Kim ne derse desin bu hükümet icraatlarıyla hükümet etme biçimiyle cumhuriyet tarihine geçecek. Vaktiyle Öğüt ve Mesaj dergilerinde birazda gençliğin verdiği heyecanla Demirel-İnönü koalisyonuyla ilgili çok yazılar yazmış ve bir daha böyle bir koalisyona tanıklık edeceğimizi hiç düşünmemiştim. Ama güzel Türkiyemiz çok zenginlikler barındırıyor bünyesinde.
Son seçimlerde çıkan sürpriz tablodan böyle bir hükümetin çıkacağı belliydi; ancak en baştan başlayan sindirim sorunlarının, hazımsızlığı bu raddeye getireceğini tahmin etmemiştik.
Daha kurulurken sayın Ecevit; MHP gibi bir partiyle koalisyon yapmayı kendisinin, Rahşan Hanımın ve DSP'li milletvekillerinin içine sindiremediklerinden bahisle memleket için kolları sıvayacaklarından bahsetmişti.
Sindirim problemleri o günden bu güne devam ediyor. IMF'nin dayatmalarını da içine sindiremeyen sayın başbakan, milletin gözünün içine bakarak bu sorununu arz ederken, IMF heyeti arka sokakta hazineyi denetliyordu.
AB'nin terör örgütleri listesine 35 bin insanımızın katili olan terör örgütünü almaması karşısında sayın başbaşakan aynı dertten muzdaripti. Ne var ki öte yandan terör örgütü kendince siyasallaşma sürecine girdiğini ilan ederek Türkiye'yi AB standartlarına uyuma davetle, Kürtçe eğitim ve azınlık haklarından söz ediyordu; AB ağzını kullanarak.
Kıbrıs konusunda bizzat kendilerince imzalanmış AB zirve sonuçlarında Türkiye'nin önüne konulan dayatmalar karşısında, başbakan yine içine sindiremediğini söylerken, öte yandan Denktaş Hazirana kadar Rum kesimiyle mutlaka anlaşmaya zorlanıyordu. Tüm bunların üstüne 'bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' diyesi geliyor insanın ama o da sindirim sorunları çıkarabilir.
Düşürüldüğümüz bu ekonomik buhranın içinde sindirim sorunları yaşamak hafif kalıyor aslında. Zira hükümetin başı sayın başbakan bile ipin ucunun kaçtığının ve Türkiye'de gelişen ters dönüşümü kontrol edemediğinin farkında. 3-5 milyar dolar uğruna devletin yapısını alt üst eden IMF patentli üst kurullara söz geçiremediği bizzat Ecevit'in itirafıydı.
Ülkeyi krizden düze çıkarmak için ithal edilen Derviş'in bu krizi atlatmak için mesaisinin çoğunu ülke dışında geçirmesi ve sayın başbakanı telefonla bilgilendirmesini; başbakanında sorulan sorulara 'Derviş henüz aramadı'yla cevaplamasını da hep birlikte izledik.
Hay Allah, yeni çıkarılan daha doğrusu kapsamı genişletilirken nereye varacağı henüz belli olmayan ve adalet bakanın yurt dışı seyahatlerinin ertesine bırakılan af yasasından bahsedecektim konu nerelere geldi.
Başbakanla başlayan hükümetin sindirim sorunu yazıyı kapladı. Af yasasındaki son değişiklikler karşısında hükümetin bütün ortaklarının hep bir ağızdan sindiremediklerinden bahsetmesiydi aslında konu. Bu yasa nereden çıkmıştı nereye geldi? Bunu soran yok. Kimse sahiplenmiyor adalet bakanından başka.
Rahşan Hanımın affı olarak meclise gelen af, 1973 yılında da olduğu gibi yarım yamalak yüksek mahkemenin önüne gelince; Anayasa Mahkemesi de eşitlik ilkesi gereğince affın kapsamını genişletti. Ne tesadüftür ki 1973 affının mimarı da sayın Ecevitlerdi. Ve o zaman çıkan af yasasının da kapsamı Anayasa Mahkemesince genişlemişti. Af yasası olarak bahsedilen yasa aslında af yasası değil. Daha doğrusu hükümetin 'şartla salıverme' dediğine Anayasa Mahkemesi 'özel af' diyor. Evet, kafanız iyice karıştı biliyorum. Ama bu yasa, sindirim sorununu tüm hükümete sirayet ettiğini ortaya çıkarması bakımından önemli. Böylece yasanın kimin çıkardığı ortada kaldı. Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz af yasasının trajikomik bir hal aldığını söyleyerek topu meclise atıyor. Kim tutarsa onun elinde kalacak. Çevir kazı yanmasın, çek çek uzasın.
Şimdi bu kanunu çıkararak binlerce adi suçlunun tahliyesini sağlayanlar yarın 'yahu katilleri, hırsızları çıkardık da devlete karşı işlenen suçları niye affetmiyoruz, globalleşen dünyada devlet kendi kendisini korur mu? O halde bu suçlardan cezaevine konulanları da affedelim' der mi demez mi? Onun sonunun da nereye varacağını anladınız sanırım.
Seçim meydanlarında bu gün sindirim sorunu yaşayanların da şehit ailelerinin karşısına geçip 'bu yasayı biz çıkarmadık, öğütmedik, pişirmedik, sindirmedik,' diyerek oy isteyeceğinden de kuşkunuz olmasın.
Türkiye'de hükümetin kendi ifadesiyle kontrol edemediği çok şeyler oluyor. Eğer bu yasaları çıkaranlar da kendi icraatlarına sahip çıkamıyorlarsa durum ciddi demektir.
Son seçimlerde çıkan sürpriz tablodan böyle bir hükümetin çıkacağı belliydi; ancak en baştan başlayan sindirim sorunlarının, hazımsızlığı bu raddeye getireceğini tahmin etmemiştik.
Daha kurulurken sayın Ecevit; MHP gibi bir partiyle koalisyon yapmayı kendisinin, Rahşan Hanımın ve DSP'li milletvekillerinin içine sindiremediklerinden bahisle memleket için kolları sıvayacaklarından bahsetmişti.
Sindirim problemleri o günden bu güne devam ediyor. IMF'nin dayatmalarını da içine sindiremeyen sayın başbakan, milletin gözünün içine bakarak bu sorununu arz ederken, IMF heyeti arka sokakta hazineyi denetliyordu.
AB'nin terör örgütleri listesine 35 bin insanımızın katili olan terör örgütünü almaması karşısında sayın başbaşakan aynı dertten muzdaripti. Ne var ki öte yandan terör örgütü kendince siyasallaşma sürecine girdiğini ilan ederek Türkiye'yi AB standartlarına uyuma davetle, Kürtçe eğitim ve azınlık haklarından söz ediyordu; AB ağzını kullanarak.
Kıbrıs konusunda bizzat kendilerince imzalanmış AB zirve sonuçlarında Türkiye'nin önüne konulan dayatmalar karşısında, başbakan yine içine sindiremediğini söylerken, öte yandan Denktaş Hazirana kadar Rum kesimiyle mutlaka anlaşmaya zorlanıyordu. Tüm bunların üstüne 'bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' diyesi geliyor insanın ama o da sindirim sorunları çıkarabilir.
Düşürüldüğümüz bu ekonomik buhranın içinde sindirim sorunları yaşamak hafif kalıyor aslında. Zira hükümetin başı sayın başbakan bile ipin ucunun kaçtığının ve Türkiye'de gelişen ters dönüşümü kontrol edemediğinin farkında. 3-5 milyar dolar uğruna devletin yapısını alt üst eden IMF patentli üst kurullara söz geçiremediği bizzat Ecevit'in itirafıydı.
Ülkeyi krizden düze çıkarmak için ithal edilen Derviş'in bu krizi atlatmak için mesaisinin çoğunu ülke dışında geçirmesi ve sayın başbakanı telefonla bilgilendirmesini; başbakanında sorulan sorulara 'Derviş henüz aramadı'yla cevaplamasını da hep birlikte izledik.
Hay Allah, yeni çıkarılan daha doğrusu kapsamı genişletilirken nereye varacağı henüz belli olmayan ve adalet bakanın yurt dışı seyahatlerinin ertesine bırakılan af yasasından bahsedecektim konu nerelere geldi.
Başbakanla başlayan hükümetin sindirim sorunu yazıyı kapladı. Af yasasındaki son değişiklikler karşısında hükümetin bütün ortaklarının hep bir ağızdan sindiremediklerinden bahsetmesiydi aslında konu. Bu yasa nereden çıkmıştı nereye geldi? Bunu soran yok. Kimse sahiplenmiyor adalet bakanından başka.
Rahşan Hanımın affı olarak meclise gelen af, 1973 yılında da olduğu gibi yarım yamalak yüksek mahkemenin önüne gelince; Anayasa Mahkemesi de eşitlik ilkesi gereğince affın kapsamını genişletti. Ne tesadüftür ki 1973 affının mimarı da sayın Ecevitlerdi. Ve o zaman çıkan af yasasının da kapsamı Anayasa Mahkemesince genişlemişti. Af yasası olarak bahsedilen yasa aslında af yasası değil. Daha doğrusu hükümetin 'şartla salıverme' dediğine Anayasa Mahkemesi 'özel af' diyor. Evet, kafanız iyice karıştı biliyorum. Ama bu yasa, sindirim sorununu tüm hükümete sirayet ettiğini ortaya çıkarması bakımından önemli. Böylece yasanın kimin çıkardığı ortada kaldı. Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz af yasasının trajikomik bir hal aldığını söyleyerek topu meclise atıyor. Kim tutarsa onun elinde kalacak. Çevir kazı yanmasın, çek çek uzasın.
Şimdi bu kanunu çıkararak binlerce adi suçlunun tahliyesini sağlayanlar yarın 'yahu katilleri, hırsızları çıkardık da devlete karşı işlenen suçları niye affetmiyoruz, globalleşen dünyada devlet kendi kendisini korur mu? O halde bu suçlardan cezaevine konulanları da affedelim' der mi demez mi? Onun sonunun da nereye varacağını anladınız sanırım.
Seçim meydanlarında bu gün sindirim sorunu yaşayanların da şehit ailelerinin karşısına geçip 'bu yasayı biz çıkarmadık, öğütmedik, pişirmedik, sindirmedik,' diyerek oy isteyeceğinden de kuşkunuz olmasın.
Türkiye'de hükümetin kendi ifadesiyle kontrol edemediği çok şeyler oluyor. Eğer bu yasaları çıkaranlar da kendi icraatlarına sahip çıkamıyorlarsa durum ciddi demektir.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014