1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi Ada’daki durum ve KKTC’nin bağımsızlık ilanına giden süreç
1974 öncesi Kıbrıs’taki durum, iki toplum arasında çözülemeyen siyasi hedef farklılıkları, güvenlik sorunları ve uluslararası güç dengelerinin etkisiyle giderek keskinleşen bir çatışma ortamı yaratmıştı. 1974 Barış Harekâtı ve sonrasında yaşanan süreç ise Türk toplumunun siyasi varlığını kurumsallaştırdığı, nihayetinde KKTC’nin ilanıyla sonuçlanan tarihsel bir dönüşümü beraberinde getirdi.
15.11.2025 11:21:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Kıbrıs Adası, tarih boyunca farklı medeniyetlerin hâkimiyetinde kalmış, Doğu Akdeniz'in stratejik konumu nedeniyle uluslararası politikanın merkezinde yer almıştır. 20. yüzyıla gelindiğinde ada, özellikle Rum ve Türk toplumları arasındaki siyasi hedef farklılıkları nedeniyle derin bir çatışma ortamına sürüklendi. Rum toplumunun önemli bir kısmı adanın Yunanistan'a bağlanmasını ifade eden Enosis ideali etrafında birleşirken, Türk toplumu ise buna karşı bir güvenlik stratejisi olarak Taksim yani adanın ikiye bölünmesi tezini savunuyordu.
1960 Cumhuriyeti ve Kırılma Süreci
1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı bir ortaklık devleti olarak tasarlanmıştı. Ancak bu düzen, kısa süre içinde Rum tarafının güç paylaşımını kabullenmemesi ve anayasal yapıyı kendi lehine değiştirme girişimleri nedeniyle sarsıldı. 1963'te Rum lideri Makarios'un önerdiği anayasa değişiklikleri Türk tarafının haklarını zayıflatan düzenlemeler içerince, ortaklık devleti fiilen çöktü. Ardından yaşanan Kanlı Noel saldırıları, Türk toplumunu adanın birçok bölgesinde kuşatma ve saldırı altında yaşamaya zorladı. Bu dönem, Türkler açısından bir hayatta kalma mücadelesiydi; köyler boşaltıldı, ekonomik ve sosyal yapı büyük ölçüde tahrip oldu.
1964–1974 Arası Gerginlikler
1964'ten itibaren BM Barış Gücü adaya konuşlandırılsa da Rum tarafının Türklere yönelik baskısı kesilmedi. Özellikle 1967 olayları ve Türk köylerine yönelik saldırılar, adadaki iki toplum arasındaki kopuşu daha da derinleştirdi. Türkler, güvenlik amacıyla oluşturdukları savunma bölgelerinde yarı özerk bir yapıya yönelirken, Ankara ile ilişkiler de siyasi ve askeri düzeyde sıkılaştı.
1974'e Giden Yol: Darbe ve Türkiye'nin Müdahalesi
20 Temmuz 1974'e giden süreçte adadaki dengeleri değiştiren en kritik gelişme, 15 Temmuz 1974'te Yunanistan'daki cunta tarafından desteklenen darbe ile Makarios'un devrilmesi ve yerine Enosis yanlısı Nikos Sampson'un getirilmesi oldu. Bu durum, sadece Kıbrıslı Türkler için değil, Türkiye için de uluslararası anlaşmalar gereği doğrudan bir güvenlik tehdidi anlamına geliyordu. Zira 1960 Garanti Antlaşması, garantör devletlere adadaki anayasal düzeni bozan girişimlere karşı müdahale hakkı tanıyordu.
Bu koşullar altında Türkiye, diplomatik girişimlerin sonuçsuz kalması üzerine 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başlattı. Harekâtın ilk aşamasında Girne'nin kontrol altına alınması ve Türk bölgelerinin güvenliğinin sağlanması hedeflendi; ancak ikinci Cenevre görüşmelerinin çöktüğü Ağustos 1974'te harekâtın ikinci safhası gerçekleştirildi. Böylece adanın kuzeyinde Türklerin güvenli yaşayabileceği bir bölge oluşturuldu ve fiili bir bölünmüşlük ortaya çıktı.
1974 Sonrası: Kurumsallaşma ve Devletleşme Arayışı
Harekât sonrası Kuzey Kıbrıs'ta Türk toplumu, kendi siyasi yapısını kurmaya odaklandı. 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilerek devletleşme yolunda önemli bir adım atıldı. Bu dönem, hem uluslararası toplumla ilişkilerin şekillendiği hem de iç yapının kurumsallaştığı bir geçiş süreciydi. Rum tarafıyla yapılan federal çözüm görüşmeleri yıllarca devam etti, ancak taraflar arasında yönetim, toprak ve güvenlik konularında ortak bir zemin bulunamadı.
KKTC'nin İlanı
Tüm bu siyasi çıkmazlar ve çözümsüzlük ortamı sonucunda, 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi. Bu adım, Türk tarafının kendi kaderini tayin etme hakkının bir yansıması olarak değerlendirildi. Her ne kadar uluslararası alanda geniş bir tanınma sağlanamamış olsa da KKTC ilanı, Kuzey Kıbrıs Türklerinin devlet düzenini netleştiren ve siyasi statü tartışmalarında kilit bir dönüm noktası olan bir gelişmeydi.
1960 Cumhuriyeti ve Kırılma Süreci
1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı bir ortaklık devleti olarak tasarlanmıştı. Ancak bu düzen, kısa süre içinde Rum tarafının güç paylaşımını kabullenmemesi ve anayasal yapıyı kendi lehine değiştirme girişimleri nedeniyle sarsıldı. 1963'te Rum lideri Makarios'un önerdiği anayasa değişiklikleri Türk tarafının haklarını zayıflatan düzenlemeler içerince, ortaklık devleti fiilen çöktü. Ardından yaşanan Kanlı Noel saldırıları, Türk toplumunu adanın birçok bölgesinde kuşatma ve saldırı altında yaşamaya zorladı. Bu dönem, Türkler açısından bir hayatta kalma mücadelesiydi; köyler boşaltıldı, ekonomik ve sosyal yapı büyük ölçüde tahrip oldu.
1964–1974 Arası Gerginlikler
1964'ten itibaren BM Barış Gücü adaya konuşlandırılsa da Rum tarafının Türklere yönelik baskısı kesilmedi. Özellikle 1967 olayları ve Türk köylerine yönelik saldırılar, adadaki iki toplum arasındaki kopuşu daha da derinleştirdi. Türkler, güvenlik amacıyla oluşturdukları savunma bölgelerinde yarı özerk bir yapıya yönelirken, Ankara ile ilişkiler de siyasi ve askeri düzeyde sıkılaştı.
1974'e Giden Yol: Darbe ve Türkiye'nin Müdahalesi
20 Temmuz 1974'e giden süreçte adadaki dengeleri değiştiren en kritik gelişme, 15 Temmuz 1974'te Yunanistan'daki cunta tarafından desteklenen darbe ile Makarios'un devrilmesi ve yerine Enosis yanlısı Nikos Sampson'un getirilmesi oldu. Bu durum, sadece Kıbrıslı Türkler için değil, Türkiye için de uluslararası anlaşmalar gereği doğrudan bir güvenlik tehdidi anlamına geliyordu. Zira 1960 Garanti Antlaşması, garantör devletlere adadaki anayasal düzeni bozan girişimlere karşı müdahale hakkı tanıyordu.
Bu koşullar altında Türkiye, diplomatik girişimlerin sonuçsuz kalması üzerine 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başlattı. Harekâtın ilk aşamasında Girne'nin kontrol altına alınması ve Türk bölgelerinin güvenliğinin sağlanması hedeflendi; ancak ikinci Cenevre görüşmelerinin çöktüğü Ağustos 1974'te harekâtın ikinci safhası gerçekleştirildi. Böylece adanın kuzeyinde Türklerin güvenli yaşayabileceği bir bölge oluşturuldu ve fiili bir bölünmüşlük ortaya çıktı.
1974 Sonrası: Kurumsallaşma ve Devletleşme Arayışı
Harekât sonrası Kuzey Kıbrıs'ta Türk toplumu, kendi siyasi yapısını kurmaya odaklandı. 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilerek devletleşme yolunda önemli bir adım atıldı. Bu dönem, hem uluslararası toplumla ilişkilerin şekillendiği hem de iç yapının kurumsallaştığı bir geçiş süreciydi. Rum tarafıyla yapılan federal çözüm görüşmeleri yıllarca devam etti, ancak taraflar arasında yönetim, toprak ve güvenlik konularında ortak bir zemin bulunamadı.
KKTC'nin İlanı
Tüm bu siyasi çıkmazlar ve çözümsüzlük ortamı sonucunda, 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi. Bu adım, Türk tarafının kendi kaderini tayin etme hakkının bir yansıması olarak değerlendirildi. Her ne kadar uluslararası alanda geniş bir tanınma sağlanamamış olsa da KKTC ilanı, Kuzey Kıbrıs Türklerinin devlet düzenini netleştiren ve siyasi statü tartışmalarında kilit bir dönüm noktası olan bir gelişmeydi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.















































































