Hz. Âdem'den beri devam edegelen "Peygamberlik nuru"nun sahibini bulduğu gece, Hicri Rebiü'l-evvel ayının onikinci Pazartesi gecesi, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (sav) dünya âlemini şereflendirdiği gecedir.
"Mevlid", sözlük anlamında Arapça "v l d" kökünden türemiş olarak; doğmak, doğurmak, doğum zamanı, doğum yeri anlamlarında kullanılır. Ancak, bu kelime dini anlamda, Hz. Peygamberin (sav) doğum zamanını belirtmek için kullanılmıştır. "Mevlidü'n Nebi" denince; hem Resulullah'ın doğumu, hem doğduğu gün (12 Rebiü'l-evvel), hem de Mekke'deki doğduğu ev hatıra gelmektedir. Sonraki yıllarda Mevlid, "Hz. Peygamberin (sav) doğumunu kutlamak için yapılan törenler" olarak sosyo-kültürel hayatımıza girmiştir.
Vesilet'ün Necat:
Kurtuluş Vesilesi
İslam tarihinde, Habibullah Efendimiz'in (sav) doğum günlerinde şenlikler yapmak âdeti ilkin Fatimiler döneminde başlamıştır (910-1171). Bu kutlamaları, resmî tarzda kabul eden ilk hükümdar ise, Selahaddin Eyyübi'n eniştesi Muzafferüddin Gökbörü'dür.
Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) hayatını anlatan ilk Arapça eser İbn'ül Hişam'ın, Siyret-ü Resulullah'tır (Allah Elçisi'nin Hayatı). Türkçe ve Farsça'ya birçok defa çevrilmiş olan bu eser, Peygamberin hayatına dair en sağlam kaynak sayılmıştır. Ondan sonra bu yolda yazılan bütün eserler gibi, Süleyman Çelebi'nin "Vesilet'ün Necat" (Kurtuluş Vesilesi) isimli eseri de belli başlı bir kaynak teşkil etmiştir. Resulullah'ın (sav) doğum şenliklerinde okunan ünlü bir eser de, büyük bir fıkıh ve hadis bilgini İbnü'l Cevzi'nin "Mevlidü'n Nebi" adlı eseridir. Mevlid türünde birçok eser yazılmıştır. Ancak bugün Mevlid denince, Süleyman Çelebi'nin Hz. Peygambere bir methiye niteliği taşıyan 'Mevlid'i hatırımıza gelmektedir.
Süleyman Çelebi ve Mevlid
Süleyman Çelebi'nin Bursalı olduğu ve 15. Yüzyıl Osmanlı döneminde yaşadığı belirtiliyor (1360-1420). Çelebi, Mevlid'ini 1409 yılında bitirmiştir. Yıldırım Beyazıt zamanının ünlü âriflerinden Emir Sultan'a intisap ettiği ve 1400'de inşaası tamamlanan Ulu Camii'in ilk imamlarından olduğu kaynaklarda belirtiliyor. Süleyman Çelebi, Orhan Gazi döneminde doğmuş, I. Murat ve Yıldırım devirlerinde genç ve akıncı Türk devletinin gelişmesine ve Rumeli'deki fetihlerine şahit olmuş, Yıldırım'ın Ankara yenilgisini duymuş, Bursa'da Fetret Devri acılarını hissetmiştir. Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa'nın, sallar ile Çanakkale Boğazı'ndan Rumeli'ye geçişini şu meşhur beyiti ile zikreder:
Velayet gösterip halka, suya seccade salmışsın
Yakasın Rumeli'nûn, dest-i takva ile almışsın.
Süleyman Çelebi, orjinal adı, "Vesiletü'n Necat" olan "Mevlid"ini Hz. Peygambere duyduğu sevgi ve bağlılığın bir göstergesi olarak bir dava üzerine yazmıştır. Tezkire-i Latifi'de kaydedildiğine göre, Mevlid-i Şerif'in yazılmasına şu hadise sebep olmuştur:
Mevlid neden yazıldı?
Kendisinin Ulu Camii'nde imam bulunduğu sırada kürsüye çıkan vaizin biri, sohbet esnasında, "La nüferriku beyne ehadin min rusulih" yani, "Peygamberler arasında ayrım yapmayınız" ayetini tefsir ederek, "Ben bu ayet gereği, âhir zaman Nebisi Hz. Muhammed'i diğerlerinden üstün tutmam" diyerek Müslüman halkın Hz. Peygambere duyduğu sevgi ve saygıyı zedelemeye çalışır. Buna oldukça içerlenen Süleyman Çelebi, hiddetle yerinden kalkarak, "Peygamberler arasında fark yoktur demekten ilahi maksat, risalet emri ve nübüvvet hususundadır. Fazilet ve üstünlük mertebelerinde değildir. Yoksa, 'Tilke'r-rusuli feddalnâ ba'dehum alâ ba'din'; yani, 'O peygamberlerin bazılarını, bazılarına üstün kıldık' buyrulur muydu?" deyip, cahil vaizi susturmuştur.
Süleyman Çelebi, Mevlid'inde; Allahü Teala'nın mutlak iradesini, Muhammed aleyhisselamın hiçbir mahlukta bulunmayan üstün, yüksek ve emsalsiz vasıflarını anlatır. Peygamberimizin diğer peygamberlere olan tüm üstünlükleri, en güzel kelimeler ve en veciz ifadelerle Mevlid'de anlatılmıştır. Mevlid; münacaat (Allah'a yalvarma), veladet (Peygamberimizin doğumu), risalet (Peygamberliğin bildirilişi), mirac (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), rıhlet (Peygamberimizin vefatı) ve dua bölümlerinden ibarettir.
Söze Allahü Teâlâ'nın ism-i şerîfi ile başlayan Süleymân Çelebi, Hz. Âdem'den, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (sav) kadar bütün dedeleri olan Peygamberlerin alınlarında nûr parladığını ve bu nûrun Muhammed aleyhisselâma intikâl ettiğini anlatır. Peygamber Efendimizin doğuşuna geniş bir yer ayırarak, O doğarken annesinin neler duyup, neler gördüğünü, bu ânda bütün varlıkların engin bir neşe içinde kaldıklarını, bütün zerrelerin O'nu büyük neşe içinde karşıladığını söyler. Mevlid'de bundan sonra, Efendimizin Peygamberliğinin nasıl bildirildiğini ve mi'râc hâdisesinin nasıl olduğunu anlatır. Derin üzüntü içinde yazdığı rıhlet ve daha sonra duâ ile Mevlid'ini bitirir.
"Mevlid", sözlük anlamında Arapça "v l d" kökünden türemiş olarak; doğmak, doğurmak, doğum zamanı, doğum yeri anlamlarında kullanılır. Ancak, bu kelime dini anlamda, Hz. Peygamberin (sav) doğum zamanını belirtmek için kullanılmıştır. "Mevlidü'n Nebi" denince; hem Resulullah'ın doğumu, hem doğduğu gün (12 Rebiü'l-evvel), hem de Mekke'deki doğduğu ev hatıra gelmektedir. Sonraki yıllarda Mevlid, "Hz. Peygamberin (sav) doğumunu kutlamak için yapılan törenler" olarak sosyo-kültürel hayatımıza girmiştir.
Vesilet'ün Necat:
Kurtuluş Vesilesi
İslam tarihinde, Habibullah Efendimiz'in (sav) doğum günlerinde şenlikler yapmak âdeti ilkin Fatimiler döneminde başlamıştır (910-1171). Bu kutlamaları, resmî tarzda kabul eden ilk hükümdar ise, Selahaddin Eyyübi'n eniştesi Muzafferüddin Gökbörü'dür.
Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) hayatını anlatan ilk Arapça eser İbn'ül Hişam'ın, Siyret-ü Resulullah'tır (Allah Elçisi'nin Hayatı). Türkçe ve Farsça'ya birçok defa çevrilmiş olan bu eser, Peygamberin hayatına dair en sağlam kaynak sayılmıştır. Ondan sonra bu yolda yazılan bütün eserler gibi, Süleyman Çelebi'nin "Vesilet'ün Necat" (Kurtuluş Vesilesi) isimli eseri de belli başlı bir kaynak teşkil etmiştir. Resulullah'ın (sav) doğum şenliklerinde okunan ünlü bir eser de, büyük bir fıkıh ve hadis bilgini İbnü'l Cevzi'nin "Mevlidü'n Nebi" adlı eseridir. Mevlid türünde birçok eser yazılmıştır. Ancak bugün Mevlid denince, Süleyman Çelebi'nin Hz. Peygambere bir methiye niteliği taşıyan 'Mevlid'i hatırımıza gelmektedir.
Süleyman Çelebi ve Mevlid
Süleyman Çelebi'nin Bursalı olduğu ve 15. Yüzyıl Osmanlı döneminde yaşadığı belirtiliyor (1360-1420). Çelebi, Mevlid'ini 1409 yılında bitirmiştir. Yıldırım Beyazıt zamanının ünlü âriflerinden Emir Sultan'a intisap ettiği ve 1400'de inşaası tamamlanan Ulu Camii'in ilk imamlarından olduğu kaynaklarda belirtiliyor. Süleyman Çelebi, Orhan Gazi döneminde doğmuş, I. Murat ve Yıldırım devirlerinde genç ve akıncı Türk devletinin gelişmesine ve Rumeli'deki fetihlerine şahit olmuş, Yıldırım'ın Ankara yenilgisini duymuş, Bursa'da Fetret Devri acılarını hissetmiştir. Orhan Bey'in oğlu Süleyman Paşa'nın, sallar ile Çanakkale Boğazı'ndan Rumeli'ye geçişini şu meşhur beyiti ile zikreder:
Velayet gösterip halka, suya seccade salmışsın
Yakasın Rumeli'nûn, dest-i takva ile almışsın.
Süleyman Çelebi, orjinal adı, "Vesiletü'n Necat" olan "Mevlid"ini Hz. Peygambere duyduğu sevgi ve bağlılığın bir göstergesi olarak bir dava üzerine yazmıştır. Tezkire-i Latifi'de kaydedildiğine göre, Mevlid-i Şerif'in yazılmasına şu hadise sebep olmuştur:
Mevlid neden yazıldı?
Kendisinin Ulu Camii'nde imam bulunduğu sırada kürsüye çıkan vaizin biri, sohbet esnasında, "La nüferriku beyne ehadin min rusulih" yani, "Peygamberler arasında ayrım yapmayınız" ayetini tefsir ederek, "Ben bu ayet gereği, âhir zaman Nebisi Hz. Muhammed'i diğerlerinden üstün tutmam" diyerek Müslüman halkın Hz. Peygambere duyduğu sevgi ve saygıyı zedelemeye çalışır. Buna oldukça içerlenen Süleyman Çelebi, hiddetle yerinden kalkarak, "Peygamberler arasında fark yoktur demekten ilahi maksat, risalet emri ve nübüvvet hususundadır. Fazilet ve üstünlük mertebelerinde değildir. Yoksa, 'Tilke'r-rusuli feddalnâ ba'dehum alâ ba'din'; yani, 'O peygamberlerin bazılarını, bazılarına üstün kıldık' buyrulur muydu?" deyip, cahil vaizi susturmuştur.
Süleyman Çelebi, Mevlid'inde; Allahü Teala'nın mutlak iradesini, Muhammed aleyhisselamın hiçbir mahlukta bulunmayan üstün, yüksek ve emsalsiz vasıflarını anlatır. Peygamberimizin diğer peygamberlere olan tüm üstünlükleri, en güzel kelimeler ve en veciz ifadelerle Mevlid'de anlatılmıştır. Mevlid; münacaat (Allah'a yalvarma), veladet (Peygamberimizin doğumu), risalet (Peygamberliğin bildirilişi), mirac (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), rıhlet (Peygamberimizin vefatı) ve dua bölümlerinden ibarettir.
Söze Allahü Teâlâ'nın ism-i şerîfi ile başlayan Süleymân Çelebi, Hz. Âdem'den, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (sav) kadar bütün dedeleri olan Peygamberlerin alınlarında nûr parladığını ve bu nûrun Muhammed aleyhisselâma intikâl ettiğini anlatır. Peygamber Efendimizin doğuşuna geniş bir yer ayırarak, O doğarken annesinin neler duyup, neler gördüğünü, bu ânda bütün varlıkların engin bir neşe içinde kaldıklarını, bütün zerrelerin O'nu büyük neşe içinde karşıladığını söyler. Mevlid'de bundan sonra, Efendimizin Peygamberliğinin nasıl bildirildiğini ve mi'râc hâdisesinin nasıl olduğunu anlatır. Derin üzüntü içinde yazdığı rıhlet ve daha sonra duâ ile Mevlid'ini bitirir.