Bayrağınız var, millî marşınız var, dünya sıralamasında en aşağılarda bile olsa kendi paranız, askeriniz, polisiniz var yâni şeklen egemen olmanın belli başlı ölçütlerine sahipsiniz.
Fakat içiniz buruk..
Adamlar 2010, hâttâ 2012 yılına kadar öngörülen genişleme programlarına sizi almamışlar. Ama AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verhaugen geliyor, bu yılın 19 Mart'ına kadar süre veriyor.
AB'nin Ankara'daki Temsilcisi de başka bir âlem.. Devletin zinde güçlerini nasıl elimine edeceğinin hesapları içinde kendisine basın, üniversite, politika, bürokrat ve emekli amirallerden işbirlikçiler bulmuş, meydanı da boş bulmuş at koşturuyor.
Egemen (olması gereken) devletin yönetim erkini elinde bulunduruyor olması gereken temsilcileri çıt çıkarmıyorlar.
Muhteremler kendilerini "egemen" zannediyorlar. AB yetkilileri de onlara egemen"miş" gibi davranıyorlar.
Verhaugen buyurmuş; "İdam ve Kürtçe Eğitim halledilecek, Kıbrıs isteseniz de istemeseniz de tek taraflı olarak AB'ye alınacak".
Romen parlamenterler de AB parlamentosuna bir önerge vermişler ve demişler ki "İstanbul Ayasofya Ortodoks ibadetine açılmalıdır".
Biz öteden beri ne diyorduk, "Kıbrıs, Öcalan'ın idamı ve Ayasofyaların ibadete açılması millî egemenlik sembolüdür. Buralarda vereceğiniz en ufak bir tâviz önü alınamayacak açmazlara sokar sizi ve arkası gelir".
Siz Ayasofyayı cami olarak kullanmazsanız elbet birileri kilise yapmaya kalkacaktır.
Karen Fogg diyor ki, "Ne yapalım, siz istediniz. Şartlara katlanacaksınız."
Ben modern çağın müstemleke yöneticilerini anlayışla karşılıyorum. Sonuçta sömürecek bir ülke daha istiyorlar.
Fakat sömürülecek ülke vatandaşlarının bu kadar gözü kapalı oluşunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Daha da zorluk çektiğim şey bir kısım basın, üniversite, bürokrasi erbabı ile politikacı ve emekli amiralin de nasıl olup da hiç yüzlerini yere eğmeden bu tezgâhın içinde yer aldıkları.
Egemenlik bu şekilde sanal da iktidar gerçek mi, o da sanal.
AB'nin istediği 312 ve 159'uncu madde değişiklikleri iki iktidar partisi ile muhalefetin "koalisyonu" sonucu gerçekleştirildi.
Karşı çıkan iktidar partisi "Meclis iradesine saygılıyız" dedi.
Peki Öcalan dosyası konusunda, o kadar saygılı olduğunuz Meclis iradesinin tecellisine neden engel oldunuz?
Verhaugen Bahçeli'yi ziyaret etmiş ve "AB konusunda siyasi desteğiniz var mı?" diye soru sormuş.
Bahçeli de "Buraya bakın, biz AB'ye karşı imişiz gibi bir hava yaratılıyor. Oysa şimdiye kadar gelinen noktaya MHP'nin olumlu katkıları ile gelindi. Bunu göz ardı etmeyin" diye cevap vermiş.
Bahçeli'nin bu tavrı ve 312 ile 159'un geçiş tarzı; Kürtçe Eğitim ve Öcalan'ın idamı konularında önümüzdeki günlerde yaşanılacakların göstergesidir.
İktidar partisi MHP, ortaklarının muhalefetle işbirliği yapmasını içine sindirebilmektedir.
Rahmetli Türkeş 12 Eylül dönemi için "Fikrimiz iktidarda biz içerdeyiz" derdi.
MHP de şimdi Meclis'te "sanal iktidar" konumundadır. Ortakları ona danışmadan veya örtülü desteğini alarak AB yolunda önemli mesafeler katetmektedirler.
MHP'li vekiller iktidardaki varlıklarını "İyi ki ortağız. Hiçbir şey yapamasak bile ortaklığımız, ortaklarımızın Türkiye aleyhine bir takım kararlar almalarını engelliyor" diyorlardı.
312, 159 ve 19 Mart'a kadar Kürtçe ile İdam konularında da aynı engellemeyi yapabildiklerini söyleyebilecekler mi acaba?