Önceki gün üçyüzbini aşkın insan Çağlayan Meydanı'nda tek yürek oldu. 'Bu vatan bizimdir, bizim kalacak' diyen vakur millet, objektiflere sığmadı. Kameraların açıları dar geldi. Çağlayan Meydanı, kıymetli İstanbullulara yetmedi. Takvimler Mayıs'ın yirmisini gösteriyordu; ama sabah ezanıyla çisilemeye başlayan Nisan yağmurları arasından doğan güneş, Türkiye'nin ufkunu bir başka aydınlatıyordu.
Nisan yağmurları herkese farklı tesir gösterirmiş. El-Hakk doğrudur. Buna bir kez daha şahid olduk Çağlayan mitingiyle. Evet, Nisan yağmurları kimilerinin gözünü kör edermiş de milyonlar bin, yüzbinler bir görünürmüş. Medyamızın dün mitingle ilgili haberleri verme tarzına göz atanların hafızalarda, Nisan yağmurlarıyla ilgili bu gerçekler canlandı. Hatta televizyonlarından ve özellikle Meltem TV'den mitingi canlı yayın olarak izleyen milyonlar, tebriklerini ve her türlü desteklerini ifade etmek için telefonlarımızı kilitledi. Çağlayan'daki manzarayı medyanın aksettirme biçimine gözü takılanlar, Nisan yağmurlarıyla gözleri kör olanlardan bahsettiler. İstisnasız herkes, bu körebeler artık azınlıkta kaldı, demekten kendini alamadı. Entellektüel bir vatandaşımız Ziya Paşa'nın 'Rencide olur dide-i huffaş ziyadan' mısraını hatırlattı.
Ya topyekün Türk Milleti... Sizler.
Çağlayan'da bir millet vardı... Kuvay-ı Milliye ruhuyla şahlanmış bir millet. Siyasilerimizin sadece seçimden seçime hal hatırını sorduğu, son dönemde ise hiç mi hiç görmediği, vatanımız üzerinde bölücü hesapları olan lobilerin ve onların yerli piyonlarının hesaba katmadığı millet. Ve bir de Hüseyin Mümtaz beyin ifadesiyle 'Şimdiye kadar Türkiye'de hiçbir meydanda görülmemiş 200 bin Türk bayrağı." Bu manzarayı kimler, niçin sindiremez, dersiniz... Türkiye'nin tam bağımsızlığı, tüm detlerden kurtuluşu, bu sorunun cevabında yani Çağlayan'daki manzarada gizlidir.
Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş bey, Çağlayan'da tüm dünyaya bu milleti bir kez daha hatırlattı. Bu millette rağmen siyasi, ekonomik, kültürel vs. hesap içine girenlerin yanıldıklarını belirtti konuşmasında. Siyasat meydanında peşrev çeken yeniyetmelerin, maalesef yurtdışındaki azınlık lobilerden icazet alma vahametine düştüklerini, dolayısıyla bu millete değil başkalarına hizmetkâr olacaklarını altını çizdi. Bu tehlikeli gelişmeyi şöyle vurguladı: "Millet olarak ciddi bir şekilde tedbirlerimizi almamız, kimin emrinde, kimin hizmetinde olduğumuzu her gün düşünmemiz lazımdır. Benim kardeşim şu veya bu ülkeye gidip şu veya bu lobilerle konuşarak icazet almak suretiyle, memleketine geri gelemez. Ve bunu televizyon ekranlarında bir maharetmiş gibi de takdim edemez. Sen bana söyler misin? Kimin adamısın? Eğer icazet almak istiyorsan bu büyük milletten alacaksın.
Sanki bu bir maharetmiş gibi hepsi birbiriyle yarışıyor. 'Ben ABD'de filan lobiyle görüştüm. Yok, yok, ben seninkinden daha iyisi ile görüştüm' deniliyor. Şu hale bakınız... Bunlar, bu milleti temsil edeceğiz iddiasının sahipleridir. Allah, onların da akıbetini hayreylesin, ayıktırsın"
Maalesef ülke idaresine talip olanlar, önce ABD ve Avrupa başkentlerindeki lobilerle işi pişiriyorlar. Tedavüldeki parti başkanlarının seçim öncesi yurtdışı görüşmeleriniun ardından basına yansıyanlar bunu anlatmıyor mu? Artık seçimler, bu lobi faaliyetlerinin ardından milletten alınan göstermelik onay haline dönüştürülmedi mi? Türkiye'nin görünen hazin manzarası bu yabancı lobi destekli ithal veya yerli politikacıların eseri olması münasebetiyle, millet nezdinde artık bunların kredisi kalmamıştır. Yabancı başkentlerinden destek arayan yeni yetme siyasilerimizin gözden kaçırdığı nokta bu. Türk milleti bugün aş derdi kadar, iş derdi kadar 'tam bağımsızlık' derdine de düştü. Bu bakımdan ABD veya Avrupa tasmalı yeniyetmelerin ilk işi, boyunlarındakileri çıkarmak olmalıdır.
Çağlayan meydanındaki topluluk bunu tüm dünyaya birkez daha haykırdı. Bu, Kuvay-ı Milliye ruhunun ta kendisidir. Bu ruh, hiçbir millette yoktur, ithali mümkün değildir. Prof. Dr. Haydar Baş beye olan akılalmaz teveccüh, onun tüm Türk milletinin özündeki bu ruhu şahlandıran nefesinden, tam bağımsızlık inancından ve yerli duruşundandır.
Nisan yağmurları herkese farklı tesir gösterirmiş. El-Hakk doğrudur. Buna bir kez daha şahid olduk Çağlayan mitingiyle. Evet, Nisan yağmurları kimilerinin gözünü kör edermiş de milyonlar bin, yüzbinler bir görünürmüş. Medyamızın dün mitingle ilgili haberleri verme tarzına göz atanların hafızalarda, Nisan yağmurlarıyla ilgili bu gerçekler canlandı. Hatta televizyonlarından ve özellikle Meltem TV'den mitingi canlı yayın olarak izleyen milyonlar, tebriklerini ve her türlü desteklerini ifade etmek için telefonlarımızı kilitledi. Çağlayan'daki manzarayı medyanın aksettirme biçimine gözü takılanlar, Nisan yağmurlarıyla gözleri kör olanlardan bahsettiler. İstisnasız herkes, bu körebeler artık azınlıkta kaldı, demekten kendini alamadı. Entellektüel bir vatandaşımız Ziya Paşa'nın 'Rencide olur dide-i huffaş ziyadan' mısraını hatırlattı.
Ya topyekün Türk Milleti... Sizler.
Çağlayan'da bir millet vardı... Kuvay-ı Milliye ruhuyla şahlanmış bir millet. Siyasilerimizin sadece seçimden seçime hal hatırını sorduğu, son dönemde ise hiç mi hiç görmediği, vatanımız üzerinde bölücü hesapları olan lobilerin ve onların yerli piyonlarının hesaba katmadığı millet. Ve bir de Hüseyin Mümtaz beyin ifadesiyle 'Şimdiye kadar Türkiye'de hiçbir meydanda görülmemiş 200 bin Türk bayrağı." Bu manzarayı kimler, niçin sindiremez, dersiniz... Türkiye'nin tam bağımsızlığı, tüm detlerden kurtuluşu, bu sorunun cevabında yani Çağlayan'daki manzarada gizlidir.
Başyazarımız Prof. Dr. Haydar Baş bey, Çağlayan'da tüm dünyaya bu milleti bir kez daha hatırlattı. Bu millette rağmen siyasi, ekonomik, kültürel vs. hesap içine girenlerin yanıldıklarını belirtti konuşmasında. Siyasat meydanında peşrev çeken yeniyetmelerin, maalesef yurtdışındaki azınlık lobilerden icazet alma vahametine düştüklerini, dolayısıyla bu millete değil başkalarına hizmetkâr olacaklarını altını çizdi. Bu tehlikeli gelişmeyi şöyle vurguladı: "Millet olarak ciddi bir şekilde tedbirlerimizi almamız, kimin emrinde, kimin hizmetinde olduğumuzu her gün düşünmemiz lazımdır. Benim kardeşim şu veya bu ülkeye gidip şu veya bu lobilerle konuşarak icazet almak suretiyle, memleketine geri gelemez. Ve bunu televizyon ekranlarında bir maharetmiş gibi de takdim edemez. Sen bana söyler misin? Kimin adamısın? Eğer icazet almak istiyorsan bu büyük milletten alacaksın.
Sanki bu bir maharetmiş gibi hepsi birbiriyle yarışıyor. 'Ben ABD'de filan lobiyle görüştüm. Yok, yok, ben seninkinden daha iyisi ile görüştüm' deniliyor. Şu hale bakınız... Bunlar, bu milleti temsil edeceğiz iddiasının sahipleridir. Allah, onların da akıbetini hayreylesin, ayıktırsın"
Maalesef ülke idaresine talip olanlar, önce ABD ve Avrupa başkentlerindeki lobilerle işi pişiriyorlar. Tedavüldeki parti başkanlarının seçim öncesi yurtdışı görüşmeleriniun ardından basına yansıyanlar bunu anlatmıyor mu? Artık seçimler, bu lobi faaliyetlerinin ardından milletten alınan göstermelik onay haline dönüştürülmedi mi? Türkiye'nin görünen hazin manzarası bu yabancı lobi destekli ithal veya yerli politikacıların eseri olması münasebetiyle, millet nezdinde artık bunların kredisi kalmamıştır. Yabancı başkentlerinden destek arayan yeni yetme siyasilerimizin gözden kaçırdığı nokta bu. Türk milleti bugün aş derdi kadar, iş derdi kadar 'tam bağımsızlık' derdine de düştü. Bu bakımdan ABD veya Avrupa tasmalı yeniyetmelerin ilk işi, boyunlarındakileri çıkarmak olmalıdır.
Çağlayan meydanındaki topluluk bunu tüm dünyaya birkez daha haykırdı. Bu, Kuvay-ı Milliye ruhunun ta kendisidir. Bu ruh, hiçbir millette yoktur, ithali mümkün değildir. Prof. Dr. Haydar Baş beye olan akılalmaz teveccüh, onun tüm Türk milletinin özündeki bu ruhu şahlandıran nefesinden, tam bağımsızlık inancından ve yerli duruşundandır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019