Uzun mu kısa mı?

"Nûn! Yemîn olsun kaleme ve yazanların satır satır yazdıklarına." (Kalem-1).
 
Elimize kalem bahşedene şükürler olsun.
Gönlümüzden kalemimize, kalemimizden Gönüldaşlarımıza sızarak ulaşan ilhamı verene de hamd ü senâlar olsun.
Allah'ın nasibi ile ve sizin sayenizde yıllardır "Meydan" adlı köşemden seslenerek siz kadirşinas okurlarımla buluşuruz.
Sesimizi epeyce bir kalabalığın işittiğini biliyorum ama sizin duyduğunuzu hissettirmenizle şevkim ve cesaretim artıyor. Allah hepinizden razı olsun.
Bir muharririn (köşe yazarı) alabileceği en kıymetli ödül, siz okurlarımızın gösterdiğiniz ilgi ve verdiğiniz tepkilerdir.
Saat başı değiştirilen yapay gündemler yüzünden, sizden aldığım tebrik ve tenkit iletilerinin bendeki etkisini söyleme fırsatı bulamamıştım.
Aldığım iletilere mutlaka -bazen gecikmeli de olsa- cevap vermeye uğraşırım. Eğer atladığım, cevap veremediklerim olmuşsa hakkınızı helal edin lütfen. Asla ihmalkârlığımdan değildir, belki dalgınlığımdan dolayı atlamışımdır ve sizin hoşgörünüze sığınmaktan başka bir şey de gelmez elimden!
Aylardır aldığım tebrik ve tenkit iletilerinden iki tanesini bugün sizinle paylaşacağım ve bu iki iletinin aklımda oluşturduğu sorunun cevabını da sizden isteyeceğim.
Önce iletiler:
"Saygıdeğer büyüğüm Mustafa ASLAN Beyefendi...
Öncelikle büyük bir hürmetle ellerinizden, yüreğinizden ve gerçeklerden ayırmadığınız gözlerinizden müsaadeniz ile öpüyorum efendim...
Ben; Metin Kaya İLHAN. Trabzon'dan yazıyorum. 54 yaşında bir devlet memuruyum. Ve yaklaşık 35-40 yıldır Cennet mekan Hayri Baba'nın ve akabinde de Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın yakın çevresinde olan bir babanın evladıyım. ...
Naçizane etrafımıza doğruları anlatmak ve insanımızın gıybet batağına saplanıp günah almasını önlemek adına kendi çapımızda mücadelemizi veriyor Sayın Baş'ın hepsi birer derya olan eserlerini alıp hediye ederek insanların bir nebze de olsa ayıkmalarına yardımcı olmayı amaçlıyorum...
Hakeza Yeni Mesaj gazetemizi de her gün tepeden tırnağa tüm yazılarını adeta yudum yudum içerek ruhumuzu serinletiyoruz...
Bu yazıyı asıl yazma nedenim şudur ki; sizin yazılarınız bana kısa geliyor efendim. Başlamamla bitirmem sanki saniyeler tutuyor. Halbuki 2 kez okuduğum yazılarınızdan öylesine büyük feyizler alıyorum ve ruhuma nakşediyorum ki; bunlar beni biraz daha değerlendirip kendimi daha iyi anlamamı ve etrafıma daha güzel rayihalar yaymamı sağlıyorlar. Zira ... naif ve eğitici yazılarınız oluyor ve takdire şayan bir yazıyı okumanın güzelliğini yaşıyorum. Ben de kendi çapında amatör bir şair olarak yeni kelimeler, eski Türkçe'den unutulmuş kelimeler öğreniyorum...
Bu bağlamda zat-ı âlinize sonsuz teşekkürü bir borç biliyorum efendim. ...
Saygılarımla..."
Trabzon'dan Kardeşim Metin Kaya İlhan, yazılarımın kısalığından şikayetçi! Kendisinden peşinen özür dileyerek, şahsıma yapılan iltifatlardan bir-kaç cümlesini kaldırdım.
Bir başka ileti:
"Sayın Mustafa Bey,
Emekli bir öğretmen olarak gazetenizi alıp okuyorum.
Özellikle toplumun milli ve manevi değerlerini birlikte götürmeniz ve savunmanızı benimsiyor ve destekliyorum.
Ancak naçizane size bir ricam ve önerim olacak.
Bugünkü yazınızın konusu ve içeriği yine şahane idi.
Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatıyorsunuz. Tebrikler.
Ancak bir gazete yazısının azami kaç kelime olması gerektiği üzerinde de durmak gerekir.
Çünkü günlük hayatta okuyucu uzun yazıları acaba okuyor mu? Bunun bir ön araştırması yapılsa çok iyi olur düşüncesindeyim.
Benim bildiğim bir köşe yazısı 300 ile 400 kelime arasında olursa daha kolay ve çabuk okunur.
Hatta böylesi bir yazı okuyucuyu hemen çekebilir. Sizin yazınızı internetten saydırdım 868 kelime.
Yani en az iki makale yazısı. Üstelik de yazı puntoları da çok küçük.
Yazılarınızın daha çok insanlar tarafından okunabilmesi için kısa özlü ve kolay anlaşılır olmasında yarar vardır düşüncesi ile bu satırları size yazma gereği duydum.
Sürçü lisan ettiysek affola. Selam ve saygılarımla.
Bekir Cebeci."
 
Öğretmenlikten meslektaşım Sayın Metin Cebeci Bey de, yazılarımın uzunluğundan şikâyetçi!
Sizinle hemhal olmaktan, ülke ve millet meselelerini sizden duyarak size aktarmaktan tarifsiz bir haz alıyorum.
Bekir Cebeci Bey gibi bir tek okurumu da yazımın uzunluğundan dolayı sıkmışsam çok üzülürüm.
Şimdi sizden bu konudaki tavsiyelerinizi acilen rica ediyorum.
Sizin talepleriniz emir hükmündedir.
Elbette Haydar Hoca gözüyle bakıp, Haydar Hoca gönlüyle görmeye gayret edeceğim. 21.yy.'ın Ebuzer'i, 21. yy.'ın Hünkâr Hacı Bektaş'ı gibi doğruları söyleyip, ayrılıkları bitirmeyi kendisine iş edinmiş birleştirici üslupla seslenmeye özen göstereceğim...
"Dünyada iki büyük kuvvet vardır; birisi kılıç, diğeri kalemdir, fakat kılıç kuvveti er-geç kalem kuvvetine, mağlup olur." (Napolyon)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm... Selâm, sevgi, duâ...