Başta ülkemize olmak üzere tüm dünyaya huzur getirmesini dilediğim yeni yılın bu ilk gününde, bu yıl belki de en çok konuşacağımız Libya konusundan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle Libya'daki mevcut durumu hatırlamakta fayda var.
İtalya, Türkiye ve Katar'ın desteğini alan Fayiz Mustafa es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), ülke topraklarının yüzde 6'sını kontrol ediyor.
Fransa, Rusya, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Akdeniz mutabakatından eklemlenen Yunanistan ve İsrail'inde desteklediği Tobruk merkezli Libya Geçici hükümeti ve General Halife Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu ise Libya'nın yaklaşık yüzde 94'ünü kontrol ediyor.
Ülkenin küçük bir kısmına adeta sıkışmış durumdaki Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında 27 Kasım tarihinde "Güvenlik ve İşbirliği Mutabakat Muhtırası" ile "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzalandı. Birleşmiş Milletler'de meşru olarak tanınıyor olsa da Libya'da ayakta kalmakta zorlanan UMH ile imzalanan bu muhtıranın geçerliliğini sürdürmesi için Ankara, Trablus merkezli hükümete askeri desteği gündemine aldı.
30 Aralık'ta TBMM Başkanlığı'na sunulan Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin tezkerenin görüşmeleri için TBMM 2 Ocak'ta olağanüstü toplantıya çağrıldı.
Asker göndermek yeterli olmayabilir
Libya'ya asker gönderdiği takdirde Türkiye'ye bölgeye yakın bir ülkede hava üssü gerekiyordu. Doğudaki Mısır'la aramız kötü olduğundan bu bağlamda akla batıdaki Tunus geldi. Üst düzey bir ziyarette Türkiye'nin mahiyetini tam olarak bilmediğimiz taleplerine Tunus 'hayır' dedi. Dolayısıyla Tunus'ta bir hava üssü olmayacaksa, Libya'ya göndereceğiniz askerlerinize hava desteği veremeyeceksiniz demektir.
Üstelik sadece göstermelik bir askeri birlik göndermenin de yeterli olmama ihtimali çok yüksek.
Zira mutabakata konu olan deniz alanına denk gelen Libya kıyıları Trablus hükümeti değil, Tobruk merkezli hükümetin egemenliğindeki topraklarda.
Bu nedenle de geriletilmesi yetmiyor, Tobruk hükümetinin devrilmesi ve Libya'nın tamamına UMH'nin hâkim olması gerekiyor. Bu da kapsamlı bir savaş, yani Türk askerinin 2 bin kilometre uzaklıktaki Libya'da tam anlamıyla savaşa girmesi anlamına geliyor.
Türkiye, Libya'ya özel kuvvetler, askeri istihbarat personeli, insansız hava aracı ve gelişmiş silahlar göndermeyi planlıyor.
Yukarıda kısaca ifade ettiğim coğrafi kısıtlamalar ve F-16'ların lojistiğiyle ilgili sorunlar nedeniyle Libya'da bir hava desteği sağlamakta büyük sıkıntı var. Bu durumda karadan gönderilecek askerlerimiz tamamen savunmasız kalacak demektir.
Herkesin bildiği Yemen Türküsü'nde askerlerimize şu ağıt yakılmıştır:
"Ah o Yemen'dir gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş'tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir"
Türkiye'ye 3 bin 700 kilometre uzaklıktaki Yemen'in Huş kenti Anadolu'daki analara bu ağıtı yaktırmıştır.
Eğer basiretsiz kararlar alınmakta ısrarcı olunursa yakılacak ağıdın adı bu kez Libya olabilir, Allah korusun.
Rusya'yla yeni krizin adı Libya olabilir
Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme kararı, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde öncelikle Suriye olmak üzere gerginlik yaratabilir. Nitekim Rusya, Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme kararına tepkisiz kalmadı. İlk tepki İdlib üzerinden oldu. Moskova, Suriye ordusunun İdlib'de ilerlemesine yeşil ışık yaktı. Yani, Libya'daki bir hamlenin yansıması İdlib'de meydana geldi. Devamının da gelmesi muhtemel...
Daha kolay bir yolu var...
Asker göndererek mutabakat muhtırasında imzası olan UMH'yi kurtarmaktan çok daha ekonomik ve kalıcı bir çözüm yolu var aslında. Nedir bu?
Ankara ile Trablus arasındaki mutabakatı muhtırasındaki zayıflığı ve gedikleri Suriye ile tamamlamak.
Türkiye'nin eğer tek hedefi Akdeniz'deki haklarına sahip çıkmaksa önce Suriye'yle anlaşarak, Akdeniz mutabakatını genişletmeli, ardından da Mısır'la normalleşme yoluna girerek Kahire yönetimini deniz yetki alanını belirlemek üzere müzakereye ikna etmeli. Bu hamleler Akdeniz'deki çıkarlarımızı, anlaşmaya imza atan hükümetin ömrü kadar değil, sonsuza kadar güvenceye alacaktır.
Bu gerçeklere rağmen 'biz Libya'ya illa asker göndereceğiz' inatlaşmasına girişilirse o zaman şu iki soruya cevap verilmesi gerekir:
Ankara mutabakatı korumak için mi Libya'ya asker göndermek istiyor?
Yoksa Libya'ya asker gönderebilmeye gerekçe bulabilmek için mi o mutabakat imzalandı?
Zira; Rumlar, 21 Mart 2003'ten itibaren geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge (MEB) ilan etmiş; aynı yıl Mısır'la, 2007'de Lübnan'la ve 2010'da da İsrail'le MEB sınırlandırma anlaşması yapmıştı. Bu gelişmeler üzerine Libya ve Suriye de 2009 yılında sırayla kendi MEB sınırlarını ilan etti.
AKP hükümeti neden 2009'da değil, 2019'da bu anlaşmayı yaptı?
Neden 10 yıl gecikti? 2009'da ne Serrac vardı ne de Hafter! O gün Kaddafi ile bu anlaşma yapılsaydı, Libya'nın bütünüyle yapılmış olacaklardı!
Yapılması gereken 3 şey var
1- Libya'nın birliği savunulmalı. ABD ve AB'ye karşı Libya'nın birliği için Türkiye Rusya'yla işbirliği yapmalı.
2- Trablus merkezli Serrac hükümetini askeri olarak destekleme ve Tobruk merkezli General Halter'e düşman olma politikasını bir kenara bırakıp müzakere masasında Tobruk hükümetinin de olacağı gerçeğine göre hareket edilmeli; reel diplomasi icra edilmeli.
3- Zor da olsa Libya'da başarılacak Türk-Rus işbirliği Doğu Akdeniz'de Ankara'ya Suriye ve Lübnan ile işbirliğinin kapısını da açacaktır. Hatta Mısır ile yeni bir sayfa açmak bile mümkün olabilecektir.
Yani, çıkarlarını gerçekten korumak istiyorsa Türkiye'nin önünde tek seçenek Rusya ile işbirliği yapmaktır. Bu seçeneği kabul etmemesi halinde Ankara, kendi çıkarlarına savaş açmış olacaktır.
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023