Kağıt, sanayinin, et ise beslenmenin olmazsa olmazı.
Ve ikisi de son günlerde büyük kriz yaşıyor.
Önce kağıt?
1936 yılında Atatürk'ün emriyle kurulan, 1945'te Türkiye'nin en büyük 3. Kuruluşu haline gelen, 1970 yılında 7 bin 500 işçinin ekmeğini kazandığı, kârıyla kendisi gibi 9 fabrikanın daha kurulmasını sağlayan, Türkiye'nin kağıt ihtiyacının büyük bölümünü tek başına üreten SEKA (Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş) özelleştirmeyle satıldıktan sonra Türkiye kağıt konusunda tamamen ithalata bağımlı hale geldi.
Şimdi Türkiye her yıl kağıt ithalatı için milyarlarca dolar ödeme yapmak zorunda kalıyor.
1 ton kağıdın maliyeti 2016 yılında 450 dolar iken şu an 800 doları aşıyor.
Türkiye'de pekçok gazete kağıt masraflarını karşılamayamadığı için kapanmak zorunda kaldığı haberleri artık sıradanlaştı.
Arkasında dev holdinglerin desteği olan, hatta sırtını iktidara yaslamış olan gazeteler bile kara kara nasıl ayakta kalacaklarını düşünüyor.
Ve et?
İthalatın esir aldığı stratejik diğer bir sektörümüz ise hayvancılık.
Ette ithalatın vahim sonuçlarını başta Yeni Mesaj sayfalarında olmak üzere pekçok mecrada ortaya konulduğunda herkes gördü/okudu.
'Bir musibet bin nasihatten iyidir' demiş atalarımız ya işte şimdi tam bir musibet yaşıyoruz.
Takip edenlerin malumudur, devletin Et ve Balık Kurumu'nun Brezilya'dan ithal ettiği etlerde şarbon hastalığı saptandı ve 4 bin baş hayvan Ankara'nın Gölbaşı ilçesinde karantinaya alındı.
Skandal bu teşhisle sınırlı değil.
Cumhuriyet gazetesinin haberine göre; şarbondan dolayı 50 hayvan telef olmuş. Yapılan açıklamada, şarbonlu etlerin piyasaya sürülmediği ve endişe edilecek bir durum bulunmadığı belirtilmiş ancak, hastalığın tespit edildiği bölgenin sakinleri, "Köyün köpekleri ve kuşlar ölen hayvanların leşlerini yedi. 3 gün önce şarbon tespit edilince leşlerin üzerine kireç dökülüp gömüldü. Orada hayvanlarımız da otluyor" dedi.
Şarbon bakterisi 60 yıl canlı kalıyor
Şarbon hastalığına neden olan Bacillus anthracis bakterisi, 140 santigrat derecenin altındaki sıcaklıklarda bile ölmeyecek kadar dayanıklı. Şarbon bakterisi toprak ve suda 60 yıl boyunca canlı kalabiliyor. Sonra uygun bir ortam bulduklarında, yani bir hayvana ya da insana bulaştıklarında bakteri tekrar aktif hale geliyor ve ölüme neden olabiliyor.
İthalat artık öldürüyor!
Türkiye'nin iki stratejik sektörü ithalatla işte bu vahim duruma gelmiş durumda.
Kağıttaki ithalat gazeteleri, yayınevlerini, kitapları öldürürken, etteki ithalat ise önce hayvanları telef etti, gerekli tedbir alınmazsa belki de insanlar bile ölecek.
Gelinen bu nokta Türkiye'nin ithalatın en derin krizleriyle yüzyüze olduğunu göstermektedir.
'Daha ucuz' diyerek birilerinin cazip gösterdiği ithalatın ağır faturasını
ABD dolarının 6.45 TL'den işlem gördüğü bu günlerde tıpış tıpış ödüyoruz.
Oysa bunun çözümü ithalatı cazip göstermek değil, yerli üretimi teşvik etmekti.
İthalata gerek bırakmadan kağıt sektörü, hayvancılık sektörü ya da diğer sektörlerin 'milli parayla' desteklenmesinin nasıl yapılacağını ayrıntılarıyla bilmek isteyenlerin önünde Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli yıllardır durmaktadır.
Bu bağlamda her alanda ithalattan vazgeçmek artık bir devlet politikası haline getirilmedikçe, bugün kağıt ve ette yaşanan krizlerin benzerlerine diğer ithalat esiri sektörlerimizde de yaşanması kaçınılmazdır.
Ve ikisi de son günlerde büyük kriz yaşıyor.
Önce kağıt?
1936 yılında Atatürk'ün emriyle kurulan, 1945'te Türkiye'nin en büyük 3. Kuruluşu haline gelen, 1970 yılında 7 bin 500 işçinin ekmeğini kazandığı, kârıyla kendisi gibi 9 fabrikanın daha kurulmasını sağlayan, Türkiye'nin kağıt ihtiyacının büyük bölümünü tek başına üreten SEKA (Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş) özelleştirmeyle satıldıktan sonra Türkiye kağıt konusunda tamamen ithalata bağımlı hale geldi.
Şimdi Türkiye her yıl kağıt ithalatı için milyarlarca dolar ödeme yapmak zorunda kalıyor.
1 ton kağıdın maliyeti 2016 yılında 450 dolar iken şu an 800 doları aşıyor.
Türkiye'de pekçok gazete kağıt masraflarını karşılamayamadığı için kapanmak zorunda kaldığı haberleri artık sıradanlaştı.
Arkasında dev holdinglerin desteği olan, hatta sırtını iktidara yaslamış olan gazeteler bile kara kara nasıl ayakta kalacaklarını düşünüyor.
Ve et?
İthalatın esir aldığı stratejik diğer bir sektörümüz ise hayvancılık.
Ette ithalatın vahim sonuçlarını başta Yeni Mesaj sayfalarında olmak üzere pekçok mecrada ortaya konulduğunda herkes gördü/okudu.
'Bir musibet bin nasihatten iyidir' demiş atalarımız ya işte şimdi tam bir musibet yaşıyoruz.
Takip edenlerin malumudur, devletin Et ve Balık Kurumu'nun Brezilya'dan ithal ettiği etlerde şarbon hastalığı saptandı ve 4 bin baş hayvan Ankara'nın Gölbaşı ilçesinde karantinaya alındı.
Skandal bu teşhisle sınırlı değil.
Cumhuriyet gazetesinin haberine göre; şarbondan dolayı 50 hayvan telef olmuş. Yapılan açıklamada, şarbonlu etlerin piyasaya sürülmediği ve endişe edilecek bir durum bulunmadığı belirtilmiş ancak, hastalığın tespit edildiği bölgenin sakinleri, "Köyün köpekleri ve kuşlar ölen hayvanların leşlerini yedi. 3 gün önce şarbon tespit edilince leşlerin üzerine kireç dökülüp gömüldü. Orada hayvanlarımız da otluyor" dedi.
Şarbon bakterisi 60 yıl canlı kalıyor
Şarbon hastalığına neden olan Bacillus anthracis bakterisi, 140 santigrat derecenin altındaki sıcaklıklarda bile ölmeyecek kadar dayanıklı. Şarbon bakterisi toprak ve suda 60 yıl boyunca canlı kalabiliyor. Sonra uygun bir ortam bulduklarında, yani bir hayvana ya da insana bulaştıklarında bakteri tekrar aktif hale geliyor ve ölüme neden olabiliyor.
İthalat artık öldürüyor!
Türkiye'nin iki stratejik sektörü ithalatla işte bu vahim duruma gelmiş durumda.
Kağıttaki ithalat gazeteleri, yayınevlerini, kitapları öldürürken, etteki ithalat ise önce hayvanları telef etti, gerekli tedbir alınmazsa belki de insanlar bile ölecek.
Gelinen bu nokta Türkiye'nin ithalatın en derin krizleriyle yüzyüze olduğunu göstermektedir.
'Daha ucuz' diyerek birilerinin cazip gösterdiği ithalatın ağır faturasını
ABD dolarının 6.45 TL'den işlem gördüğü bu günlerde tıpış tıpış ödüyoruz.
Oysa bunun çözümü ithalatı cazip göstermek değil, yerli üretimi teşvik etmekti.
İthalata gerek bırakmadan kağıt sektörü, hayvancılık sektörü ya da diğer sektörlerin 'milli parayla' desteklenmesinin nasıl yapılacağını ayrıntılarıyla bilmek isteyenlerin önünde Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli yıllardır durmaktadır.
Bu bağlamda her alanda ithalattan vazgeçmek artık bir devlet politikası haline getirilmedikçe, bugün kağıt ve ette yaşanan krizlerin benzerlerine diğer ithalat esiri sektörlerimizde de yaşanması kaçınılmazdır.
Orhan Dede / diğer yazıları
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023