Bugün 23 Ağustos "Köle Ticaretinin Yasaklanmasını Anma Uluslararası Günü"!
Köle ticareti yasaklanmış olsa da günümüzde emeğin sömürüsü, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı gibi boyutlarıyla kölelik sürmektedir.
Gündemi yokladığımızda emperyalizmin insanı yok sayan sömürü düzeni, köleliği önleme bir yana, tam aksine sürdürülebilir bir kuruma dönüştürmüştür.
Dünyaya sığınamayan mültecilerin durumu kölelik değil de nedir? Ceza hukuku boyutuyla insan ticareti, göçmen kaçakçılığı görünümünde uluslararası türde insanlığa karşı suçun bütün unsurlarını taşımaktadır.
Dahası da var; kimi zaman soykırım, kimi zaman kayıp kuşak, kimi zaman da kültürel soykırım sahnelenmektedir. Bu trajedi karşısında sorunu üretenlerden çare beklemek ham hayaldir. İnsanlarla alay eder gibi, bir de köleliğin yasaklanmasını anıyorlar bugün. Aslında yaptıkları köleliğin yeniden doğuşunu kutlamaktan başka bir şey değildir.
Konuyu somutlaştırma adına, Suriyeli mülteci krizi özelinde durumu değerlendirmeye çalışalım;
Yerküre, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yaşadığı en yoğun ve en büyük göçmen krizini yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin verilerine göre dünyada yaklaşık 60 milyon kişi yerinden edilmiş durumda. Bu nüfusun da büyük bir bölümü komşu ülkelerde koruma arayan bireylerden oluşuyor. Türkiye, Suriyeli sığınmacılara sınırlarını açan ülkeler (Lübnan ve Ürdün gibi) arasında birinci sırada bulunuyor. Ülke nüfusumuzun yaklaşık %10'u türlü çeşit ülkelerden gelen sığınmacılardan oluşuyor.
Suriyeli sığınmacıların yarıdan fazlasını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.
Ancak sığınmacı olma hali, kadınların şiddet görme ve yoksunlukları, onların daha ağır şartlarla yaşamalarına neden olabiliyor. Şüphesiz ki, dil engeli bu zorlukların en başında geliyor. Kolluk kuvvetlerine, baroya ya da ilgili kurumlara başvurabilmeleri veya erişebilmeleri önündeki temel engellerden biri. Bir diğer önemli engel ise çalışma izni alma zorunluluğu ve bu izni almada karşılaşılan güçlükler ve tabii ki, bunların neden olduğu somut sonuçlar.
Halen yürürlükte olan 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzni Hakkında Kanuna göre yabancı bir kişinin -en azından bağımlı- çalışma izni alabilmesi, onun yerine bu izni alabilmek için başvuracak olan bir işvereni bulabilmesi ile mümkün. İşverenin ise böyle bir başvuru yapabilmesi için ilgili kanun ve yönetmelik uyarınca çok sayıda kıstası karşılaması gerekiyor. Dahası, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu uyarınca uluslararası koruma başvurusu sahipleri ile şartlı mülteci olarak tanınan kişilerin, çalışma izni isteminde bulunabilmeleri için bile başvuru tarihinden itibaren 6 ay beklemeleri gerekiyor. 22 Ekim 2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği ile "geçici koruma rejimine" tabi oldukları açık bir yasal zemine kavuşan Suriyeli sığınmacılar için ise durum daha da muğlak; zira Suriyelilerin çalışma izinleri konusundaki düzenlemeler henüz tamamlanmış değil.
Çalışma izni alabilmenin oldukça güç olduğu ve sosyal yardımların yetersiz kaldığı bu ortam, kadın bedeninin "tüketildiği" ve farklı seviyelerde "dolaşıma" sokulduğu bir beden ekonomisi oluşturuyor. Bu ekonomide, kadınlar, kız çocukları zorunlu olarak seks işçiliği yapmak durumunda kalıyor, çocuk yaşta evlendiriliyor.
Hayatın bu acı gerçeği karşısında acaba hangi yüzle "köleliği yasakladık" diyebileceğiz!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023