Mîrâsı, sadece bir deve ve kılıç yapan bir köleydi. Bu köleyi de vefâtından sonra Hazret-i Ömer'e vermesini kızına vasiyet etmişti. O, dünya malını en verimli bir şekilde kullanarak bütün varını-yoğunu Allâh Rasûlü'ne âmâde kılmış, servetini Hak yolunda harcamış, bilhassa İslâm'ın ilk ve en sıkıntılı yıllarında eziyet gören müslüman köleleri satın alarak onları hürriyetine kavuşturup çeşitli işkencelerden kurtarmıştı.Onun servet sâhibi olması zühdüne mâni olmamış, aksine malını gerektiği gibi kullanarak, zenginlik içinde zühd hayâtının nasıl yaşanacağının en bâriz misâllerinden biri olmuştu. Bu sebeple Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-: "Ebû Bekir hâriç, her kimin bize bir iyiliği dokunmuşsa mutlaka kendisine karşılığını vermişizdir. Ancak bizim nezdimizde onun öyle bir iyiliği var ki, iyiliğinin karşılığını ona kıyâmet günü Allâh Teâlâ verecektir. Hiç kimsenin malı, Ebû Bekr'in malı kadar beni faydalandırmamıştır. Birini dost edinecek olsaydım mutlaka Ebû Bekr'i edinirdim..." diyerek onu ve malını tekrîm etmiştir.Peygamberimiz (sav) buyurur: "İnsanlar tarak diğleri gibi müsâvîdir. Aralarında fark takvâ cihetindedir." Ashâb-ı kirâm, bir zamanlar ırkî asabiyet, efendilik-kölelik, zenginlik-fakirlik gibi kıskaçlarda çeşitli sınıflara bölünmüş olarak birbirlerinin kanlarını içmeye râzı kimseler iken daha sonra İslâm'la şereflenip bu hadîs-i şerîfin bereketi neticesinde birbirleriyle dillere destân bir kardeşlik iklîmi içinde yaşadılar. Şöyle ki: Mekke fethinden sonra Rasûlullâh (sav), Roma'ya karşı ikinci defa harb kararı alınca azadlı kölesi Zeyd'in oğlu Üsâme'yi ordunun başına getirmişti. Üsame o sırada yirmi yaşındaydı. Ordu, Hazret-iPeygamber'in vefâtı dolayısıyla hareketini geciktirdiyse de halîfelik makâmına getirilen Hazret-i Ebû Bekir'in emriyle sefere çıktı. Sahâbenin nice büyükleri, Kureyş'in eşrâfı henüz yirmi yaşında olan bu genç kumandanın arkasınca yürüdüler. Hattâ Hazret-i Ebubekir -radıyallâhu anh- halîfe olmasına rağmen, genç kumandan Üsâme'yi bizzat Medîne dışına kadar geçirdi; hem de yaya yürüyerek... Her ne kadar Hazret-i Üsâme, attan inip Hazret-i Ebubekir'i ata bindirmek istediyse de O: "Ey Üsâme! Seni Allah Rasûlü tâyîn etti. Bırak ayaklarım cihad yolunda biraz tozlansın!" buyurdular. Görüldüğü gibi Hazret-i Peygamber (sav)in mübârek ellerinde yetişenler; köle, fakir, zengin, efendi, genç, yaşlı v.s. ayırımlara tâbî tutulmuyor; herkes, ihlâs ve liyâkati nisbetinde en yüksek mevkîlere çıkabiliyordu.Süveyd oğlu Ma'rûr anlatıyor: "Ebû Zerr'in üzerinde bir elbise ile gördüm. Kölesi de aynı elbiseyi giymişti. Bunun sebebini kendisine sordum. O da, Rasûlullâh (sav)'in: "Köleler, Allâh'ın emrinize verdiği kardeşlerinizdir. Kimin emri altında bir kardeşi olursa, ona, yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçleri yetmeyecek işleri teklîf etmeyin. Eğer ederseniz kendilerine yardım edin" meâlindeki hadîs-i şerîfini nakletti."Efendimiz (sav) bir gün siyah bir köleyi hatırlayarak: "Falan şahıs ne yaptı, görünmüyor?" diye sordu. "Öldü yâ Rasûlâllah!" dediler.