Sisi, çisesi, güneşi, temiz havası, çam kokusu, soğuk suları, benzerinin başka yerde bulunmayıp yüzlerce yılda teşekkül ettiği söylenen "topuk çimenleri", yaz ve kış sporları imkanları, şenlikleri, pestili, kavurması ile Sisdağı müthiş bir yayla özelliği taşıyor. Onun içindir ki Sisdağı'nı bilenler "mal yaylası değil can yaylası" deyimini kullanılıyor.
Temiz havası sanki insanın canına can, sağlığına sağlık katan Sisdağı için halk arasında "Mal yaylası değil, can yaylası" deyimi yaygın olarak kullanılıyor. Öyle ki yine doğduğu yerden doyduğu yere savrulma kaderinden nasibin düşeni alarak İstanbul'da ikamete mecbur kalan, yılların hastası Hacı Mehmet Evren, her yaz soluğu burada alıyor, son zamanlarda sıkça dile getirilen "hasta yakını" gerçeğini bütün detaylarıyla yaşadığına tanık olduğumuz çilekeş eşi Hanım Evren teyze, "Mehmet amcan buralara gelince iyi oluyor" sözünü dilinden düşürmüyordu. Mehmet amcanın sıhhat açısından Sisdağı ile o kadar ileri derecede halvetliği vardı ki "Rabbine dön!" emrini bile Sisdağı'nda duyuyor, "toprağı insanı çeker" gerçeğini ahirete rıhlet etme boyutuyla Sisdağı'nda yaşıyordu. Onun içindir ki bu yaylanın özellikle Hanyanı, Üvezli Alan mevkiilerinde sağlık hizmetleri dağıtan dinlenme tesisleri, kampları kurulacağını öngörmek cana sıhhat boyutunu bilenler tarafından pek de uzak ihtimal olarak görülmüyor. Adı kavurma ile özdeş yaylaSisdağı'nda, yaz mevsiminde, her Cumartesi günü 1850 m yükseltideki Pazaryerinde pazar kuruluyor. Oteli, lokantaları, çayhaneleri de bulunan Pazaryeri'nde kendini bulanlar daha çok "et kavurma"sına rağbet ediyorlar. Sisdağı denilince akla kavurma geliyor. Ne istenirse bulunabilmesine rağmen Sisdağı'nda kavurma yemek adettir. Sisdağı, kavurması ile meşhur olup neredeyse adı kavurma ile özdeş hale gelmiş bulunuyor. Tadı, lezzeti Sisdağı'na özel olan kavurmayı yemek için kurulan sofralar ise "topuk çimenler"in üzerinden başkası değildir. Yanında salata, meyve ve Karadeniz'e has somun ekmeği olur. İçecek ise soğuk sudur. Kavurma ya "kendin pişir kendin ye" usulünce ya da belli bir ücret karşılığında kavurmacılar tarafından yapılıyor. Eti doğramak, yağını, tuzunu, soğanını vermek de etin sahibine aittir. Sisdağı, "Ye kavurmayı iç suyu" sözüyle de meşhur olup karpuz çatlatan soğuk mu soğuk sularının sindirimi çok hızlandırdığı, hazmı kolaylaştırdığı, ne kadar çok yemek yenilirse yenilsin insanın kısa süre sonra yine açlık hissetme tecrübesiyle sabit olarak biliniyor. 186. Şenlik geride kaldıTemmuz'un 3.ncü Cumartesi günü geleneksel Sisdağı şenlikleri gerçekleştiriliyor. Sisdağı şenliği, Kadırga ile birlikte Karadeniz'deki yayla şenliklerinin anası-babası sayılıyor. Yöre halkı tarafından "otçu haftası/kaynak haftası" adı verilen bu şenlik bilenler tarafından o kadar önemli sayılıyor ki vakit yaklaştığında neredeyse herkes kendini ona hazırlıyor. Doğdukları bu yerlerden Türkiye'nin dört bucağına, Avrupa'ya, yaban illere kadar doydukları yerlere savrulanlar yıllık izinlerine bu zaman dilimine göre ayarlıyorlar. Binlerce araba ile müthiş bir kalabalık Sisdağı'na akın ediyor. Yıllar, hatta on yıllarca birbirini görmeyenler burada görüşme, hasret giderme imkanı buluyorlar. Ayrılanları buluşturma, hasret gidermelerini sağlama boyutuyla da büyük bir fonksiyon icra eden şenliğin önemli bir bölümünü ise geleneksel horon teşkil ediyor. Gelebilme imkanı bulanlar da bu yıl olduğu gibi 186.cısı düzenlenen Sisdağı şenlikleri ile özdeşleşen geleneksel horondan nasiplerini ya horon halkasında yer almak, ya da seyretmek suretiyle almadan geçmiyorlar. Sisdağı şenliklerinin ünü o kadar yayılmış bulunuyor ki son on yıllarda kaymakamların, valilerin, milletvekillerinin, hatta bakanların bile bu şenliklere katıldıkları görülüyor. Tabii görüntülü ve yazılı medyada da haberler, haber programlar eksik olmuyor.
Yayla turizmi için birebir yerKireçhane, Üvezli Alan, Hanyanı düzlükleri, Kalpakkaya, Sandık Gölü ve şelalesi, çam ağaçları içinde kıvrılan şose ve patika yollarıyla doğal bir yürüyüş ve koşu parkuru özelliği taşıyan, Sisdağı'nın Üvezli Alan'ında çamların sıhhat dağıtan kokusu ciğerlere çekilirken, Camış Düzü çevresinde benzerinin başka yerde bulunmadığı ve yüzlerce yılda teşekkül ettiği söylenen ve "topuk" denilen çimler üzerinde yürüdüğünüzde vücudunuzdaki gerilimlerin toprağa aktığını hissedersiniz. Belki de hepsinden önemlisi yolu bu dağa düşenleri, obalarındaki güleryüzlü insanların "Buyurun hanemize! Bir çayımızı, soğuk ayranımızı için. Bulunandan bir yemeğimizi yiyin. Kalacak yeriniz yoksa misafirimiz olun" şeklinde samimi ve yapmacıklıktan uzak davetiyle karşıladıklarına tanık olursunuz. Sisdağı'nın müthiş bir turizm etkinlik potansiyeli de var olup, Yaz aylarında trakking yürüyüşü, çim kayağı, yamaç paraşütü türü sporlar için birebir olan Sisdağı, kış sporları için de çok uygun bir yer olma özelliği taşıyor. Hatta, Trabzon Şalpazarı ilçesinin sahile en yakın yükseltisi olan Sisdağı'nda bu satırların yazarının bu yıl bizzat gözlemlediği gibi Yaz mevsimi ortasında bile yer yer "kar"a rastlanıyor. Ruslara karşı "kudret topları" Ve son bir not: Dizimizde "toprak" ve "vatan" adlı iki kelime ile dikkat çekmeye çalıştığımız yakın tarih hakikatinden tabii ki Sisdağı da payına düşeni almış. 1. Dünya Savaşında yurdumuzu işgal eden Ruslar, Sisdağı'na da gelmişler, bir sene kalmışlar. Rusların çadır yatakları, 1850 m'de kurulan Pazaryeri'nin karşısındaki düzlükte halen durmakta, hatta kazdıkları siper yerleri bile bu gerçeği hatırlatmakta. Bir son not daha: İşgali sırasında ( 1916-1918) Ruslar, Karadağ'dan toplarla çevreyi döverken Sisdağı'ndaki Halil Evliyası'ndan, sabahlara kadar Ruslara cevap veren top sesleri duyanlar var olup yaşlılar bu toplara "kudret topları" derlermiş. Bu notlar da Eğitimci Abdullah Gülay'ın Ağasar Çepni Kültürü adlı eserinde mevcut.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.