Kıbrıs Barış harekâtı başladığında Yalnız Çam Dağları üzerinde 3300 metre yüksekliğinde bir yayla evindeydim. Sabahın erken saatinde evimizdeki radyoyu açtığımızda kahramanlık türküleri çalıyordu. Hepimiz "Yine mi ihtilal oldu?" diye söylendik; ama biraz sonra güzel Türkçesi ve etkileyici sesiyle o zamanın Başbakanı Merhum Bülent Ecevit'in sesi duyuldu. "İnsanlığa ve barışa büyük bir hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil barış için ve yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz." sözleriyle topluma ve dünyaya harekâtı duyuruyordu.
Çok heyecanlanmıştık. Evin tüm halkı can kulağı ile duyuruyu dinliyorduk. Biraz sonra bizim yayla evi, köyün insanlarıyla doldu. Çünkü radyo yalnız bizim evde vardı o zaman. Gençlerimiz, kendini genç gören olgun yaştaki insanlarımız savaşı konuşuyorduk. Herkes o savaşa gönüllü katılmayı ve ordumuzun, hükümetimizin yanında yer almayı sesli düşünüyor ve duygulanıyorlardı. Tarih 20 Temmuz 1974'tü. Türk ordusunun Türk ulusunun onuru şahlanmıştı. Kimse ne yöneticilerimizi ne de halkımızı bu özgürlük savaşından geri çeviremezdi ve çeviremedi de.
Birkaç gün sonra görevimizin gereği Trabzon'a dönüş yolundaydık. Yayladan kasabaya inen minibüste savaş konuşuluyordu. Yaşlı bir bayan, parmağındaki yüzüğünü göstererek, "Tek para eder varlığım bu, ben bu yüzüğümü devlete orada savaşan Mehmetçiklere armağan etmek istiyorum." diyordu. Sevgili bacımız, bir köylü kadınıydı. Belli ki dar gelirli bir vatanseverdi. O duygu, o coşku onu zenginleştiriyor ve bizlerin de gözyaşı dökmemize neden oluyordu. Uzun soluklu bir ozanımızın bir şiirinden bir dizeyi anımsadım "Bu millet ölür mü hiç bacım, ölür mü?" evet bu millet ölmez ve öldürülemez.
Kandırılmış bir toplumduk. ABD bizi kandırmıştı. Kırıkkale Silah Fabrikamızı av tüfeği yapar hale getirmiştik. Donanmamız, hava filomuz çok zayıftı. 1963 Kıbrıs Harekât girişimi ve Amerikan başkanın mektubu bizi uykudan uyandırmıştı. Derlendik, toplandık ama Kıbrıs Savaşı'nda deniz filomuz yine de yeterli değildi. Ama yeterli olan inançtı, duyguydu. O inanç ve duygu Yunan idealini denizin derin sularına gömdü.
Vatan bütündü. Parti ayırımı, insan, mezhep ayırımı yok olmuştu, Tek yürekti Anadolu Halkı. Evet, 500 askerimizi şehit verdik Kıbrıs'ta ama bir ulusu, soydaşlarımızı kurtarmıştık, onlara özgürlük götürmüştük.
15 Ağustos 1974'te Ayşe tatile çıkmıştı. Ordumuz bu şifre ile koşuyordu Kıbrıs içerlerine. Kim tutabilirdi, kim durdurabilirdi aslanlarımızı? Hedef belliydi, sınırlar çizilmişti ve o sınırlara ulaşıldı ve sınır boyunda çelikten heykel gibi askerimiz nöbete başladı.
Aradan tam 44 yıl geçti. O günün Kıbrıs liderleri sonsuza göçtüler. Kıbrıs Harekâtına karar veren O günün liderleri, komutanları da sonsuza yürüdüler. Bizlerin de o gün simsiyah saçlarımız aklandı. Ama arkada bağımsız bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bırakıldı.
Kıbrıs Adası, TC için olmazsa olmazıdır. Çünkü jeo-politik yönden bizim için çok önemlidir. Doğu Akdeniz'in kontrolü ve ekonomik kaynakların korunması açısından ada bizim için candır, can damarıdır.
Adanın yüzde 34'ü, ekonomik kaynakların yüzde 65'i elimize geçmiştir. Belirtilen bölgede 300 bin insan yaşarken Rumların çoğu güneye kaçtı. Bu olanak ve kazanımlara karşın Rum kesimi kalkındı ve AB üyesi oldu. Biz atılım yapamadık.
Suçlular elbette ki Türk halkı değildir.
Çok heyecanlanmıştık. Evin tüm halkı can kulağı ile duyuruyu dinliyorduk. Biraz sonra bizim yayla evi, köyün insanlarıyla doldu. Çünkü radyo yalnız bizim evde vardı o zaman. Gençlerimiz, kendini genç gören olgun yaştaki insanlarımız savaşı konuşuyorduk. Herkes o savaşa gönüllü katılmayı ve ordumuzun, hükümetimizin yanında yer almayı sesli düşünüyor ve duygulanıyorlardı. Tarih 20 Temmuz 1974'tü. Türk ordusunun Türk ulusunun onuru şahlanmıştı. Kimse ne yöneticilerimizi ne de halkımızı bu özgürlük savaşından geri çeviremezdi ve çeviremedi de.
Birkaç gün sonra görevimizin gereği Trabzon'a dönüş yolundaydık. Yayladan kasabaya inen minibüste savaş konuşuluyordu. Yaşlı bir bayan, parmağındaki yüzüğünü göstererek, "Tek para eder varlığım bu, ben bu yüzüğümü devlete orada savaşan Mehmetçiklere armağan etmek istiyorum." diyordu. Sevgili bacımız, bir köylü kadınıydı. Belli ki dar gelirli bir vatanseverdi. O duygu, o coşku onu zenginleştiriyor ve bizlerin de gözyaşı dökmemize neden oluyordu. Uzun soluklu bir ozanımızın bir şiirinden bir dizeyi anımsadım "Bu millet ölür mü hiç bacım, ölür mü?" evet bu millet ölmez ve öldürülemez.
Kandırılmış bir toplumduk. ABD bizi kandırmıştı. Kırıkkale Silah Fabrikamızı av tüfeği yapar hale getirmiştik. Donanmamız, hava filomuz çok zayıftı. 1963 Kıbrıs Harekât girişimi ve Amerikan başkanın mektubu bizi uykudan uyandırmıştı. Derlendik, toplandık ama Kıbrıs Savaşı'nda deniz filomuz yine de yeterli değildi. Ama yeterli olan inançtı, duyguydu. O inanç ve duygu Yunan idealini denizin derin sularına gömdü.
Vatan bütündü. Parti ayırımı, insan, mezhep ayırımı yok olmuştu, Tek yürekti Anadolu Halkı. Evet, 500 askerimizi şehit verdik Kıbrıs'ta ama bir ulusu, soydaşlarımızı kurtarmıştık, onlara özgürlük götürmüştük.
15 Ağustos 1974'te Ayşe tatile çıkmıştı. Ordumuz bu şifre ile koşuyordu Kıbrıs içerlerine. Kim tutabilirdi, kim durdurabilirdi aslanlarımızı? Hedef belliydi, sınırlar çizilmişti ve o sınırlara ulaşıldı ve sınır boyunda çelikten heykel gibi askerimiz nöbete başladı.
Aradan tam 44 yıl geçti. O günün Kıbrıs liderleri sonsuza göçtüler. Kıbrıs Harekâtına karar veren O günün liderleri, komutanları da sonsuza yürüdüler. Bizlerin de o gün simsiyah saçlarımız aklandı. Ama arkada bağımsız bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bırakıldı.
Kıbrıs Adası, TC için olmazsa olmazıdır. Çünkü jeo-politik yönden bizim için çok önemlidir. Doğu Akdeniz'in kontrolü ve ekonomik kaynakların korunması açısından ada bizim için candır, can damarıdır.
Adanın yüzde 34'ü, ekonomik kaynakların yüzde 65'i elimize geçmiştir. Belirtilen bölgede 300 bin insan yaşarken Rumların çoğu güneye kaçtı. Bu olanak ve kazanımlara karşın Rum kesimi kalkındı ve AB üyesi oldu. Biz atılım yapamadık.
Suçlular elbette ki Türk halkı değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023