‘Orada bir darüşşifa vardır ki…’
Evliya Çelebi’nin, “Orada bir darüşşifa vardır ki; dil ile tarif edilmez ve kalemler ile yazılmaz” cümleleri ile günümüze taşınan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi ziyaretçilerini bekliyor
22.06.2020 23:50:00





Trakya Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı, Müze Sorumlusu ve Sanat Tarihçi Öğr. Gör. Hakan Akıncı, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'ni anlattı.
Akıncı, Gazi Meclis'in 100. yılında, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin kuruluşunun 23. yıldönümünde, Külliye'nin dünden bugüne hikâyesini aktardı.
Edirne'nin 1361 yılında Osmanlı Devleti'nin payitahtı olmasıyla beraber büyük bir kültürel atılım içerisine girdiğini, kentin bu devirdeki yapılanmasının aynı zamanda Osmanlı'nın imparatorluk evresine geçişinin de altyapısını oluşturduğunu belirten Öğr. Gör. Hakan Akıncı, "Sultan II. Bayezid Külliyesi, kentin diğer yapılarıyla beraber bu geçişin önemli simgelerinden biridir. Osmanlı'nın sosyal ve kültürel çekirdeğinin oluşturulmasında, külliye ve vakfiye sisteminin önemli örneklerinden biri olmuştur" dedi.
Hoca Sadettin Efendi'nin Tacüttevarih eserinde külliyenin yapımı ile ilgili şu cümleler yer alıyor: "Sultan II. Bayezid Han, II. Seferi Hümayun'a 1 Mart 1484 tarihinde İstanbul'dan çıkarak Edirne'ye geldi. Edirne kentini şereflendiren padişah, halka geniş lütuf ve bağışlarda bulundu. Şehrin ileri gelenlerinden ve halktan gelen talep üzerine hak ve adaletin hâkimi olan padişah, kente bir şifahane yaptırmayı amaç edinmişti. Bu nedenledir ki yapı malzemesinin hazırlanması talimatını verdi. Tunca kenarında yapı için derin hendekler kazıldı ve yapının malzemeleri buraya toplandı. Tüm hazırlıklar bitince 25 Mayıs 1484 tarihinde Yüce Padişah uğurlu elleriyle bu hayır kurumlarının temelini attı ve sayısız kurbanlar kestirerek yoksulların gönüllerini aldı."
'Dört yılda tamamlanmış'
Öğr. Gör. Hakan Akıncı şöyle devam etti: "Mimarı üzerine kesin bir ittifakın olmadığı külliye dört yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Külliye, üç ana bahçe ve çevresinde teşekkül etmiş olan yapılardan oluşur. Bunlar, medresetü'l-etıbba, darüşşifa, imaret, cami, tabhane (misafirhane), hamam, değirmen, köprü, muvakkithane, mehterhane ve sıbyan mektebidir. Yüzyıllar boyunca bu külliyede tıp öğrencileri yetiştirilmiş, şifahanesinde hastalara şifa dağıtılmış ve imarethanesinde fakir fukara doyurulmuştur. Mumhanesinde mumlar dökülmüş ve tabhanelerinde ise misafirler ağırlanmıştır.
Külliyenin içinde yer alan cami Osmanlı mimarisinin klasik dönem mimarlığına giden yolda bazı uygulamaları ile öncü olmuş ve İslam âleminin en saf ve yalın anlatımlı camilerinden biri olarak kabul görmüştür. Darüşşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastaya hizmet vermiştir. Kuruluş vakfiyesinde hastanenin personel kadrosunda 2 cerrah ve 2 göz doktorundan da söz edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında 1500'lü yıllarda bu mekânlarda göz hastalıklarına dahi bakılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraki yıllarda şifahane, akıl ve ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlamış ve hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra, su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilmişlerdir." İHA
Akıncı, Gazi Meclis'in 100. yılında, Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'nin kuruluşunun 23. yıldönümünde, Külliye'nin dünden bugüne hikâyesini aktardı.
Edirne'nin 1361 yılında Osmanlı Devleti'nin payitahtı olmasıyla beraber büyük bir kültürel atılım içerisine girdiğini, kentin bu devirdeki yapılanmasının aynı zamanda Osmanlı'nın imparatorluk evresine geçişinin de altyapısını oluşturduğunu belirten Öğr. Gör. Hakan Akıncı, "Sultan II. Bayezid Külliyesi, kentin diğer yapılarıyla beraber bu geçişin önemli simgelerinden biridir. Osmanlı'nın sosyal ve kültürel çekirdeğinin oluşturulmasında, külliye ve vakfiye sisteminin önemli örneklerinden biri olmuştur" dedi.
Hoca Sadettin Efendi'nin Tacüttevarih eserinde külliyenin yapımı ile ilgili şu cümleler yer alıyor: "Sultan II. Bayezid Han, II. Seferi Hümayun'a 1 Mart 1484 tarihinde İstanbul'dan çıkarak Edirne'ye geldi. Edirne kentini şereflendiren padişah, halka geniş lütuf ve bağışlarda bulundu. Şehrin ileri gelenlerinden ve halktan gelen talep üzerine hak ve adaletin hâkimi olan padişah, kente bir şifahane yaptırmayı amaç edinmişti. Bu nedenledir ki yapı malzemesinin hazırlanması talimatını verdi. Tunca kenarında yapı için derin hendekler kazıldı ve yapının malzemeleri buraya toplandı. Tüm hazırlıklar bitince 25 Mayıs 1484 tarihinde Yüce Padişah uğurlu elleriyle bu hayır kurumlarının temelini attı ve sayısız kurbanlar kestirerek yoksulların gönüllerini aldı."
'Dört yılda tamamlanmış'
Öğr. Gör. Hakan Akıncı şöyle devam etti: "Mimarı üzerine kesin bir ittifakın olmadığı külliye dört yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Külliye, üç ana bahçe ve çevresinde teşekkül etmiş olan yapılardan oluşur. Bunlar, medresetü'l-etıbba, darüşşifa, imaret, cami, tabhane (misafirhane), hamam, değirmen, köprü, muvakkithane, mehterhane ve sıbyan mektebidir. Yüzyıllar boyunca bu külliyede tıp öğrencileri yetiştirilmiş, şifahanesinde hastalara şifa dağıtılmış ve imarethanesinde fakir fukara doyurulmuştur. Mumhanesinde mumlar dökülmüş ve tabhanelerinde ise misafirler ağırlanmıştır.
Külliyenin içinde yer alan cami Osmanlı mimarisinin klasik dönem mimarlığına giden yolda bazı uygulamaları ile öncü olmuş ve İslam âleminin en saf ve yalın anlatımlı camilerinden biri olarak kabul görmüştür. Darüşşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastaya hizmet vermiştir. Kuruluş vakfiyesinde hastanenin personel kadrosunda 2 cerrah ve 2 göz doktorundan da söz edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında 1500'lü yıllarda bu mekânlarda göz hastalıklarına dahi bakılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraki yıllarda şifahane, akıl ve ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlamış ve hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra, su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilmişlerdir." İHA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.