Selman-ı Farisi’nin Müslüman oluşu
Selman-ı Farisî, İmam Sâdık’ın ifadesiyle Selman-ı Muhammedî İran asıllı, İsfahan’ın Cey veya Huzisten’in Ramher sınırı bölgesindendir
16.03.2023 20:00:00





Selman-ı Farisî, İmam Sâdık'ın ifadesiyle Selman-ı Muhammedî İran asıllı, İsfahan'ın Cey veya Huzisten'in Ramher sınırı bölgesindendir.
Selman'ın İslam'dan önceki ismi Mabey'di. İran padişahlarından Sultan Ab'ın torunlarındandı.
Selman asla güneşe ve aya tapmadı. Putlara tapan biri de değildi. O mümin ve Müslüman idi. Bununla her zaman gurur duyar ve şöyle derdi: "Ben, İslam'ın oğluyum. Ve Hz. Adem'in evlatlarındanım."
Allah Resulü'nün Selman'a özel bir sevgisi vardı. Ona şöyle buyurmuştur: "Selman, biz Ehl-i Beyt'tendir."
İmam Sâdık, Selman hakkında soru sorulduğunda şöyle demiştir: "Ona Selman-ı Farisi demeyin, ona Selman-ı Muhammedî deyin."
Selman'ın Müslüman oluşu
Selman, Müslüman oluşunu şöyle anlatıyor:
"Ben, İsfahan'ın Cey köyünden birinin oğluydum. Babam, bana olan sevgisinden dolayı bana bir iş yaptırmaz ve evde oturmamı isterdi.
Fakat benim Mecusilerin ayinlerine merakım vardı. Bir gün mabedin yanından geçerken ayin sesini duydum, hoşuma gitti. İçeri girerek, 'Bu ayinin yapıldığı asıl merkez neresidir?' diye sordum.
Şam olduğunu söylediler. Şam'a gittim bir din adamının yanında tahsile başladım, bir müddet sonra o beni Musul'a yolladı.
Musul'a gidip oradaki papazı buldum daha sonra Nusaybin ve Amuriye'ye gittim. Amuriye'deki papaz bana şöyle dedi:
'Arap bölgesinde İbrahim dini üzerine bir peygamberin zuhuru yaklaşmıştır.'
Ben, 'O'nun belirtileri nelerdir?' diye sordum.
'Hediyeleri yiyecek, sadakaları yemeyecek ve iki omzu arasında nübüvvet mührü vardır' dedi."
Daha sonra Selman, Amuriye'ye gelen bir Medine kervanına katılır. Ancak kervandakiler onu köle olarak bir Yahudi'ye satarlar. Daha sonra efendisi, onu Medine'ye götürür.
Selman olayların gelişmesini şöyle anlatıyor:
"Ben bir gün hurma bahçesinde çalışırken biri geldi ve şöyle dedi:
'Kuba'da, Mekke'den gelen ve peygamberlik iddiasında olan bir şahsın etrafında halk toplanmıştır. Ve O'nun peygamber olduğunu söylemektedirler.'
Ben akşam üzeri bir avuç hurma alarak O'nun yanına gittim. Ve hurmaları kendisine takdim ettim. Sadaka olduğunu söyledim.
O bunları etrafındakilere ikram etti ancak Kendisi yemedi. Ben o anda papazın 'O sadaka yemez' sözünü hatırladım. Ertesi gün yine bir avuç hurma aldım O'nun yanına gittim, şöyle dedim:
'Sizin sadaka yemediğinizi gördüm. Bunlar hediyedir, buyurun' dedim.
Allah Resulü hurmaları aldı ashabına ikram ettikten sonra Kendisi de onlardan yedi. O zaman kendi kendime, 'Bu papazın söylediği ikinci alamettir' dedim.
En son olarak iki omzunun arasında nübüvvet mührü olup olmadığını anlamaya çalıştım.
Resulüllah, Baki Mezarlığı'nda bir cenazeye katılmıştı, o sırada ridası düştü ve ben, iki omzunun arasındaki nübüvvet mührünü gördüm. Hemen koşup omzunu, ellerini ve ayaklarını öpmeye başladım. O, 'Ne oluyor sana?' buyurdu.
Ben de duyduklarımı Kendisine anlattım. O zaman Peygamber şöyle buyurdu: 'Ey Selman! Ne pahasına olursa olsun sahibinle özgürlük anlaşmasını yaz, imzala ve özgürlüğünü kavuş.'
Sahibim 300 hurma ağası, 40 altın karşılığında özgürlüğümü imzaladı. Bunu Peygambere söylediğimde, 'Kardeşinizin hurma ağacı dikmesine yardımcı olun' buyurdu.
Daha sonra ashabın getirdiği 300 hurma fidanını Allah Resulü kendi eliyle dikti.
Peygamber bir savaşta aldığı ganimeti de bana verdi ve şöyle buyurdu: 'Ahdine vefa et ve azad ol!'
Ben de ücreti ödeyerek özgürlüğüme kavuştum." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Selman'ın İslam'dan önceki ismi Mabey'di. İran padişahlarından Sultan Ab'ın torunlarındandı.
Selman asla güneşe ve aya tapmadı. Putlara tapan biri de değildi. O mümin ve Müslüman idi. Bununla her zaman gurur duyar ve şöyle derdi: "Ben, İslam'ın oğluyum. Ve Hz. Adem'in evlatlarındanım."
Allah Resulü'nün Selman'a özel bir sevgisi vardı. Ona şöyle buyurmuştur: "Selman, biz Ehl-i Beyt'tendir."
İmam Sâdık, Selman hakkında soru sorulduğunda şöyle demiştir: "Ona Selman-ı Farisi demeyin, ona Selman-ı Muhammedî deyin."
Selman'ın Müslüman oluşu
Selman, Müslüman oluşunu şöyle anlatıyor:
"Ben, İsfahan'ın Cey köyünden birinin oğluydum. Babam, bana olan sevgisinden dolayı bana bir iş yaptırmaz ve evde oturmamı isterdi.
Fakat benim Mecusilerin ayinlerine merakım vardı. Bir gün mabedin yanından geçerken ayin sesini duydum, hoşuma gitti. İçeri girerek, 'Bu ayinin yapıldığı asıl merkez neresidir?' diye sordum.
Şam olduğunu söylediler. Şam'a gittim bir din adamının yanında tahsile başladım, bir müddet sonra o beni Musul'a yolladı.
Musul'a gidip oradaki papazı buldum daha sonra Nusaybin ve Amuriye'ye gittim. Amuriye'deki papaz bana şöyle dedi:
'Arap bölgesinde İbrahim dini üzerine bir peygamberin zuhuru yaklaşmıştır.'
Ben, 'O'nun belirtileri nelerdir?' diye sordum.
'Hediyeleri yiyecek, sadakaları yemeyecek ve iki omzu arasında nübüvvet mührü vardır' dedi."
Daha sonra Selman, Amuriye'ye gelen bir Medine kervanına katılır. Ancak kervandakiler onu köle olarak bir Yahudi'ye satarlar. Daha sonra efendisi, onu Medine'ye götürür.
Selman olayların gelişmesini şöyle anlatıyor:
"Ben bir gün hurma bahçesinde çalışırken biri geldi ve şöyle dedi:
'Kuba'da, Mekke'den gelen ve peygamberlik iddiasında olan bir şahsın etrafında halk toplanmıştır. Ve O'nun peygamber olduğunu söylemektedirler.'
Ben akşam üzeri bir avuç hurma alarak O'nun yanına gittim. Ve hurmaları kendisine takdim ettim. Sadaka olduğunu söyledim.
O bunları etrafındakilere ikram etti ancak Kendisi yemedi. Ben o anda papazın 'O sadaka yemez' sözünü hatırladım. Ertesi gün yine bir avuç hurma aldım O'nun yanına gittim, şöyle dedim:
'Sizin sadaka yemediğinizi gördüm. Bunlar hediyedir, buyurun' dedim.
Allah Resulü hurmaları aldı ashabına ikram ettikten sonra Kendisi de onlardan yedi. O zaman kendi kendime, 'Bu papazın söylediği ikinci alamettir' dedim.
En son olarak iki omzunun arasında nübüvvet mührü olup olmadığını anlamaya çalıştım.
Resulüllah, Baki Mezarlığı'nda bir cenazeye katılmıştı, o sırada ridası düştü ve ben, iki omzunun arasındaki nübüvvet mührünü gördüm. Hemen koşup omzunu, ellerini ve ayaklarını öpmeye başladım. O, 'Ne oluyor sana?' buyurdu.
Ben de duyduklarımı Kendisine anlattım. O zaman Peygamber şöyle buyurdu: 'Ey Selman! Ne pahasına olursa olsun sahibinle özgürlük anlaşmasını yaz, imzala ve özgürlüğünü kavuş.'
Sahibim 300 hurma ağası, 40 altın karşılığında özgürlüğümü imzaladı. Bunu Peygambere söylediğimde, 'Kardeşinizin hurma ağacı dikmesine yardımcı olun' buyurdu.
Daha sonra ashabın getirdiği 300 hurma fidanını Allah Resulü kendi eliyle dikti.
Peygamber bir savaşta aldığı ganimeti de bana verdi ve şöyle buyurdu: 'Ahdine vefa et ve azad ol!'
Ben de ücreti ödeyerek özgürlüğüme kavuştum." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.