İşgal güçlerinin Irak'a çöreklenmesinden sonra piyasaya sürülen tartışmalardan biri de; Türkiye'nin jeostratejik öneminin azaldığı iddiaları.
Türkiye'nin jeostratejik olarak tanımlanan öneminin kısa serencamına bakalım önce:
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına kadar uluslararası siyaset sahnesinde gelişen siyasal akımlara kapılarını kapattı. 1950'lerden itibaren batı yanlı politika izlemeye başlayan Türkiye, yavaş yavaş saflarını belirlemeye başladı. Sovyetler Birliği'nin yayılmacı tutumundan rahatsızlık duyan Türk idarecileri, Kore Savaşı sonrası NATO'da ağırlıklı yer edindiler. "Denize düşen yılana sarılır'' timsali Batı Demokrasisi(!)nde yer arayan Türkiye, 60'lara doğru kurumsallaşmakta olan Avrupa Ekonomik topluğu ile de bu dönemde tanıştı. Sovyetler'in yıllardan beri düşünü kurduğu sıcak denizlere inme hayalinin korkusunu yaşayan Türkiye, 1960-1970 yılları arasındaki Soğuk Savaş sırasında tamamen ABD'nin inisiyatifine girdi. 1963 Küba Krizi'nde Sovyetler'i Karadeniz'deki füzelerle vurmakla tehdit eden ABD, bu sıralar Türkiye'nin jeostratejik konumunu kavradı. Gerçi 1947 yılında Marshall ve Truman doktrinleriyle Türkiye'nin stratejik değeri belirlenmişti ama; jeostratejik tanımlama tam olarak bu dönemde tecelli etti.
Türkiye'nin jeostratejik olarak tanımlanan bu önemi, 1970'lerdeki Detant (Yumuşama )sürecinde de sürdü.
1986 sonrası Sovyetler'in bölünerek çökmesi ise Türkiye'nin Kafkaslar'daki elini güçlendirdi. Jeostratejik müttefik Türkiye, ABD için vazgeçilmez kıymete bindi. Ortadoğu ve Kafkas yeraltı kaynaklarına atlayabilmek için Türkiye'yi stratejik müttefik tanımlamasına çeken ABD, askeri ve mali yardımlarını artırarak/ ve bir yandan da borçlandırarak/ Türkiye'nin koltukaltından kaymasını engellemeye çalıştı.
90'ların başında dünyaya "Yeni Dünya Düzeni'' şeklinde hakim olan Yeni Düzensizlikte de, Birinci Körfez Savaşı'nda da, Afganistan'ın işgalinde de, son olarak Irak'ın işgalinde de Türkiye sürekli stratejik değer kazandı.
Bu özet serencama baktığınızda uluslararası konjonktür ne kadar değişirse değişsin, Türkiye'nin önemini yitirmediğini görürsünüz.
Irak işgali sırasında dillendirilmeye başlayan Türkiye'nin jeostratejik öneminin azaldığı iddialarına dönecek olursak; Türk idarecilerinin ve hariciyesinin pasif eylem ve söylemleri ile stratejik değerleri karıştırmamak lazım.
Türkiye'nin ABD, hatta Avrupa eksenindeki elinin zayıflaması ayrı, mevcut konumu yeniden tanımlayarak geliştirmek ayrı . Türkiye adımlarına bölgesel açılımlar verebildiği ölçüde başarılı olacaktır.
Irak'ın işgal sürecinde trajik boyutta seyreden stratejik ortaklığı, Türkiye'nin masaya yatırması, mercek altına alarak ''ben bu ortaklığın neresindeyim?" diyerek muhasebe yapmasının zamanı gelmiştir.
Türkiye'nin trajik durumlar yaşamasındaki Türk idarecilerinin etkisini ise konumuza almıyoruz.
ABD, ister Azerbaycan ve Gürcistan'da stratejik konuşlanmalarda bulunsun, ister Irak'ın kuzeyinde İncirlik'e alternatif yerleşkeler bulsun.. Türkiye'nin jeostratejik konumunun ikamesi zor olacaktır.
Söylenenlerin aksine, ABD de bu durumun farkında aslında.
Ama asıl farkında olması gerekenler; bu teze karşıt tez geliştirenler olmalı.
Stratejik ortaklıkta yer edinme çabasındaki Türkiye'nin, trajik olaylara meydan vermemesi için başta ABD olmak üzere, müdahil olduğu batılı kurumları yeniden anlamlandırması gerekiyor.
Türkiye'nin jeostratejik olarak tanımlanan öneminin kısa serencamına bakalım önce:
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına kadar uluslararası siyaset sahnesinde gelişen siyasal akımlara kapılarını kapattı. 1950'lerden itibaren batı yanlı politika izlemeye başlayan Türkiye, yavaş yavaş saflarını belirlemeye başladı. Sovyetler Birliği'nin yayılmacı tutumundan rahatsızlık duyan Türk idarecileri, Kore Savaşı sonrası NATO'da ağırlıklı yer edindiler. "Denize düşen yılana sarılır'' timsali Batı Demokrasisi(!)nde yer arayan Türkiye, 60'lara doğru kurumsallaşmakta olan Avrupa Ekonomik topluğu ile de bu dönemde tanıştı. Sovyetler'in yıllardan beri düşünü kurduğu sıcak denizlere inme hayalinin korkusunu yaşayan Türkiye, 1960-1970 yılları arasındaki Soğuk Savaş sırasında tamamen ABD'nin inisiyatifine girdi. 1963 Küba Krizi'nde Sovyetler'i Karadeniz'deki füzelerle vurmakla tehdit eden ABD, bu sıralar Türkiye'nin jeostratejik konumunu kavradı. Gerçi 1947 yılında Marshall ve Truman doktrinleriyle Türkiye'nin stratejik değeri belirlenmişti ama; jeostratejik tanımlama tam olarak bu dönemde tecelli etti.
Türkiye'nin jeostratejik olarak tanımlanan bu önemi, 1970'lerdeki Detant (Yumuşama )sürecinde de sürdü.
1986 sonrası Sovyetler'in bölünerek çökmesi ise Türkiye'nin Kafkaslar'daki elini güçlendirdi. Jeostratejik müttefik Türkiye, ABD için vazgeçilmez kıymete bindi. Ortadoğu ve Kafkas yeraltı kaynaklarına atlayabilmek için Türkiye'yi stratejik müttefik tanımlamasına çeken ABD, askeri ve mali yardımlarını artırarak/ ve bir yandan da borçlandırarak/ Türkiye'nin koltukaltından kaymasını engellemeye çalıştı.
90'ların başında dünyaya "Yeni Dünya Düzeni'' şeklinde hakim olan Yeni Düzensizlikte de, Birinci Körfez Savaşı'nda da, Afganistan'ın işgalinde de, son olarak Irak'ın işgalinde de Türkiye sürekli stratejik değer kazandı.
Bu özet serencama baktığınızda uluslararası konjonktür ne kadar değişirse değişsin, Türkiye'nin önemini yitirmediğini görürsünüz.
Irak işgali sırasında dillendirilmeye başlayan Türkiye'nin jeostratejik öneminin azaldığı iddialarına dönecek olursak; Türk idarecilerinin ve hariciyesinin pasif eylem ve söylemleri ile stratejik değerleri karıştırmamak lazım.
Türkiye'nin ABD, hatta Avrupa eksenindeki elinin zayıflaması ayrı, mevcut konumu yeniden tanımlayarak geliştirmek ayrı . Türkiye adımlarına bölgesel açılımlar verebildiği ölçüde başarılı olacaktır.
Irak'ın işgal sürecinde trajik boyutta seyreden stratejik ortaklığı, Türkiye'nin masaya yatırması, mercek altına alarak ''ben bu ortaklığın neresindeyim?" diyerek muhasebe yapmasının zamanı gelmiştir.
Türkiye'nin trajik durumlar yaşamasındaki Türk idarecilerinin etkisini ise konumuza almıyoruz.
ABD, ister Azerbaycan ve Gürcistan'da stratejik konuşlanmalarda bulunsun, ister Irak'ın kuzeyinde İncirlik'e alternatif yerleşkeler bulsun.. Türkiye'nin jeostratejik konumunun ikamesi zor olacaktır.
Söylenenlerin aksine, ABD de bu durumun farkında aslında.
Ama asıl farkında olması gerekenler; bu teze karşıt tez geliştirenler olmalı.
Stratejik ortaklıkta yer edinme çabasındaki Türkiye'nin, trajik olaylara meydan vermemesi için başta ABD olmak üzere, müdahil olduğu batılı kurumları yeniden anlamlandırması gerekiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005