Önce sizleri selamların en güzeli Allah'ın (cc) selamı ile selamlıyorum. Sağlık durumum nedeniyle bir süre sizlerden uzak kaldım. Bu süreçte değerli ilgilerini esirgemeyen muhterem hocam Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendiye ve güzide ekibine en içten teşekkür, minnet ve saygılarımı sunuyorum.
Başlığa dönersek, bilindiği gibi, 8 Mart Dünya Kadın Hakları Günü her yıl çeşitli etkinliklere sahne olmaktadır. Sahnelenen aslında kadınların erkek şiddetiyle mücadelesidir. Demokratik protesto eylemidir. Ancak güvenlik güçlerinin müdahalesi şiddete dönüşüyorsa haklar nasıl savunulacaktır? Uzağa gitmeyelim, 2019'un 25 Kasım'ında "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü" bile güvenlik güçlerinin kadın hareketlerine karşı tutum ve davranışları şiddetten uzak değildi.
Peki kadın haklarını hem anayasana yazacaksın hem de bunun aksine uygulamalara tevessül edeceksin! Yazmak yetmiyor…Hakların güvencesi devletin bizzat kendisidir.
Anayasal düzenlemeye bakalım;
Madde:10- Kanun önünde eşitlik/kadın-erkek eşitliği
Madde:17- Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir
Bu anayasal hakların ve tüm temel hak ve özgürlüklerin teminatı devlettir; devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen anayasa hükmüne göre devlet, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamak durumundadır (madde 5).
Hayatın gerçeğine baktığımızda;
2019'da erkek şiddetine kurban giden kadın sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Yüzlerce kadın da şiddet görmüş… Günün önemi nedeniyle kadın hakları üzerine yoğunlaştık.
Oysa;
Kadın-erkek bir bütündür. Çağımız, demokratik hak ve özgürlükler çağıdır. İnsan kendi bilincinin doruk noktasına ulaşmıştır. Artık insanın insana kulluğu, insanın insanı sömürmesi, insan beyninin ipotek altına alınması mümkün görünmemektedir, aksine kalkışmalara rağmen.
Gerek anayasal düzlemde gerekse uluslararası çalışma sürecinde İstanbul'da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi'nde (Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) imzacı ülkelere şu görevler verilmiştir:
* Kadını şiddete karşı korumak
* Şiddeti önlemek
* Kovuşturmak
* Şiddete karşı destek politikaları oluşturmak
Üstelik Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ve aktif hale getirmeyi taahhüt eden taraftır. Bu çabalar güzel de bir türlü istenen politika oluşturulamamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir ülkeyi aile içi şiddet neticesinde yaşama hakkını koruyamaması sebebiyle mahkûm ettiği ilk dava, maalesef, Türkiye ile ilgilidir (Opuz-Türkiye davası).
Kadın hakları mücadelesinde oluşturulması gereken politikada kararsızlık, iniş ve çıkışlar tıbbi deyimle paranoya görüntüsü vermektedir.
Yine de kadınlarımızın gününü kutluyoruz.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023