Kıbrıs barış harekâtında ATAŞ rafinerisi “bakım ve onarım” bahanesiyle üretimi durdurur. Hâlbuki Türk savaş uçaklarına gereken yakıtı sadece bu rafineriden temin edebilmektedir. Sonuçta; Libya lideri Muammer Kaddafi’nin himmetiyle yakıt temin edilir. Hatta Kaddafi; jet lastiği, roket ve askeri mühimmat yardımında bulunur. Benzer tavrı 1975’te ABD Kongresinin Türkiye’ye silah ambargosu koyması üzerine yine gösterecek ve savaş malzemelerini bir kez daha Türkiye’nin hizmetine verecektir, karşılığında ise herhangi bir şey talep etmeyecektir. Ülkemiz ise gereken jesti bir türlü yerine getiremez…
Ta ki; 2011’de Kaddafi’nin vatanı, Haçlılar tarafından NATO kılıfıyla istila edilirken NATO üyesi Türkiye, O’na teşekkür mahiyetinde İzmir’i işgalcilere merkez üssü yapana kadar (!)
Sonuçta yabancıya bağımlılık her daim akılda tutulması gereken bir olgudur.1978 yılı geldiğinde yine fiyat anlaşmazlığı nükseder. Yetkililer, rafinerilerde iki günlük petrol kaldığını, 10 güne kadar bütün araçların kontak anahtarlarını kapatmak zorunda kalacağını bildirirler. Yakıt olmadığı için otel ve hastaneler kaloriferlerini kapatır. Kıbrıs harekâtından ders çıkarmak isteyen Ecevit hükümeti, 1978’te Ataş’ı kamulaştırmak ister. Ama Mobil’in sorun çıkarması sebebiyle mümkün olmaz. Mobil o yıllarda Türkiye’ye kredi açan büyük bankaların ortaklarından birisidir. Ülke bu bankalara borçlu olduğu gibi, yeni borç talebinde de bulunmaktadır. Bu sebeple kamulaştırma, teşebbüsten öteye geçemez.
1996 yılında ise yine ATAŞ’ı işleten yabancı şirketler, yine kârlılık oranları gerekçesiyle yine üretimi durdururlar v.s, v.s …
Bu şarkı bitmez… ATAŞ 2004’te kapanır. Aradan yıllar geçer. Sene 2012’dir. Türkiye doğalgaz’da %91 oranında, petrol’de %98 oranında dışa bağımlı iken elektrikte %55 oranında doğalgaza bağımlıdır. Yurt içi akaryakıt piyasasının %70’i, borsa’nın %63’ü, bankaların %45’i yabancıya aittir. Vatandaşın yabancı ortaklı bankalara bireysel, ticari toplam borç miktarı 750 milyarı geçmiştir. Ama halk mutludur! Ülkeye giren sıcak para miktarı 120 milyar doları geçmiştir, ama borsa coşmaktadır. Yetkililerce ülke maden fakiri ilan edilmiştir ama; yerli ortaklı yabancılar ülkenin %20’ye varan arazisinin madenini işletme hakkına sahiptirler.
Memlekette adeta Lale devri yaşanmaktadır. Gidişatın kötü olduğunu yazanlar felaket tellallığıyla, derin güçlerin adamı olmakla itham edilirler. Özelleştirme kapsamında Erdemir, Petlas, Petkim, Tüpraş, Telekom, PO, v.s. elden çıkmıştır. Ve en sonunda köprüler ve karayolları da yerli ortaklı yabancılara“kiralanır”.
Oysa; bize devletin ekonomiden çekilmesini telkin edenler, özelleştirme fikrini çağın gereği olarak sunanlar, bakın kendi firmalarını bırakın satmayı nasıl destekliyor, nasıl dünyada tekel haline getirmeye çalışıyorlar…
1990’lı yıllarda ABD hükümeti, dünyada tekel durumundaki jet uçakları firmalarına askeri siparişler yoluyla destek veriyordu. AB bu alanda söz sahibi olmak isteyince dört üye devlet bir araya gelip Airbus şirketini kurdular. Buna karşı tekel gücünü pekiştirmek için, ABD’li Boeing yine ABD’li McDonell ile birleşme kararı aldı. AB buna şiddetle karşı çıktı, Başkan Chirac, AB için yaratılan tehlikeyi belirtti. Derken, dönemin ABD başkanı Clinton AB’nin Air-bus’a 45 milyar tutarında mali yardım verdiğini, Boeing’in girişimine bir darbe vurulursa ABD’nin karşılık verme gücü olduğunu belirtti. Sonunda AB, Boeing’i mahkemeye verdi ama kaybetti (1997). Bu arada her iki tarafta da devletlerin şirketlere nasıl destekler verdiği ortaya çıktı. (Küreselleşme ve Ulus-Devlet; Gülten Kazgan; İstanbul Bilgi Ünv. Yay. s.63)
Ta ki; 2011’de Kaddafi’nin vatanı, Haçlılar tarafından NATO kılıfıyla istila edilirken NATO üyesi Türkiye, O’na teşekkür mahiyetinde İzmir’i işgalcilere merkez üssü yapana kadar (!)
Sonuçta yabancıya bağımlılık her daim akılda tutulması gereken bir olgudur.1978 yılı geldiğinde yine fiyat anlaşmazlığı nükseder. Yetkililer, rafinerilerde iki günlük petrol kaldığını, 10 güne kadar bütün araçların kontak anahtarlarını kapatmak zorunda kalacağını bildirirler. Yakıt olmadığı için otel ve hastaneler kaloriferlerini kapatır. Kıbrıs harekâtından ders çıkarmak isteyen Ecevit hükümeti, 1978’te Ataş’ı kamulaştırmak ister. Ama Mobil’in sorun çıkarması sebebiyle mümkün olmaz. Mobil o yıllarda Türkiye’ye kredi açan büyük bankaların ortaklarından birisidir. Ülke bu bankalara borçlu olduğu gibi, yeni borç talebinde de bulunmaktadır. Bu sebeple kamulaştırma, teşebbüsten öteye geçemez.
1996 yılında ise yine ATAŞ’ı işleten yabancı şirketler, yine kârlılık oranları gerekçesiyle yine üretimi durdururlar v.s, v.s …
Bu şarkı bitmez… ATAŞ 2004’te kapanır. Aradan yıllar geçer. Sene 2012’dir. Türkiye doğalgaz’da %91 oranında, petrol’de %98 oranında dışa bağımlı iken elektrikte %55 oranında doğalgaza bağımlıdır. Yurt içi akaryakıt piyasasının %70’i, borsa’nın %63’ü, bankaların %45’i yabancıya aittir. Vatandaşın yabancı ortaklı bankalara bireysel, ticari toplam borç miktarı 750 milyarı geçmiştir. Ama halk mutludur! Ülkeye giren sıcak para miktarı 120 milyar doları geçmiştir, ama borsa coşmaktadır. Yetkililerce ülke maden fakiri ilan edilmiştir ama; yerli ortaklı yabancılar ülkenin %20’ye varan arazisinin madenini işletme hakkına sahiptirler.
Memlekette adeta Lale devri yaşanmaktadır. Gidişatın kötü olduğunu yazanlar felaket tellallığıyla, derin güçlerin adamı olmakla itham edilirler. Özelleştirme kapsamında Erdemir, Petlas, Petkim, Tüpraş, Telekom, PO, v.s. elden çıkmıştır. Ve en sonunda köprüler ve karayolları da yerli ortaklı yabancılara“kiralanır”.
Oysa; bize devletin ekonomiden çekilmesini telkin edenler, özelleştirme fikrini çağın gereği olarak sunanlar, bakın kendi firmalarını bırakın satmayı nasıl destekliyor, nasıl dünyada tekel haline getirmeye çalışıyorlar…
1990’lı yıllarda ABD hükümeti, dünyada tekel durumundaki jet uçakları firmalarına askeri siparişler yoluyla destek veriyordu. AB bu alanda söz sahibi olmak isteyince dört üye devlet bir araya gelip Airbus şirketini kurdular. Buna karşı tekel gücünü pekiştirmek için, ABD’li Boeing yine ABD’li McDonell ile birleşme kararı aldı. AB buna şiddetle karşı çıktı, Başkan Chirac, AB için yaratılan tehlikeyi belirtti. Derken, dönemin ABD başkanı Clinton AB’nin Air-bus’a 45 milyar tutarında mali yardım verdiğini, Boeing’in girişimine bir darbe vurulursa ABD’nin karşılık verme gücü olduğunu belirtti. Sonunda AB, Boeing’i mahkemeye verdi ama kaybetti (1997). Bu arada her iki tarafta da devletlerin şirketlere nasıl destekler verdiği ortaya çıktı. (Küreselleşme ve Ulus-Devlet; Gülten Kazgan; İstanbul Bilgi Ünv. Yay. s.63)
Mehmet Maruf / diğer yazıları
- Akrep kıskacı / 05.12.2019
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013