulmaktan kurtulmayı dilerler.
Gündüzlerine gelince; hekim, bilgin, salih ve muttakidirler. (Allah) korkusu onların bedenlerini yontulmuş ok gibi inceltmiştir, zayıflatmıştır; onları gören hasta sanır (oysaki hastalıkları yoktur).
Onlara bakan akıllarını yitirdiklerini zanneder; oysaki onları, büyük bir iş meşgul etmektedir. Allah-u Teâla'nın kudret ve azametini, ölümü, kıyametin ahvalini, dehşetini hatırladıklarında kalplerine korku düşer, akılları başlarından gider.
Korku onları kapladığında, Allah için, temiz işlere koşarlar. Az ibadete razı olmazlar, çok amellerini gözlerinde büyütmezler. Sürekli kendilerini suçlu bilir ve amellerinden kaygılanırlar.
Onlardan birisini övseler söylenen sözden korkar ve der ki: Ben kendimi başkalarından daha iyi tanırım, Rabbim ise beni benden daha iyi tanır. Allah'ım! Söyledikleri sözler yüzünden beni suçlama; onların zanlarından daha üstün kıl beni; onların bilmedikleri suçlarımı affet, çünkü sen gizlileri bilensin."
Muttakilerin her birinin özelliklerinden bazıları da şunlardır: Sen onu; dinde güçlü, yumuşaklıkta korkulu (ihtiyatlı), imanda şüphesiz, ilme haris, ılımlılıkta zeki, infakta şefkatli, dinde derin düşünceli, hilimde ilimli, zenginlikte orta halli, ibadette huşulu, yoklukta süslü, çetin zamanlarda direnişli, çilekeşlere karşı şefkatli, yerinde bağışta bulunan, kazançta yumuşak, helal rızk peşine giden, hidayette neşeli, tamahtan kurtulmuş, istikamette (doğru yolda) iyi iş yapan, şehvet karşısında kendisini koruyan, cahillerin onu methetmesinden mağrur olmayan, kendi amelini muhasebe etmeyi terk etmeyen, kendisini suçlu bilen, güzel ve temiz işlere koyulan, fakat Allah'tan korkup duran biri olarak görürsün.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.