Atatürk'ten sonra ülkenin büyümesi konusu çok garip bir şekilde ele alınmıştır. Büyümeyi kendisi dünya gibi üretmek değil de dünyadaki ürünleri milletin kullanımına sunmak olarak gören siyasiler ne yazık ki yönetimlerde bulunmuşlar ve politikaları doğrudan dış alıma çevirmiştir.
Bunun ilk örneği Demokrat Parti iktidarı olsa da en net örneği 24 Ocak kararları ile kabul edilen devletin güçsüzleştirilmesi, liberal sisteme doğrudan geçiş, gübre, enerji ve ulaşım dışında bütün sübvansiyonların kaldırılması, dış ticaretin serbestleştirilmesi, yurtdışından yatırım bahanesi ile birçok yabancı firmanın müteahhitlik yapması gibi adeta ülke belli ellere teslim edilmiştir.
Herkesin darbeye lanet okuyup da yapılan bu icratlara ses çıkartmaması oldukça garip değil mi? Resmen Türk siyaseti bir el tarafından devleti liberalleştirmeye, güçsüz bırakmaya, dışa bağımlı hale getirmeye ortam hazırlamış. Bağımsız bir ülke kendi siyasileri eliyle bağımlılaştırılıyor. Bunun ilk adımı bahsettiğimiz gibi DP'nin kurulması ve devamında iktidara gelişi ile atılıyor.
Gelinen düzlemde mevcut iktidar sözde ülkenin büyümesi ve yükselmesi adına adımlar atarken bir de bakıyoruz ki 24 Ocak kararlarının şiddetli versiyonu uygulamaya konulmuş.
Önceki yazılarımda bahsettiğim gibi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş her gün bir tweet ile bir özelleştirmeyi ortaya koyuyor. Küçük bir matematik hesabı ile bir fabrikayı, bir tesisi satmanın devletin zararına olacağı sonucunu bulmak mümkünken zararına yapılan birçok satış var. Daha doğrusu hepsi zararına yapılmış. Sebebi ise tam olarak iş bilmemek.
Vatandaşa verir de ürettirirsem ABD, Avrupa bana ürün satmaz korkusuyla üretmemeye teşvik yapılmış. Bu nasıl bir mantık halen anlamış değilim! Buna da çeşitli bahanelerle devlet memuru çalışmıyor yatıyor diyerek satışa kılıf hazırlanıyor.
Bugün bu fabrika ve tesislerin ne kadar kıymetli olduğunu şeker zammı ile anladık. Şeker fabrikası özelleştirilmiş, satın alan şirket fabrikayı kapatır kapatmaz yüzde 15 zam gelmiş.
Kağıt fabrikası özelleştirilmiş. Satın alan hiç işletmemiş bile doğrudan arazisini, makinelerini ve varlığını satmış ve kağıdı biz dışarıdan dolarla almaya başlamışız.
Aynı şey tarımda yapılmış. Ürettiğimiz mamullere kota koyulmuş çiftçi borçlandırılmış, bitirilmiş. Sonuç mu? Bakliyatta zirve olan ülke ithalatta zirve yapmış. Hani "Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı" diyorduk ya. İlkokulda bazı arkadaşlarımız yemek günü gibi algılayıp kola getirirlerdi. Bazı arkadaşlarımız da annesinin yapmış olduğu bir böreği, yemeği. Eskiden sadece kola getiren arkadaş yerli malı getirmemiş oluyordu. Şimdi ise yemek ve böreğin yüzde kaçı yerli?
Halimiz kötü. Bu ülkenin fabrika ayarlarına dönmesi şart. İzmir İktisat Kongresi'nde Atatürk'ün öncülüğünde alınan kararlar gibi kalkınma ve yükselişte aynı öz ve maya ile Prof. Dr. Haydar Baş Bey tarafından yoğrulmuş Milli Ekonomi Modeli yöntemlerini uygulamalı, kalkınmalı ve yükselmeliyiz.
- Kadir gecesi / 30.04.2022
- Haydar Hoca büyük nimet / 19.04.2022
- Ramazan ayı / 13.04.2022
- Tarım / 28.03.2022
- Yarının Türkiye’si, Türkiye’nin yarınları / 27.03.2022
- At bi format / 26.03.2022
- Türkiye’nin sağlam bir ekonomik temele ihtiyacı var / 28.02.2022
- Barış ne büyük nimet / 27.02.2022
- Milli Devlet nedir? / 26.02.2022