Türkiye, yeniden "barış" söylemi üzerinden kurgulanan bir geçiş tartışmasının eşiğinde.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum'un kaleme aldığı "Terörsüz Türkiye'ye Geçiş ve Demokrasiyi Geliştirme Süreçlerinin Dinamikleri" başlıklı yazı, bu tartışmanın devlet aklında nasıl ele alındığını açıkça ortaya koyuyor.
Metin, sürecin ikiye ayrıldığını söylüyor: "Geçiş süreci" ve "Demokrasiyi geliştirme süreci."
Ancak bu iki aşamalı formül, aslında sürecin tıkanmış olduğunu ve yeni bir "ara formül" arayışının başladığını göstermektedir.
Uçum'un ifadesiyle, "tek, geçici ve özel bir geçiş kanunu" yapılması gerekiyor. Bu vurgu, mevcut hukuk sisteminin süreci taşıyamadığının açık bir itirafıdır. Devletin mevcut kanunları, terör örgütü mensuplarının topluma entegrasyonu, ceza ve infaz düzenlemeleri için zaten yeterli araçları barındırıyor. Eğer bunlar yetmiyorsa, ortada hukuki bir eksiklik değil, siyasi bir tıkanıklık vardır. Aslında bu tıkanıklık, "geçiş süreci" adı altında kimlik siyaseti zemininde yeni bir açılım arayışının başladığını işaret ediyor. Geçmişte "demokratik açılım", "çözüm süreci" gibi başlıklarla denenen bu tür girişimler, bugün "terörsüz Türkiye" etiketiyle yeniden formüle ediliyor. Ama ad değişse de hedef aynı: ulusal kimlik yerine etnik kimlik merkezli bir siyasi dil oluşturmak.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bu tür bir kimlik siyasetini açık biçimde reddeder. Anayasa'nın 3. ve 66. maddeleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve vatandaşlığın "Türklük" bağıyla tanımlandığını hükme bağlar. Bu yalnızca hukuki bir madde değil, Cumhuriyet'in temel sözleşmesidir. Dolayısıyla "ara kanun", "geçiş yasası" ya da "tek-geçici düzenleme" adı altında sunulan her formül, bu anayasal sınırın dışına çıkmaya yönelmiş bir siyasi mühendisliktir. Ne Anayasa Mahkemesi ne de millet iradesi böyle bir düzenlemeye izin verir. Referanduma götürülse dahi, halkın ezici çoğunluğu buna "hayır" diyecektir.
Bugün terör örgütü mensuplarının "fesih" kararı alması üzerinden şekillenen bu plan, demokratikleşme retoriğiyle pazarlanıyor. Oysa demokrasiyi geliştirme bahanesiyle "kimlik siyaseti"ni meşrulaştırmak, milletin birliğini değil, ayrışmasını derinleştirir. Etnik veya mezhepsel kimlikleri siyasal temsile dönüştürmek, Türkiye'nin hem anayasal hem sosyolojik dokusuna zarar verir.
Bu süreçten en çok Kürt kardeşlerimiz zarar görecektir. Geçmişte "açılım" sürecinde yaşanan güvenlik boşlukları, terörün yeniden canlanmasına, ekonomik ve sosyal kalkınmanın durmasına neden olmuştu. Aynı hatayı yeniden yapmak, "barış" adı altında bölgesel huzursuzluğu kalıcılaştırmaktır. "Geçiş süreci" kavramının yeniden ısıtılması, devlet içinde farklı yaklaşımlar arasında bir denge arayışını da yansıtıyor. Yani "terörsüz Türkiye" komisyonunun çalışmaları, mevcut hukuk sistemiyle ilerleyemediği noktada ara formül arayışına girmiştir. Uçum'un yazısında geçen "rutin dışı geçiş hukuku" ifadesi, bu tıkanıklığın resmî teyididir.
Ancak devletin çekirdek direnci hâlâ güçlüdür. Cumhuriyetin kurucu ilkeleri, Anayasa Mahkemesi'nin denetim gücü ve milletin tarihsel hafızası, bu tür yumuşatılmış açılım projelerinin kalıcı bir hukuk statüsüne dönüşmesine izin vermez. Bu süreci, Türkiye sınırları içinde izole bir tartışma gibi görmek büyük bir yanılgı olur. Ortadoğu'da "barış" adı altında yürütülen yeniden yapılanma projeleri,
ülkeleri kimlik temelli bölgelere ayırma stratejisine hizmet ediyor. Gazze'de "barış planı" nasıl İsrail'in güvenliğini tahkim ediyorsa, Ankara'da "geçiş süreci" de Türkiye'nin ulusal reflekslerini törpülemeye yöneliktir.
Bu tablo hem iç hem dış politikada ulus devletlerin çözülmesini hedefleyen küresel projelerin bir uzantısıdır. Ve Türkiye, bu yeni planın merkezindedir. Bugün konuşulan "geçiş kanunu" bir ilerleme değil, hukuki meşruiyeti aşındıran bir geri adım olacaktır. Devletin ve milletin birliğini koruyan zemin, yeni kanunlarla değil, mevcut Anayasa'nın kararlılıkla uygulanmasıyla güçlenir.
Türk milleti, geçmişte olduğu gibi bugün de kardeşliği kimlik siyasetine feda etmeyecektir.
"Terörsüz Türkiye" ideali, ancak milletin iradesiyle, hukuk içinde mümkündür- ara formüllerle değil, milli birlikle.
- Gazze’de barış değil, sessiz teslimiyet / 12.10.2025
- İstanbul’un kurtuluş diyalektiği / 09.10.2025
- Erdoğan–Trump görüşmesi: The Apprentice diplomasisi sahada / 06.10.2025
- Arzu Mev’ûd’un gölgesinde: İsrail’in kuruluşu ve işgalin sürekliliği / 05.10.2025
- Bahçeli’nin TRÇ çıkışı: Strateji mi, PR hamlesi mi? / 22.09.2025
- Bir iman formülünün siyasete alet edilmesi / 21.09.2025
- Geleceği savunmak: Bir nesli kayıp vermemek / 20.09.2025
- Sağ–solun ötesinde: Türkiye siyasetini yeniden okumak / 11.09.2025
- Hüseyin Baş dosyası: Demokrasiye ayar duruşması / 09.09.2025