Ülkemizde seçim sistemi çok tartışmalı bir konu; özellikle yüzde 10 seçim barajı halkın iradesinin parlamentoya yansımasını engelleyen bir durum. Dolayısıyla bu bile, Türkiye'de Anayasa tartışmalarıyla birlikte Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'nun da değişmesini zorunlu kılıyor. Seçim mevzuatının demokratik olmaması ve temsilde adaleti engellemesi önemli bir sorundur. Halkın seçme ve seçilme hakkı kısıtlanmaktadır. Seçim yardımı konusunda uygulanan baraj da seçme hakkına mani olan bir başka husustur. Bu, "ancak zenginler seçilebilir", "yoksullar ancak zenginleri seçer" gibi bir eşitsizlik meydana getirir.
Yoğun eleştirileri davet eden bir konu da Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü Sistemi'nin (SEÇSİS) güvenilir olmadığıdır.
Sistem ilk kez 2009 mahalli idareler genel seçiminde kullanıldı. Anlaşıldı ki, SEÇSİS yazılımına dışarıdan müdahale ve verileri değiştirme riski var. Ayrıca programının içeriğinin ne olduğunu anlamak mümkün değil. Donanım sistemi ve yazılım siyasi partilerin incelemesine açık değil.
Oyların sisteme girişinde ve birleştirme tutanaklarının aktarılmasında sorunlar olabiliyor. Hile, kuşku, suiistimal olasılıkları nedeniyle pek çok ülke sistemi terk etmiştir. Zaten bugüne kadar ABD'den hangi doğru düzgün iş geldi ki..? SEÇSİS'i üreten Amerika'dan bile sistemin hatalı olduğu yolunda itiraflar var. Nitekim Yunanistan hatalı olduğunu görünce sistemden vazgeçmiştir.
Arif Kızılyalın, Türk asıllı bir Amerikalıdan dinlediklerini köşesine taşımış: "?Hata kodu şöyleymiş; ülke genelinde ıslak imzalı verilerin bilgisayara yüklendiği anda eğer ani bir voltaj değişimi yaşanırsa gerideki parti ya da aday, birden 8-9 puan öne geçebiliyormuş".
Bu satırları okuyunca aklıma trafodaki kedi hikâyesi geldi. Hatırlardadır 30 Mart 2014 mahalli seçimlerinde elektrikler kesilmişti. Kasıtlı olarak kesildiği iddialarına karşı dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız şaka gibi bir açıklamada bulunmuştu: Trafoya kedi girmiş?
Önümüzdeki Pazar günü seçimler var; kazara(!) elektrikler giderse, dönüşünde sürprizleri de beraberinde getirebilir.
Erkin Koray'ın ünlü şarkısı "kör olası çöpçüler aşkımı süpürmüşler", siyaseten "kör olası kediler oyları süpürmüşler" e dönüşebilir.
Anahtar soruyu sorabiliriz:
24 Haziran seçimlerinin anlamlı olabilmesi neye bağlıdır?
Siyaset biliminde demokratik seçimler ile ilgili temel varsayım; seçmen vatandaşların en azından çoğunluğunun, oy verirken en iyi siyasi adayı ya da en iyi siyasi görüşü ayırt edebilecek yetkinlikte olmasıdır. Ancak bu konu ile ilgili yapılan pek çok bilimsel çalışmada, bu varsayımın gerçekleşmediği net olarak gösterilmiştir. Bir başka deyişle demokratik süreçler ülkeden ülkeye farklı özellikler gösterse bile, seçmen psikolojisinin sonucu olarak sandıktan vasat liderler çıkmaktadır. Bu noktada halkın seçmen olarak tercihini belirleyen faktörler için çok şey söylenebilir. Ancak temel yurttaşlık bilinci olmayan insanlar, demokratik seçimlerde adayların yetkinlik düzeylerini ya da savundukları düşüncelerinin niteliğini doğru değerlendirememektedir. Mesela, adalet konusunda hiçbir temel bilgisi olmayan bir seçmenin hukuk reformunu gerçekleştirebilecek yetkinlikte olan adayın hangisi olduğunu ayırt etmesi ya da örneğin anayasa referandumunda doğru değerlendirme yapması imkânsız görünmektedir.
Bu nedenle ne söylenirse söylensin, seçmen kitlesinin yurttaşlık ve demokrasi konusunda yeterli donanıma sahip olmadığı bir toplumda, sandıktan vasatın üstünde liderler çıkmaz.
Bu bağlamda demokrasi kültürü vasat olan bir ülkede cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminde önümüze konulan sandık ne kadar anlam ifade edebilir?
Anlam ifade eden; Sayın
Haydar Baş'ın liderliğindeki
Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) seçimlere katılmama kararıdır.