ŞİKAYETÇİYİM!

Kadirşinas Okurlarım! Kendime keyifle külfetler yükleyerek yıllardır sizinle hem-hâl olmanın, gücüm kadar milletin derdine ortak olabilme gayretimin hazzını yaşarım?
Özellikle Ordumuz ve güvenlik güçlerimiz; kanları-canları pahasına, devletin bekâsı-milletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü için mücâdele verirken ben de -millet olarak- onlara lojistik desteğe hazır olduğumuzu hissettirmek, onların yaşadıklarını bildiğimizi belirtmek, onlara moral vermek amacıyla duyduklarımı, hissettiklerimi paylaşırım!
Aldığımız ailevî ve yerel terbiyemizle ağabey-kardeş ilişkilerimiz de yaşımızla akrân. Ağabey ve dostlarımızla 50 yıllık ilişkilerimiz, hamd olsun hâlâ taptaze! Bir kişinin yaşına hürmeten "Ağabey" denilmesi edep gereğidir ama gıyâbında "Ağabey" denilen kişiler, gerçekten "Ağabeylik" makamını hak etmiş karakter âbideleridir.
Sohbet ve yazılarımda seslenirken; saygı-sevgi müessesesine sadâkatim, yerel ve ailevî edebimdendir! Hâlâ utanır yüzümün olmasındandır! Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırının hâlâ var olmasındandır!
Ayrıca benim gibi savaşçı-titiz-huysuz; kırk iki yaşında oğul sahibi, 17-18 yaşında torun sahibi, altmış beş yaşındaki bir Dedeye ağabeylik etmek de, öyle her babayiğidin harcı değildir!
Ölmüşlere Allah'tan tekrar rahmet dilerken, hayattaki Ablalarımın-Ağabeylerimin varlıklarıyla tarifsiz onurluyum ve onlardan aldığım akpirçek-aksakal desteği ile de bir başka cesûrum!
Yazılarımda da onlardan bahsederken hep "Abla-Ağabey" dedim.
Hayatım boyunca hiçbir yoldaşımı, dostumu, gönüldaşımı terk etmedim, dolayısıyla kolay terk edilenlerden değilim!
Sekiz yılı aşkın bir süre çalıştığım bir yaygın basın organındaki köşemi kapattığım günden beri de yine Ablalarımın-Ağabeylerimin-Kandaşlarımın tesellîleriyle onurluyum!
Vedâ yazımı yayınlamayacak kadar nezâketten uzak Gazete Yönetiminin aksine; dört yıldan fazladır Ablalarımın, Ağabeylerim'in, kandaşlarımın hâl-hatır sormalarına muhatâbım. Ki bizim Ağabeylerimiz, Ablalarımız geçtikleri her yere fikrî iz bırakmaya muktedîr, karakter âbideleridir...
Bildiğiniz gibi malum gazeteden seslenirken de yazılarımı, sosyal medyada da paylaşırdım. Şimdi de hem Yeni Mesaj Gazetemizden hem de sosyal medya vasıtasıyla sizinle buluşuyoruz! Nasîbine ve bugünlere de şükür...
Hayatım boyunca, siyasal kimliğimi hiç saklamadım, zaten istesem de saklayamazdım.
Hayatım boyunca; ne Atatürk'ün, ne Türkeş'in, ne partinin, ne teşkilatın, ne de hiç kimsenin arkasına saklanmadım!
Hayatım boyunca; dünyalarını değişmiş rahmetli arkadaşlarımı hiç tanık göstermedim! Onların savunmalarına ihtiyâç duymadım. Zaten onlar artık Rahmet-i Rahman'dalar kendilerini de savunamaz halde, hak dünyadalar!
Hayatım boyunca ne Atatürkçülük, ne de Türkeşçilik gibi zayıf bir kavrama sığınmaya tenezzül etmedim ama Türk Milliyetçiliği atmosferinde Atatürk'le ülküdaşlığın müthîş onuru ve gururunu keyifle yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım!
Bir millet ferdi, devletimin aslî unsuru bir Türk olarak, Rahmetli Osman Bölükbaşı'nın tarifiyle; "Îmânım padişah ben de O'nun vezîri" oldum! Yine Bölükbaşı'nın; "Hayatım boyunca hep gönlümün türküsünü söyledim?" tarzını taklîd ettim!
İnandığım doğrularımı; herkese inat, her ortamda söyledim, söyleyeceğim! Adına ilm-i siyaset denilerek arkasına saklanılmaya çalışılan; "Her doğru her ortamda söylenmez" şeklindeki beni iknâ edemeyen tavra, asla tenezzül ve tevessül etmedim!
Bugün bir ilk yapacağım!
Sosyal Medya'da, sanal ortamda yani internet sayfa ve gruplarında; Ülkücülük arkasına saklanarak, dîni maske edinerek, edepsiz, seviyesiz ve renksiz üslûplarla bize saldırdıklarını zanneden sanal sarhoşları, size şikayet edeceğim!
Hayatımda hiç şikâyetçi olmadım! Demek ki her şeyin, bir ilki varmış!
Ülkücülük diye taraftarlık, din diye mezhepçilik, mezhep diye cemaatçilik yapan; ümmetçilik ve takvâ arkasına saklanarak Milliyetçiliğe saldıran gayr-ı millîleri demokratlık adına -bilerek, bilmeyerek- savunan milliyetsizleri, size şikâyet edeceğim!?
"Türkiye toprakları, NATO'nun da topraklarıdır" diyebilen bir BOP Eş Başkanı'na, Meclis'te 367 sayısal çoğunluğu sağlamasında destek vermeğe devâm eden, demokrat milliyetçiyi ve genel başkan vekilliğini her şeye tercîh edenleri, size şikâyet edeceğim!
Sesimi, siz de duymayabilir veya duymazdan gelebilirsiniz!
Ama onlara şikâyete tenezzül etmediğim İleri Demokrat Yeni Türkiyeci AKP'lilerin duyacaklarını ve canlarını sıkacağımı biliyorum! Bu şikâyetden beklentim de bu zâten!
Siyasallaştırılarak Meclis'e taşınmış ve şımartılmış yemînsiz HDP'lileri, her şeye rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne; itlaf edilmesi gereken teröristleri Devletim'e; bu sanal sarhoşları da size havâle edeceğim!
Apo'dan dolayı Şanlı Urfa sevgimizde, Kürt komşularımıza sevgimizde bir eksilme olmayacağı gibi; bu Ülkücülükten geçinenler yüzünden de Türklük, Türk Milliyetçiliği ve Türk Milletçiliği sevdâmızdan asla bir şey eksilmez!
Ama bu zihniyet özürlüleri, bu fikir kabızlarını size şikayetten başka çarem de yok!?
Ma'lûm balık ve kurbağa larvası, ilk günlerde birbirinden neredeyse ayırt edilemezler. Büyüdükçe kurbağalaşan larvalar doğup geliştikleri sudan, arka ayakları çıkar çıkmaz zıplayarak kaçarlar! Geliştiği suyu inkâr ederek kaçan bu kurbağaların hakkından da o yörenin haşarı çocukları gelirler! Yakaladıkları kurbağaları, kıçlarına buğday çöpü takarak balon gibi şişirir, patlatırlar!
Aynı fikir havuzu mensupları olarak bu kurbağaları size şikayet ediyorum!
İlerde bu kurbağaların; leyleklere, yılanlara yem olacaklarını bilmeme ve bunları ciddiye almamama rağmen yine de rahatsızım!
Ben, işim ve yaşım gereği rahatsızlığımı uygun bir dille anlatmaya çalıştım; siz, şikâyetimi duyduğunuzu belli edeceksiniz ve inşallah sağırlarımız-körlerimiz de bizi duyup, görmeğe mecbûr kalacaklar! Başka yol da yok!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...