Yeni mesaj gazetesi 5 Mart 08 günü "Ermeni severler sahnede" manşeti ile çıktı.Köşe yazarı arkadaşlarımızdan Muharrem Bayraktar ise "Kurtuluş günleri rahatsızlığı" başlığı ile konuya ilişkin güzel ve doyurucu bir yazı yazdı.Erzurum'un güzel ilçelerinden Aşkale'nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümünde yapılan törenler, sahnelenen tarihi hakikatler Milliyet Hürriyet gibi iri cüsseli gazeteleri rahatsız etmiş, hem manşetlerine koydukları tahrikçi ifadelerle hem de köşe başlarına yerleştirdikleri yazar kılıklılarla saldırıya geçmişler.Bu çağda bu kafa olur muymuş? Törende imama asmaca imiş, AB sürecinde böyle görüntüler çirkinmiş falan?Yapılan ise, genelde tüm Doğu Anadolu'da özelde ise Erzurum çevresinde Ermeni çetelerinin işlediği binlerce cinayetten sadece bir kesitin sahnelenmesi.Bu iri cüsseli gazetelerin yönetimine ve köşelerindekilere göre, Müslüman Türk'ü kendi yurdunda, yuvasında katletmekte bir beis yok ama onu dillendirip yeni nesillere anlatmak, "Ermeni dölleri dedelerimize bunu yaptılar" demek pek çağdaş düşmüyor!Yani Ermenilerin yaptığı katliamlar güzel ama Türklerin yaptığı sahneleme çirkin öylem mi?Dikkat ederseniz son yıllarda bu tür hezeyanlar iyice arttı.Bu tür hezeyanlar sayesinde bir çok ilimizde ve ilçemizde kurtuluş törenlerini iptal ettirdikleri ya da en azından çığırından çıkarıp sulandırdıkları için, tarihinden habersiz bir kitle oluşturup, İstanbul'da "hepimiz ermeniyiz" diye bağırttılar.Yakın tarihte bütün bir Anadolu'yu, vahşetleriyle, cinayetleriyle kasıp kavuran, ecdadımızı ahırlara, samanlıklara, camilere doldurup kapıları kilitleyip ateşe verenlerin Rus desteğindeki Ermeniler olduğunu bilen insanlar, çıkıp da "hepimiz ermeniyiz" diye bağırabilir miydiler?Kurtuluş yıl dönümlerinde, mesele bir iki saatlik törenle geçiştirilmeyip yeni nesillere gereğince anlatılabilseydi, dedeleri Ermeni çeteleri tarafından canlı canlı yakılmış olan bir şehirde, Ermenilerin torunlarının yazı yazdığı, Müslüman Türk'ü bu topraklarda işgalci gösterdiği gazeteler en çok satanlar arasında olabilir miydi?Belli ki belli gazetelerin köşelerine yerleşmiş olanlar bunu bile yeterli görmüyor ve tamamen bu törenlerin kaldırılmasını istiyorlar.Diyelim ki Soros'un attığı kemiklerden dolayı sesiniz gür çıktı ve bu gerçekleri bastırdınız, peki bu günkü cinayetleriniz nasıl saklayacaksınız?Daha iki gün önce Karabağ'daki işgalci Ermeniler dört Azeri askerini şehit ettiler. Aynı bölgede yapılan Hocalı katliamından yükselen çığlıklar hala kulaklarımızda.Şimdi Hocalı katliamının on beşinci yıl dönümünde mesele yeni nesillere nasıl anlatılacak?Bu iri cüsseli gazetelerin yöneticilerinin bir teklifleri var mı acaba?Bu kadınlar, bu bebekler, bu masum insanlar veremden, sıtmadan mı bir gecede öldü desinler?Bu alçakların kalleş saldırılarından sonra başta Erzurum ve ilçelerinde olmak üzere tüm yurtta kurtuluş yıldönümleri daha bilinçli, tarihi gerçeklere daha uygun yapılmalı ve müteakip birkaç güne yayılmalıdır. Salon toplantıları ile, konferanslar ve açık oturumlarla, yerel basın-yayın aracılığı ile her yıl bu bilgiler tazelenmeli, düşmanlar bütün yüzsüzlüleri ile zihinlere kazınmalıdır.Kazınmalıdır ki, bir daha "hepimiz ermeniyiz" yürüyüşü organize edenler bir kişi dahi bulamasınlar.Kazınmalıdır ki; sayfalarını "hizmet" adı altında ermeni iftiracılara açan ve oradan bu milletin tarihine ve ecdadına küfrettiren gazeteler bir tane dahi abone bulamasınlar.Kazınmalıdır ki, sayfalarında bebek katilini öven, onun yeniden yargılanması gerektiğini savunan, "siyasi çözüm, siyasi çözüm" diyerek PKK ile aynı ağzı kullanan "hizmet" gazetelerini cebine koyup camiye gelen bir tane hacı kalmasın.Kazım Karabekir Paşa ve o günkü yetkililerin bizzat şahit oldukları şu vahşete bir diyecekleri olur mu bu utanmazların acaba:"Erzurum'da halk göz yaşları içinde kimi babasını, kimi karısını yakılmış yada süngülenmiş buluyor, saçlarını yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu. Demiryolu istasyonunda sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa Tahtacılar semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanı titretiyordu." Erzurum'daki katliamları bizzat yaşayan ve Emniyet amiri Kantarcızâde Mehmed Oğlu Hacı Mustafa'nın Erzurum'un kurtuluşu ile ilgili hatıraları insanın kanını donduracak mahiyette ders vermektedir.12 Mart gecesi Ilıca'da Haydarî ve Yağmurcuk Köylerinde cebr-i taarruz yürüyüşüne emir verilen parlak süngülü Türk Ordusu, 12 Mart Çarşamba günü şehre girmişti. Şarktan şehre güneş doğar, Garptan ikinci bir güneş daha Erzurum'un üzerine doğmuş, şehrin muhtelif kapılarından Türk'ün ve Türk aslanlarının çelik süngüleri görünmüştü. Ermeniler kaçıyor, Türk askerlerinin silah sesleri halkı sevindiriyordu. Asker Erzurum'a girerken gözleriyle gördükleri mezalimi, ancak yüzde onunu yazabilmek üzere okuyorum. Aziz yurdumuzun sınırları üzerinde yatan Erzurum'un yılmaz koçaklarının başına geçen zalimler, Dervişağa Mahallesi'nde, karşı karşıya olan Mürsel Paşa'nın ve Ezirmikli Osman Ağa'nın evlerine yüzlerce insan doldurarak, evlere ateş verilmiş, içinde mazlum insanlar cayır cayır yanıyordu. Bir taraftan küme küme insanları Kavak-kapısı denilen yani Ardahankapısı'nda İstasyon köprüsüne ve Kazan Deresi'ne ve Mahallebaşı'nda Sabunhane'ye ve Kavak Mahallesi'nde muhtelif evlere götürüp masum halkı boğazlıyorlar ve şişliyorlar ve baltalıyorlardı.Diğer taraftan bazı hamile kadınların karınlarını yararak çocukları çıkarılmış, süngülerin başlarına takılarak sokaklarda işkenceler tertip edilmişti. Diğer taraftan Gürcükapısı'nda Camii duvarında 12 yaşında bir kız çocuğu kulaklarından duvara çiviyle çakılmış idi. Taş Mağazalarda bir erkek, bir kadın ve üç çocuğuyla kol kola takılarak bir mağazanın penceresinden boğazlarından asılmıştı.Vahşi düşman bir taraftan Mahallebaşı'nda kapalı bir dükkanın kepenkleri üzerine üç erkek ve dört kadın ve bir oğlan çocuğu ellerinin ortasından kalın çiviyle dükkana çakılarak, karınlarını hançerle yarmışlardı.Tüyler ürpertici facialar numuneleri; Gölbaşında Söğütlü Çarşı'da çeşmenin karşısındaki dükkanda öldürülen iki kişiyi, canavar Ermeniler, parça parça ederek bir kazan içerisinde kavurma yaparak tenekelere doldurmuş, Yeğenağa Mahallesi'nde mütekait Ferid Bey'in hanesine götürerek, güzel satlık kavurma var, satacağız, alınız biz sonra gelir parasını alırız, diyerek haneden içeriye tenekeleri atarak gitmişlerdi. Yeğenağa Mahallesi'nde Şeyh Ahmet Efendi'nin hanesinde 450 kişilik masum halka ateş verilmiş ve kapı pencerelerine mermiler ve bombalar atarak haneyi ber hava ettikten sonra masumlar kâmilen yangınlar ve topraklar altında kalmışlardı. Bir taraftan Hacı Ahmet Hanı ortasında büyük direkten beş yaşında bir oğlan çocuğunu kollarından asmışlar, çocuk bağıra bağıra ölmüştü. Hacı Ahmet Hanı'nda 1373 cenaze şehitleri, kafalarından balta ile vurulmuş yüzlerinden tanınmayan ve kanlar içerisinde yatan şehitler arasında 94 kadın ve çocuk da var idi.İstasyon mevkiinde, tahta barakaların ve yıkılmış topların arasında vurulanların adedi yüzlere baliğ oluyordu. İstasyon köprüsünden Soğuk Çermik Köyü'ne giden yol üzerindeki Rus Ordusu tarafından, vaktiyle istasyon malzemesi ve erzak konulmak üzere yapılan bin küsur tahta barakalar, hanelerinden cebren çıkarılan masum halk, mezkur barakalarda mitralyözle bağıra bağıra öldürülmüşlerdi. Türlü türlü işkencelerden maada, halktan cebren alınan paranın, kıymetli eşyanın haddi hesabı yoktu. Bunlar kimsenin gözünde değildi. Herkes varını veriyordu. Canını, namusunu kurtarmak istiyordu. Ona da muvaffak olamıyordu. Bütün varını vereni de tekrar süngüler ile zalim çeteler vurmaya götürüyorlardı.Bütün memleket ölümle pençeleşiyordu. Şehrin her mahalle ve sokak yollarında ve çarşılarda binlerce Ermeni Çete noktaları kurulmuştu. Her çetenin yanında kilitli cephane sandıkları yığılmıştı. Cephane sandıklarındaki fişenkleri boş yere havaya atıyorlardı. Halkı hanelerinden çıkarmamak, kuvve-i maneviyelerini kırmak için havaya atılan mermiler saatte yüz binleri buluyordu.Hayatta kalanlar, neticenin nereye varacağı bir türlü kestiremiyorlardı. Ancak, korkak, kahpe düşman ise Türk askerlerinin şehre yaklaştığını keşif kolları vasıtasıyla öğrenmiş ve bunu biliyordu ki kahraman Türk Ordusu'nun karşısında bir dakika olsun mukavemet imkânını bulamayacaktı. Ve neticede böyle olmuştu. Bu fecaat şehirde böyle devam ederken, köylerde ve kazalarda ve yol üzeri fırsat bulabildikleri yerlerde aynı vahşeti icra ediyorlardı.Hatta Ilıca Nahiyesi'nin Alaca Dumlu Nahiyesi'nin Stavuk, Dinarkom ve Müdirge ve Arzuti Köyleri'nde hiçbir erkek kalmayarak, bu köylüleri ahırlara ve su kuyularına sokarak, ot yakarak bütün halkı hem ateşle ve hem mermiyle öldürmüşlerdi. Bu köylerde bir sene kadar yalnız kadınlar, imam ve muhtar vazifesiyle hükümete gelip işlerini görmüşlerdi. Çünkü bir tek erkek olsun kalmamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi son kaçacakları saatte İstanbul Kapısı'nın sağ tarafına bir erkek, sol tarafına bir kadın kapının taş gövdelerine büyük çivi ile boğazlarından çakılmış, karınları yarılmış idi."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- ‘Her kışın sonunda bir bahar olur’ / 15.07.2025
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025