Cumhurbaşkanına hakaret, anayasanın temel niteliklerine saldırı ve terörsüz Türkiye
Cumhurbaşkanına hakaret, hukuki olarak bir suçtur; ancak bu suç, sadece bir kişiye hakaret etmekle sınırlı kalmaz. Aynı zamanda, bir devletin temel niteliklerine, halkın birliğine ve egemenliğine karşı yapılmış bir saldırıdır. Peki, Cumhurbaşkanına yönelik yapılan hakaretlerin ağır cezalarla karşılaşırken, anayasanın temel ilkelerine yönelik saldırılara karşı neden sessiz kalınmaktadır?
TCK 299, Cumhurbaşkanına hakaretin cezalandırılmasını, devletin saygınlığını koruma amacıyla öngörür. Anayasa'nın 1. ve 2. maddeleri de Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini korur. Bu temellere yapılan saldırılar, yalnızca Cumhurbaşkanına değil, aynı zamanda milletin iradesine, halkın birliğine ve devletin meşruiyetine yönelik tehdittir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanına hakaret, toplumda bölünmelere yol açabileceği ve devletin itibarını zedeleyebileceği için cezai bir yaptırıma tabi tutulur.
Bugün, cumhurbaşkanına yapılan hakaretler, hukuken suç teşkil etse de aynı kişiler, anayasanın temel niteliklerine yönelik yapılan hakaretlere karşı sessiz kalmayı tercih ediyor. Anayasada yer alan Cumhuriyetin laik, demokratik ve sosyal devlet ilkeleriyle ilgili yapılan açık saldırılar göz ardı edilirken, Cumhurbaşkanına yönelik hakaretlerin ağır şekilde cezalandırılması, bir çelişki oluşturuyor.
Son dönemde, PKK taraftarlarının ve çözüm sürecini yönetenlerin sıklıkla kullandığı "Anayasa reformları" ve "Kürt hakları" gibi söylemler, devletin birliğine ve ulus-devlete yönelik açık bir tehdit içermektedir. Bu söylemler, Cumhuriyetin temel ilkeleriyle çatışan mesajlar taşımaktadır. Bu unsurlar, sadece anayasanın temel ilkelerini ihlal etmiyor, aynı zamanda ulus devletin yok sayılmasını savunuyorlar.
Bu noktada dikkat çeken bir diğer mesele ise, "silah bırakma" ve "terörsüz Türkiye" söylemlerinin ardında yatan stratejidir. Yapılan açıklamalar, aslında devletin üniter yapısından vazgeçmek ve Türk milletinin ortak kimliğinden feragat etmek anlamına gelmektedir. Bu durum, aslında silaha ve şiddete son verme çağrısı değil, devletin temel yapı taşlarının yıkılmasına yönelik bir strateji olarak değerlendirilmelidir.
Bugün, anayasa ve Cumhurbaşkanı'na hakaret arasındaki dengesiz uygulama, toplumsal adaletin ve hukuk devletinin zedelenmesine yol açmaktadır. Devletin egemenliği, temel hak ve özgürlükler korunmadığı sürece, bu sessizlik toplumda derin yaralar açabilir. Cumhuriyetin ve ulus-devletin temel ilkelerine yapılan saldırılar karşısında sessiz kalmak, gelecekteki tehlikelerin göz ardı edilmesi anlamına gelir.
Cumhuriyetin temelleri, sadece Cumhurbaşkanı'nın kişisel hakları değil, milletin egemenliği ve devletin saygınlığı için korunmalıdır. Bu sadece bir kişi için değil, tüm halkın özgürlüğü ve devletin bekası içindir.
- Abdullah Öcalan’ın videolu açıklaması: Barış mı, pazarlık mı? / 12.07.2025
- Emekliler baş tacıdır, hakkı teslim edilmeli! / 06.07.2025
- Kerbelâ ruhu bizi diriltecek olandır / 05.07.2025
- Kemer sıkılıyor, emekli boğuluyor / 28.06.2025
- Karşılıklı kapasite testi / 25.06.2025
- ABD, İsrail ve İran Arasındaki Savaş Nereye Evriliyor? / 24.06.2025
- Sarı öküz gitti, sıra kimde? / 22.06.2025
- Sözde tarihle yüzleşmek değil, milletle hesaplaşmak! / 21.06.2025
- Bilimin torpille imtihanı / 20.06.2025