'Kendim ettim, kendim buldum'

Seçmenler, seçtikleri kadar seçmediklerinden de sorumludurlar! İnancındayım.
Rahmetli Neşet Ertaş, anlatmıştı halimizi ama anlamamıştık! Hâlâ anladığımızı da söyleyemem:
"Karadır şu bahtım kara,
Sözüm kâr etmiyor yara!
Sen düşürdün beni dara
Eyvah eyvah!
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah eyvah!"
Sütten defalarca ağzımız yandığı için değil yoğurda, beyaz kara bile üfüresimiz var!
Millet olarak güvenimiz yok edildi!
Güvendiğimiz bütün dağlara kar yağdı!
Ağustosta üşüdük güvendiklerimiz sayesinde, serinlemek için çıktığımız yaylalarda Cehennem sıcağı yaşadık!
Ama bitmedi, bitmiyor ve bitmeyecek gibi çilelerimiz! Çünkü başımızı beladan belaya sokan biziz!
Çünkü yağmurdan kurtulmak için dolunun altına koşan kendimiziz! Doluyu tarlamıza çağıran biziz!
Ne AKP'nin, ne Y-CeHaPe'nin, ne de "Yavru Muhalefet MeHaPe"nin yöneticileri uzaydan, aydan falan gelmediler ve hiç birisi oturdukları yerde oturmak için kimsenin kafasına silah dayamadılar!
"Bilmez yâr halımdan bilmez
Akan gözyaşlarım silmez
Bir kere yüzüme gülmez
Eyvah eyvah!
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah eyvah!"
"Babamın partisi" dediği partiyi, Türkeş'in oğlundan alıp, Devlet Bahçeli'ye teslim eden delege kararına; "Ülkücü irade tecelli etmiştir" diye vurulan alkışları, dün gibi değil ân be ân hatırlıyorum!
"Önce ülkem; sonra ilkem, sonra partim, sonra ben" sloganıyla 2002'de herkese ve her şeye rağmen "Erken Seçim" kararı alan Bahçeli sayesinde; sadece, "İnadına Tayyip!" sloganıyla AKP'nin 70 günde iktidar edilişini de, deminmiş gibi hatırlıyorum!
Ve gözümüzün önünde gerçekleşen bu olanları; anlayamadım, anlayamıyorum, galiba anlayamayacağım da!
Önce yere-göğe sığdıramadan alkışlayıp, geceli-gündüzlü propagandasını yapıp, seçimlerden hemen sonra, seçtiğine kızan-küfreden seçmen, bizden başka dünyanın neresinde vardır?
Defalarca, defalarca; "Artık şikâyetleneni şikâyet ederim!" diye tehditler ettiğimi de hatırlıyorum, tehditlerimin kâr etmediğini de...
"Beraber yürüdük biz bu yollarda,
Beraber ıslandık yağan yağmurda" sloganını da hatırlıyorum; "Ne istediler de vermedik?" sitemini de...
"Biz farklı yollardan aynı hedefe giden gruplarız" tarifini de hatırlıyorum; "Paraleeel! Haşhaşiii! Vatan hainiiii!" ithamlarını da...
"Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah eyvah!"
17-25 Aralık olaylarını hatırlıyorum!
Unutmak istiyorum; "Hafıza-i beşer nisyân ile malûldür" tezini ispatlamak için ama hafızam ve vicdanım aklıma kafa tutuyor!
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın, Bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ederken yaptığı; "... 17 Aralık tarihinde yapılan operasyon dosyasında şahsımı rencide edecek veya izah edemeyeceğim hiçbir husus yok. ... Fakat 'rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyonu yayınlayınız' şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan'ın onayıyla yapıldı" açıklamalarını unutamıyorum!
O günün Başbakanının, bugünün Seçilmiş Partili Cumhurbaşkanı olduğunu, hiç ama hiç unutamıyorum ve Seçilmiş Partili Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ısrarla istediği; atanmış Eş-Başbakan Binali Yıldırım'ın "Cumhurbaşkanlığı Sistemi" adıyla kamufleye çalıştığı "Başkanlık"tan, ödüm kopuyor, korkuyorum!
Aslında demokrat olmayan, demokrasi denilen HIV virüsünden millî çâre çıkmayacağına inanan birisi olarak, normalde desteklemem gereken "Başkanlık Sistemi"nden, mevcut Seçilmiş Partili Cumhurbaşkanı yüzünden, korkuyorum!
Avrupa Birliği ve ABD'ye karşı, son günlerde sergilediği tavırları alkışlamayı istememe rağmen alkışlayamıyorum çünkü defalarca dün söylediğini bugün, demin söylediğini şimdi inkâr ettiğini hatırlıyorum ve çok istememe rağmen unutamıyorum!
"Beni belalara gark eden bilsen
Eyvah ki öz dostum, kardaşım imiş!
Gözümü bağlayıp başımı kesen,
Yazık ki hemşehrim, sırdaşım imiş!
 
Azaplı; bir zâlim, zulme nûr diyor,
Deryalar üstünde saray kur diyor,
Bir özge ses bana; "Durma vur!" diyor,
Eyvah ki dövdüğüm, öz başım imiş!"
diyen Azaplı Mikâil de Neşet Usta'dan yıllar önce kendi kendimize ettiklerimizi haykırmıştı ama duymamıştık!
Bugünden sonra duyan çıkar mı, değişen bir şey olur mu? Sanmıyorum!
"Aynı tas, aynı hamam...", "Kel başa şimşir tarak" diye söylene-söylene devam ederiz "Huzur ve İstikrar" için!...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...