İkinci Dünya Savaşı'nın gerçek galibi ABD, küresel bir oyun kurdu. Kurduğu bu oyun, günümüze kadar sürdü. Görülen o ki ABD, bu oyunu daha çok yayarak, daha çok çeşitlendirerek ilanihaye sürdürme niyetinde. Fakat işler hesap ettiği gibi gitmiyor. Şimdi çeşitli ülkelerden küresel oyuna itirazlar geliyor, başkaldırılar uç veriyor. Esasen bu, beklenen bir gelişmedir. Çünkü her oyunun, her aldatmanın bir sonu vardır. Onun için derler ki: "İnsanların bir kısmını ilelebet aldatabilirsiniz, bir kısmını bir müddet aldatabilirsiniz, ama hepsini ilelebet aldatamazsınız". İşte İran, bu gerçeği ortaya koymaya çalışıyor. Tabiri caizse İran, küresel oyuna çomak sokuyor. Bir başka deyişle, küresel oyunun baş aktörü olan ABD'yi en zayıf noktasından, yani dolar ve nükleer silahtan vurmayı plânlıyor.İran, petrolü euro ile satma kararı alarak, ABD'ye ilk darbeyi vurdu. İkinci darbeyi ise nükleer silahla vurmaya hazırlanıyor. Nükleer silah da çok önemli. Çünkü nükleer silah, en küçük devleti askeri güç bakımından en büyük devletin seviyesine çıkarıyor. Küçük devleti bırakalım, bir terörist örgüt bile, nükleer silahla istediği devlete, istediği zayiatı verebilir. Bundan dolayı nükleer silahların belli ellerde bulunması, yani tekelleşmesi kurala bağlandı. İlkönce İsrail, bu kuralı çiğneyerek nükleer silah elde etti. Daha doğrusu, kuralı bozan yine ABD oldu. Çünkü İsrail'i nükleer silâh sahibi yapan ABD'dir. Aynı ABD, Kuzey Kore'nin nükleer silâhına ses çıkarmadı, Hindistan'ın nükleer kulübe katılmasını sağladı. Biraz daha gerilere gidelim, Şah döneminde İran'a nükleer araştırma reaktörlerini veren de yine ABD'dir. Şimdi ne oldu ki, İran nükleer silaha sahip olacak diye kıyameti koparıyor? Irak konusunda İran'la diyaloga giren ABD, nükleer silâh konusunda demir yumruk kesiliyor. Zaten ABD'nin politikası hep böyledir, yani oyun içinde oyun sergiler. Devlet adamı odur ki, bu oyunlara gelmez, hepsini birer birer çözer.İran'ın dünyaya mesajı net, kesin ve haysiyetli. İran yetkilileri diyor ki: " Dünya nükleer silâhları ortadan kaldırmak istiyorsa, biz buna varız. 'Nükleer silâh yalnız ABD ve onun izin verdiklerinde olacaktır' diyorlarsa yokuz. Biz, hür ve bağımsız bir ülkeyiz, güvenliğimiz için ne gerekiyorsa yaparız". Bu mesajda anlaşılmayan, akla, mantığa ters düşen bir taraf var mı? ABD'liler, "nükleer silâh İran gibi devletlerin elinde olursa barış bozulur" diyorlar. Halbuki gerçek tam tersidir. İran gibi birçok ülke nükleer silâha sahip olursa, sözü edilen 'dehşet dengesi' ancak o zaman sağlanır. Peter F. Drucker'in görüşleri bile bu yöndedir. O şöyle diyor: "Tek taraflı silâhsızlanma ya da pasifizm çözüm değildir. Aslında son kırk yıl içinde büyük güçlerin barış halinde kalmalarını sağlayan şey, caydırıcılık alanında elde edilen denge, nükleer savaşın 'Karşılıklı Garantili Yok Etme' niteliği olmuştur" (Bkz. Yeni Gerçekler, s. 56). Demek ki, dünyada barış isteniyorsa, her devletin caydırıcı güce sahip olması gerekir. Tabii ki, bu yarışın sonu gelmez. Dahası, böylesi bir yarış, insanlığa yarar getirmez. Öyleyse ne yapılmalı? Drucker diyor ki : "Bugün silâh yarışına dur demeye büyük ihtiyaç vardır... En gerekli olan, silâh yarışından kurtulmanın -bu yarışı sadece sınırlamanın değil- dünya üzerindeki tek tek bütün devletlere eşit çıkar sağlayacağının kabul edilmesidir. Silâhsızlanmaya olan yaklaşım otuz yıldır şöyle olmuştur: Eğer askeri bir avantaj elde edersek silâhsızlanırız" (Bkz. A.g.e., s. 56). Aslında İran'ın bu haklı çıkışını desteklemek gerekir. Küresel oyunculara, dünyanın efendiler ve köleler diye ikiye ayrılmadığını göstermenin tek yolu budur. ABD'nin, ilân ettiği 'Milli Güvenlik Strateji Belgesi'nde yer alan "önleyici müdahale" ve "önceden müdahale" kavramları "istediğime savaş açarım" anlamı taşımaktadır. Ayrıca ABD, bir ülkenin kendi silâhını yapmasını, savunmasını güçlendirmesini tehdit olarak algılıyor ve ona saldırmayı savunma hakkı kabul ediyor. Bir başka deyişle, küresel güç potansiyeli taşıyan her ülkeyi düşman sayıyor. Unutmayalım ki, Türkiye de bu ülkelerin başındadır. Öyleyse, ABD'nin bu kibirliliğin, bu gururunun kırılmasında ve hizaya getirilmesinde Türkiye'nin de çıkarı vardır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018