Afganistan'da kan kaybeden ABD, Türkiye'den asker istiyor. İlk günlerde operayonun kolay olacağını düşünen Pentagon, işin içine girince Afganistan şartlarının hiç de öyle kolay olmadığını gördü. Ancak bu saatten sonra geri dönmeleri kolay değil. Bu sebeple yeni taktikler gündemde.
Taarruzun son iki hafta içindeki seyri ve masum sivillerin vurulması Başkan W. Bush'a, sadece dünya kamuoyu nezdinde değil, kendi ülkesinde de puan kaybettiriyor. ABD vatandaşlarında operasyon konusunda güvensizlik belirtileri başgösterdi. Amerikalılar, şüphe izhar ediyor. Son kamuoyu yoklamasının sonuçlarına göre, halkın yüzde 58'i Afganistan'da savaşın "şöyle böyle" gittiği kanısında. Halkın yüzde 13'ü "savaş kötü gidiyor" görüşünde. ABD'nin yeni taktik arayışları hem dahili hem harici zordan kaynaklanıyor.
İngiltere ise ABD bombardımanlarının binleri aşan masum halkı yok etmesi ve Ramazan ayına girilmesi sebebiyle İslam dünyasını tamamen karşısına almak istemiyor. Taarruz komuta merkezi İngiltere'nin az da olsa yan çizmesi yüzünden diken üstünde. Bu noktada ABD, doların ucunu gösterirse ekonomik kriz içinde kıvranan Türkiye'den çok rahat biçimde istifade edebileceğini düşünüyor. Nitekim eski ABD Büyükelçisi Mark Parris'in geçen hafta verdiği sinyaller bu yöndeydi.
Afgan dağlarında kara harekatına yüreği yetmeyen ve yaklaşan karakışta telef olmak istemeyen ABD, önceki gün Türkiye'den asker talep etmekle yeni bir taktik geliştirdi. Bu taktikle Pentagon, hem BM'yi devre dışı bıraktı, hem de Türkiye'yi Ramazan ayına girerken İslam dünyası ile karşı karşıya getirecek.
Türkiye, çatışma bölgesine asker göndermekle ABD yönetiminin bazan "savaş" bazan "Haçlı Seferi" diye nitelendirdiği taarruzda ister istemez taraf olacak. Ülkemiz hiç yoktan böyle ağır bir riski üstlenecek; kim ne derse desin, korkarım, kendisini karşı saldırıların hedefi haline getirecek. Ankara'daki ilgililerimizin bu konudaki ta baştan beri ABD'ye teşne olmuş tavırları, bu açık gerçeği görmelerine inşaallah engel olmaz. ABD ile pastayı paylaşma hesabı içinde olan İngiltere bile askerini göndermemek için ayak sürterken, hatta Ramazan ayında bombalamaya karşı olduğunu açıkça beyan ederken Türkiye'nin asker gönderme konusundaki hevesini anlamak son derece zordur.
Bugün Türkiye, BM kararlarının getirdiği zaruretlerin ötesinde salt ABD inisiyatifi ile taarruzun içine girmekle kendisini stratejik bölgesinden kendi eliyle dışlamaktadır.
Hatırlayınız; ABD önceki hafta gündeme gelen muhtemel BM Barış Gücü arayışlarını derhal savuşturdu. Bu gücün içinde müslüman askerlerin ve özellikle Türk askeri varlığının Afganistan'daki operasyonu kendi inisiyatifi dışına taşırabileceği ihtimalini iki manevra ile sıfırladı. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld konu masaya gelmeden derhal çark etti. Ardından BM Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi, bu konuda aceleye mahal yok, diyerek, önceki gün ortaya çıkan ABD'nin asıl taktiğine geçen haftadan yer açtı. Bu tablo karşısında bile, değil ABD'nin taktiği içinde figüran olmak, BM'nin tavırlarının sorgulanması gerekmektedir.
Hal böyle iken yetkililerimizin, iktidar ve muhalefetiyle siyasilerimizin tavırlarının tarih önünde izahı zor belki de imkansızdır. Türkiye'ye düşen vazife, bombardıman altında inleyen masum halka sahip çıkmaktır. Ne idüğü belirsiz bir niyetle masum halkı, misket bombası dahil her türlü ağır bombardımanın altında inleten, karakışın soğuğu altında onları vatancüda edenlerin sinsi taktiklerinde figüran olmamaktır. Türkiye'ye yakışan budur.
Taarruzun son iki hafta içindeki seyri ve masum sivillerin vurulması Başkan W. Bush'a, sadece dünya kamuoyu nezdinde değil, kendi ülkesinde de puan kaybettiriyor. ABD vatandaşlarında operasyon konusunda güvensizlik belirtileri başgösterdi. Amerikalılar, şüphe izhar ediyor. Son kamuoyu yoklamasının sonuçlarına göre, halkın yüzde 58'i Afganistan'da savaşın "şöyle böyle" gittiği kanısında. Halkın yüzde 13'ü "savaş kötü gidiyor" görüşünde. ABD'nin yeni taktik arayışları hem dahili hem harici zordan kaynaklanıyor.
İngiltere ise ABD bombardımanlarının binleri aşan masum halkı yok etmesi ve Ramazan ayına girilmesi sebebiyle İslam dünyasını tamamen karşısına almak istemiyor. Taarruz komuta merkezi İngiltere'nin az da olsa yan çizmesi yüzünden diken üstünde. Bu noktada ABD, doların ucunu gösterirse ekonomik kriz içinde kıvranan Türkiye'den çok rahat biçimde istifade edebileceğini düşünüyor. Nitekim eski ABD Büyükelçisi Mark Parris'in geçen hafta verdiği sinyaller bu yöndeydi.
Afgan dağlarında kara harekatına yüreği yetmeyen ve yaklaşan karakışta telef olmak istemeyen ABD, önceki gün Türkiye'den asker talep etmekle yeni bir taktik geliştirdi. Bu taktikle Pentagon, hem BM'yi devre dışı bıraktı, hem de Türkiye'yi Ramazan ayına girerken İslam dünyası ile karşı karşıya getirecek.
Türkiye, çatışma bölgesine asker göndermekle ABD yönetiminin bazan "savaş" bazan "Haçlı Seferi" diye nitelendirdiği taarruzda ister istemez taraf olacak. Ülkemiz hiç yoktan böyle ağır bir riski üstlenecek; kim ne derse desin, korkarım, kendisini karşı saldırıların hedefi haline getirecek. Ankara'daki ilgililerimizin bu konudaki ta baştan beri ABD'ye teşne olmuş tavırları, bu açık gerçeği görmelerine inşaallah engel olmaz. ABD ile pastayı paylaşma hesabı içinde olan İngiltere bile askerini göndermemek için ayak sürterken, hatta Ramazan ayında bombalamaya karşı olduğunu açıkça beyan ederken Türkiye'nin asker gönderme konusundaki hevesini anlamak son derece zordur.
Bugün Türkiye, BM kararlarının getirdiği zaruretlerin ötesinde salt ABD inisiyatifi ile taarruzun içine girmekle kendisini stratejik bölgesinden kendi eliyle dışlamaktadır.
Hatırlayınız; ABD önceki hafta gündeme gelen muhtemel BM Barış Gücü arayışlarını derhal savuşturdu. Bu gücün içinde müslüman askerlerin ve özellikle Türk askeri varlığının Afganistan'daki operasyonu kendi inisiyatifi dışına taşırabileceği ihtimalini iki manevra ile sıfırladı. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld konu masaya gelmeden derhal çark etti. Ardından BM Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi, bu konuda aceleye mahal yok, diyerek, önceki gün ortaya çıkan ABD'nin asıl taktiğine geçen haftadan yer açtı. Bu tablo karşısında bile, değil ABD'nin taktiği içinde figüran olmak, BM'nin tavırlarının sorgulanması gerekmektedir.
Hal böyle iken yetkililerimizin, iktidar ve muhalefetiyle siyasilerimizin tavırlarının tarih önünde izahı zor belki de imkansızdır. Türkiye'ye düşen vazife, bombardıman altında inleyen masum halka sahip çıkmaktır. Ne idüğü belirsiz bir niyetle masum halkı, misket bombası dahil her türlü ağır bombardımanın altında inleten, karakışın soğuğu altında onları vatancüda edenlerin sinsi taktiklerinde figüran olmamaktır. Türkiye'ye yakışan budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019