İmam Bakır döneminde toplumun ahlâkî durumu
İtikadını kaybetmeye başlayan toplumun ahlâken de büyük bir çöküntü içinde olduğu bir hakikattir
22.10.2023 18:10:00 / Güncelleme: 22.10.2023 18:13:32
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İtikadını kaybetmeye başlayan toplumun ahlâken de büyük bir çöküntü içinde olduğu bir hakikattir. İslam'ın temellerinde başlayan yozlaşma yaşanılan hayata da yansımıştır.
Emevi sarayından başlayarak, zevk ve sefa, cariyeler ve şarkıcı kadınlarla eğlenceler yaygınlaşmıştır. Sarayda başlayan bu hayat tarzı yavaş yavaş halkı da etkilemiş, ahlâkî yapıdaki bozulma topluma yayılmıştır. Cariyeler, şarkıcı kadınlar ve hatta kadınsı erkekler eğlence aracı haline getirilmiştir.
Bu dönemde halkın hızla fakirleştiği de gözlemlenir. İslam'ın devlet anlayışı ve yardımlaşma değerleri yok olduğu için halifeler kendi şehvetlerini tatmin ile uğraşırken, halk yokluk ve fakirlik ile mücadele etmeye çalışıyordu.
Beytü'l-mal'in imkânları saraya yakınlar arasında paylaşılırken, halk ağır vergiler altında eziliyordu. Bu durum ahlâkî çöküntüyü arttırırken, aynı zamanda ümmetin değerlerini de yok ediyordu. Toplumda her türlü rezilliğin yaşanabildiği bir zemin oluştu.
İMAM BÂKIR'IN (A.S.) İMAMETİNDE DEVLETİN SİYASÎ DURUMU
İmam Bâkır'ın (a.s.) imameti döneminde Emevi iktidarı devam etmekte idi. Halifeler, dört yılı geçmeyecek kadar kısa sürelerde iktidarda kaldılar.
Başa geçtiklerinde kendi adamlarını vali yapmakla işe başlıyorlardı. Hiçbir konuda devam eden bir devlet geleneği mevcut değildi.
Velid b. Abdülmelik ile Süleyman b. Abdülmelik arasında veliahtlık mücadelesi, İmam Bâkır (a.s.) döneminde yaşanmıştır.
Halkın nazarında bazı iyi uygulamaları hayata geçirseler de, uyguladıkları ağır vergiler, Ehl-i Beyt'e karşı yoğun baskı ve birbirlerinin adamlarının peşine taktıkları ajanlar büyük iç karışıklıklara neden olmuştur.
Ayrıca, zayıflayan devlet içte taht kavgası denilebilecek mücadeleler ile uğraşırken, dışarıdan da İslam topraklarına taarruzlar olmuştur.
Türkmen ve Hazar kabileleri sınırları zorlarken, içten de Abbasiler Emeviler'in sonunu getirmek için gizi çalışmalarda bulunuyorlardı.
Böyle bir ortamda İmam Bâkır (a.s.) hem gasp edilen hilafet ile ilgili, hem de Ehl-i Beyt'in görüşlerini öğretme ve yayma fırsatı elde etti.
Ömrünün son zamanlarına kadar açıktan halifeler ile karşı karşıya gelmemesine rağmen, her fırsatta Ehl-i Beyt soyunun üstünlüklerini dile getirerek onları halkın önünde defalarca mağlup etmiştir. Bu mağlubiyet, hilafet koltuğunu işgal ettiklerini de ispatlamaktadır.
Çünkü halifelerin İslam Devleti'ni temsile yeterli bilgiye ve ilme sahip olmadıkları ortaya çıkmıştır.
Peygamber (s.a.v.) vârislerini bırakarak, zâlim yöneticileri kabul etmek ile ilgili şu ikaz ona aittir:
Ukbe b. Beşr el-Esedî rivayet eder:
"Ebu Câfer'in (a.s.) yanına gittim ve dedim ki: 'Ben kavmim içinde güçlü ve etkili bir yere mensubum. Kavmimin bir bilge lideri vardı, öldü. Şimdi beni lider yapmak istiyorlar, bana ne tavsiye edersin?'
Buyurdu ki: Eğer cenneti istemiyorsan, ondan nefret ediyorsan, kavminin başına lider olursun. Sonra zâlim sultan Müslüman bir insanı yakalar ve kanını döker ve sen de o Müslümanın kanının dökülmesine ortak olursun. Üstelik onların dünya nimetlerinden de eline hiçbir şey geçmeyebilir."
Zâlim yöneticileri şöyle anlatmıştır: "Ey Muhammed! Zâlim sultanlar ve onların izleyicileri, Allah'ın dininden ayrılıp saptılar ve başkalarını da saptırıyorlar.
Yaptıkları isler de, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzer; yaptıkları işlerden bir şey ellerinde kalmaz. Bu da haktan uzaklaştıran sapıklıktan başka bir şey değil."
Baştaki zâlim yöneticiye itaat edilmemesini tavsiye ederken, devletin karşılaştığı zor durumlarda kendisi de destek olmuş, sevenlerine de yardımcı olmaları için izin vermiştir.
Bunun bir örneğini, düşmana karşı kullanmaları için halifenin adamlarına silah satımına izin verilmesinde görüyoruz.
İMAM BÂKIR EKOLÜ'NÜN İZLEDİĞİ YOL NASILDI?
İmam Ebu Câfer (a.s.), hilafetin Ehl-i Beyt'in elinden alınması konusunu, her zaman ve zeminde işlemiştir. Bunun yanında, hilafet yani devlet idaresi ellerinde olmasa da, toplum içinde sahip oldukları saygınlık ve etki ile, itikadı bozulan ve raydan çıkan ümmeti ayıktırmak zorundaydılar.
Ve ayrıca Hz. Peygamberin (s.a.v.) temellerini attığı İslam Devleti de iç ve dış taarruzlarla çalkantı yaşamakta idi. İmam, kendisine danışılan konularda yardım ederek bu devletin bekâsına da katkıda bulunmakla kendisini vazifeli görmüştür.
İzlediği metod, hükümete direkt bir müdahale ile olmamıştır. O, ümmeti yetiştirmekle işe başladı; onu ve anlattıklarını anlayacak bir sâlih cemaat gerekiyordu. Bunun için Ehl-i Beyt'in terbiye metodunu uyguladı, örnek bir fıkıh okulu oluşturdu, bozuk akımlarla mücadele etti. Ve bunlarla beraber İslam dinini anlattı.
Dinden uzaklaşan ümmetin ahlâkî çöküntüsüne değindik. İmam Bâkır (a.s.), nasihatleri ile ümmeti içine düştüğü bu durumdan da çıkarmaya çalışmıştır. Bu konudaki hadislerini kitabımız içinde çeşitli bölümlerde göreceksiniz.
Böyle bir cemaat siyasî olarak da yanlış düzene baş kaldıracaktı. Böylece siyasî bir ıslah da söz konusu idi. Kısaca, onun çalışmaları tek yanlı değil, ümmeti dünya ve ahiret noktasında kuşatan ve kurtaran bir bütünlükteydi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Emevi sarayından başlayarak, zevk ve sefa, cariyeler ve şarkıcı kadınlarla eğlenceler yaygınlaşmıştır. Sarayda başlayan bu hayat tarzı yavaş yavaş halkı da etkilemiş, ahlâkî yapıdaki bozulma topluma yayılmıştır. Cariyeler, şarkıcı kadınlar ve hatta kadınsı erkekler eğlence aracı haline getirilmiştir.
Bu dönemde halkın hızla fakirleştiği de gözlemlenir. İslam'ın devlet anlayışı ve yardımlaşma değerleri yok olduğu için halifeler kendi şehvetlerini tatmin ile uğraşırken, halk yokluk ve fakirlik ile mücadele etmeye çalışıyordu.
Beytü'l-mal'in imkânları saraya yakınlar arasında paylaşılırken, halk ağır vergiler altında eziliyordu. Bu durum ahlâkî çöküntüyü arttırırken, aynı zamanda ümmetin değerlerini de yok ediyordu. Toplumda her türlü rezilliğin yaşanabildiği bir zemin oluştu.
İMAM BÂKIR'IN (A.S.) İMAMETİNDE DEVLETİN SİYASÎ DURUMU
İmam Bâkır'ın (a.s.) imameti döneminde Emevi iktidarı devam etmekte idi. Halifeler, dört yılı geçmeyecek kadar kısa sürelerde iktidarda kaldılar.
Başa geçtiklerinde kendi adamlarını vali yapmakla işe başlıyorlardı. Hiçbir konuda devam eden bir devlet geleneği mevcut değildi.
Velid b. Abdülmelik ile Süleyman b. Abdülmelik arasında veliahtlık mücadelesi, İmam Bâkır (a.s.) döneminde yaşanmıştır.
Halkın nazarında bazı iyi uygulamaları hayata geçirseler de, uyguladıkları ağır vergiler, Ehl-i Beyt'e karşı yoğun baskı ve birbirlerinin adamlarının peşine taktıkları ajanlar büyük iç karışıklıklara neden olmuştur.
Ayrıca, zayıflayan devlet içte taht kavgası denilebilecek mücadeleler ile uğraşırken, dışarıdan da İslam topraklarına taarruzlar olmuştur.
Türkmen ve Hazar kabileleri sınırları zorlarken, içten de Abbasiler Emeviler'in sonunu getirmek için gizi çalışmalarda bulunuyorlardı.
Böyle bir ortamda İmam Bâkır (a.s.) hem gasp edilen hilafet ile ilgili, hem de Ehl-i Beyt'in görüşlerini öğretme ve yayma fırsatı elde etti.
Ömrünün son zamanlarına kadar açıktan halifeler ile karşı karşıya gelmemesine rağmen, her fırsatta Ehl-i Beyt soyunun üstünlüklerini dile getirerek onları halkın önünde defalarca mağlup etmiştir. Bu mağlubiyet, hilafet koltuğunu işgal ettiklerini de ispatlamaktadır.
Çünkü halifelerin İslam Devleti'ni temsile yeterli bilgiye ve ilme sahip olmadıkları ortaya çıkmıştır.
Peygamber (s.a.v.) vârislerini bırakarak, zâlim yöneticileri kabul etmek ile ilgili şu ikaz ona aittir:
Ukbe b. Beşr el-Esedî rivayet eder:
"Ebu Câfer'in (a.s.) yanına gittim ve dedim ki: 'Ben kavmim içinde güçlü ve etkili bir yere mensubum. Kavmimin bir bilge lideri vardı, öldü. Şimdi beni lider yapmak istiyorlar, bana ne tavsiye edersin?'
Buyurdu ki: Eğer cenneti istemiyorsan, ondan nefret ediyorsan, kavminin başına lider olursun. Sonra zâlim sultan Müslüman bir insanı yakalar ve kanını döker ve sen de o Müslümanın kanının dökülmesine ortak olursun. Üstelik onların dünya nimetlerinden de eline hiçbir şey geçmeyebilir."
Zâlim yöneticileri şöyle anlatmıştır: "Ey Muhammed! Zâlim sultanlar ve onların izleyicileri, Allah'ın dininden ayrılıp saptılar ve başkalarını da saptırıyorlar.
Yaptıkları isler de, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzer; yaptıkları işlerden bir şey ellerinde kalmaz. Bu da haktan uzaklaştıran sapıklıktan başka bir şey değil."
Baştaki zâlim yöneticiye itaat edilmemesini tavsiye ederken, devletin karşılaştığı zor durumlarda kendisi de destek olmuş, sevenlerine de yardımcı olmaları için izin vermiştir.
Bunun bir örneğini, düşmana karşı kullanmaları için halifenin adamlarına silah satımına izin verilmesinde görüyoruz.
İMAM BÂKIR EKOLÜ'NÜN İZLEDİĞİ YOL NASILDI?
İmam Ebu Câfer (a.s.), hilafetin Ehl-i Beyt'in elinden alınması konusunu, her zaman ve zeminde işlemiştir. Bunun yanında, hilafet yani devlet idaresi ellerinde olmasa da, toplum içinde sahip oldukları saygınlık ve etki ile, itikadı bozulan ve raydan çıkan ümmeti ayıktırmak zorundaydılar.
Ve ayrıca Hz. Peygamberin (s.a.v.) temellerini attığı İslam Devleti de iç ve dış taarruzlarla çalkantı yaşamakta idi. İmam, kendisine danışılan konularda yardım ederek bu devletin bekâsına da katkıda bulunmakla kendisini vazifeli görmüştür.
İzlediği metod, hükümete direkt bir müdahale ile olmamıştır. O, ümmeti yetiştirmekle işe başladı; onu ve anlattıklarını anlayacak bir sâlih cemaat gerekiyordu. Bunun için Ehl-i Beyt'in terbiye metodunu uyguladı, örnek bir fıkıh okulu oluşturdu, bozuk akımlarla mücadele etti. Ve bunlarla beraber İslam dinini anlattı.
Dinden uzaklaşan ümmetin ahlâkî çöküntüsüne değindik. İmam Bâkır (a.s.), nasihatleri ile ümmeti içine düştüğü bu durumdan da çıkarmaya çalışmıştır. Bu konudaki hadislerini kitabımız içinde çeşitli bölümlerde göreceksiniz.
Böyle bir cemaat siyasî olarak da yanlış düzene baş kaldıracaktı. Böylece siyasî bir ıslah da söz konusu idi. Kısaca, onun çalışmaları tek yanlı değil, ümmeti dünya ve ahiret noktasında kuşatan ve kurtaran bir bütünlükteydi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.