Bilge Kağan atamız, 735 yılında, Orhun Kitabelerinde Türk devletinin ve milletinin nasıl bölündüğü; hatta yıkıldığı ile ilgili olarak şöyle der: "Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutup, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl, işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Bökli Kağan'a kadar ordu sevk edivermiş. Batıda Demir Kapı'ya kadar ordu sevk edivermiş. Çin kağanına ilini, töresini alıvermiş."Türk kelimesinin bir manası da "kanun ve nizam sahibi"dir. Töre millet birliğinin, kanun da devlet birliğinin ve devamının garantisidir. Türk beyleri, "kanun ve nizam sahibi" manasındaki "Türk" adını unutursa devlet de kalmaz millet de. Eski Türklerde il yani devlet, teşkilatlanmış siyasi toplum ve millet demektir. Türk devleti, tarih boyunca kanun, nizam, adalet, hak, hukuk, hakkaniyet gibi kavramlara sıkı sıkıya bağlı kaldıkça ayakta kalmış ve daha da güçlenmiştir. Ancak hukuku, adaleti yok saydığında, bunlar ortadan kaldırıldığında devlet de yıkılmış, millet de dağılmıştır. Tarih boyunca biz, büyük devlet çatıları altında farklı dinden, dilden, kavimden, kültürden insanları, toplulukları yüzyıllar boyunca idare etmişsek, bunun sırrı hak, hukuk ve adalete dayalı bir kamu hukuku uygulamasına titizlikle uymamızdadır. Bu ortadan kalkınca, ihlal edilince devletlerimiz dağılmıştır.Devletin, kanun ve nizamın bir boyutu da hâkimiyettir, bu da vatan topraklarının her yerinde emniyet ve asayişi temin etmektir. Bugün Güneydoğu Anadolu'muzda Devlet hâkimiyeti neredeyse ortadan kalkmak üzeredir. O bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hâkimiyeti sanki bilerek yok edilmiş, o bölge PKK eşkıyasının kontrolüne terk edilmiş gibidir. Devlet hâkimiyeti ortadan kalkarsa, devlet de bölünür millet de. Türk devlet geleneğinde hâkimiyetin en önemli göstergelerinden biri devlete isyan edenlerin en ağır şekilde cezalandırılmasıdır. Yani devlette millî hâkimiyete, egemenliğe ortaklık kabul edilemez. Devlet, tek bir milletin siyasi teşkilatıdır. Devlete, şu kavmin, bu etnik grubun, şu mezhebin bu coğrafi topluluğun vs grup şeklinde bir ortaklığı kabul edilemez. Devlet, bütün milleti tek tek eşit vatandaşlar olarak muhatap alır, grup imtiyazı tanınamaz. Nitekim Göktürklerde, isyan edip devlete ve orduya başkaldıranlar, adam öldürenler, evli kadına tecavüz edenler, at koşumu çalanlar, ölümle cezalandırılır. Osmanlı Devleti de devlete isyan edenlere en ağır cezaları vermiştir.Ama bugün geldiğimiz noktada PKK eşkıyası, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne silahlı kalkışmalarla isyan etmiş, devleti bölmek, yıkmak eylemlerine girişmiş, kurumsal olarak bu isyanlarına silahlı, siyasi, hukuki alanlarda devam etmiştir. Ama hükûmet, bu eşkıya örgütünü en ağır şekilde cezalandırmak yerine ona aşırı tavizler vererek, demokrasi açılımı adı altında özerklik, federasyon gibi yapılarla onların Türk devletine ortak olmasının yollarını, zeminini döşemiştir, döşemektedir. Bu anlayışla devlet de bölünür millet de. Hatta yok olur.Devleti yönetecek, kanun ve nizamı sağlayacak olan da kağandır, hakandır, sultandır, devlet başkanıdır, başbakandır, cumhurbaşkanıdır. Eski Türk devlet felsefesinde Kağan, Gök'ün ya da Gök Tanrının yeryüzünde, kendi adına görevlendirdiği bir temsilcisidir. Fakat "Türk Kağanı Tanrı değil, Tanrının hoşnut olacağı bir yönetim tarzını yeryüzünde uygulayacak, gerçekleştirecek kişidir. Nitekim Oğuz Kağan oğullarına ülkesini üleştirdikten sonra şöyle der: "Ey oğullarım! Ben çok yaşadım. Ben çok savaşlar gördüm. Çıda ile çok ok attım. Aygır ile çok yürüdüm. Düşmanları ağlattım. Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrıya (borcumu) ödedim. Sizlere (de) yurdumu veriyorum." Burada görüldüğü gibi Türk devlet başkanı, kendisini Tanrı katında sorumlu hisseder, kendisini tanrı olarak görmez. Bu anlayış, İslamî dönem Türk devletlerinde de benimsenerek devam etti. Bu anlayış Türk devlet başkanlarını sorumlu ve dikkatli olmaya, tiranlık, tanrılık, Firavunluk taslamamaya, hakkı, hukuku, adaleti dikkatli bir şekilde yerine getirmeye sevk eder. Eğer, devleti yönetme mevkiine gelmiş ya da getirilmiş kişi bu konumunu unutup tek adam diktatörlüğüne saparsa, benim dediğim ve yaptığım kanundur, ben ne dersem o olur, hukuk da, mahkeme de, savcı da hâkim de, polis de tanımıyorum, ben adalet teşkilatını kendi kafama göre teşkilatlandırırım, eşimi dostumu, ailemi aklayacak, yaptıkları hırsızlıkları görmeyecek, göstermeyecek bir yapı tesis ederim diyorsa, orada hak, hukuk, adalet ayaklar altına alınmış demektir. Bu durum da Türk devlet ve milletinin hem bölünmesine, hem de ortadan kalkmasına sebep olur.Devletin ve tabii devlet başkanının en önemli görevlerinden biri milletin ihtiyaçlarını sağlamaktır. Bunu yapmazsa devlet de kalmaz, millet de. Nitekim Türk devlet başkanı Bilge Kağan, şöyle der: "Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım."Devlet kurumu olarak milletinizin tamamına aş, iş, ekmek vermez, mutlu, müreffeh yaşamaları için gerekli olan ihtiyaç maddelerini sağlamazsanız devlet de bölünür millet de, hatta yok olur giderler.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015