Anadolu'ya mührünü vuran mana sultanları-III
Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş'ın hocasıdır. İnsanın yetiştirilmesinde yürümesi gereken yolu ve terbiye metodunu kurumsallaştıran büyük bir hak dostudur Hoca Ahmet Yesevi. Kulun kemal sahibi olmasında, Allah'a vuslatında bir terbiye sisteminden geçmesi gerekir. Bu konuda Hoca Ahmet Yesevi fakr-name adlı eserinde Hz. Ali efendimizden 40 makamı şöyle nakleder:
"Şeriat'ın Makamları: Hak Teala'nın varlığına birliğine, sıfatlarına ve zâtına iman getirmek; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hac farizasını yerine getirmek, yumuşak konuşmak, ilim öğrenmek.
Hazret-i Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) sünnetlerini yerine getirmek, şeriat bakımından yapılması gerekli şeyleri yerine getirmek, şeriatın yasakladığı şeylerden kaçınmak.
Tarîkât Makamları: Tevbe etmek, Pîr'e el uzatmak, korku, Allah'ın rahmetinden ümitli olmak (havf u recâ) vird-i evradı yerine getirmek, Pîr'in hizmetinde olmak, Pîr'in izni ile konuşmak, nasihat dinlemek tecrid olmak, tefrif olmak.
Marifet Makamları: Fena olmak, dervişliği kabul etmek, her işe tahammül etmek, helâl ve güzel istekte bulunmak, marifet kılmak, şeriat ve tarikatı ayakta tutmak, dünya bağlarından sıyrılmak, ahireti seçmek, varlık makamını bilmek, hakikat sırlarını bilmek.
Hakîkât Makamları: Alçak gönüllülük, iyiyi kötüyü tanımak, bir parça lokmaya el uzatmamak, lokmasını Hak yolunda sebil etmek, kimseyi incitmemek, fakirliği inkâr etmemek, seyr-i sülûk kılmak, herkesten sırrını saklamak, şerîat, tarîkât, marifet ve hakîkât makamını bilmek ve buna göre amel etmek."
İşte bu tespitler Türk-İslam tasavvufunun temelini oluşturmaktadır.
Hacı Bektaş-ı Veli'ye geldiğimizde Hünkârın, Makalat kitabında "dört kapı kırk makam" anlatılmaktadır. Toplum olarak sıkça söylediğimiz Yunus'un şiirlerinde de dört kapı kırk makam ifade edilmektedir:
"Şerîat tarîkât yoldur varana
Hakîkât ma'rifet andan içerü"
Bakıldığında Hacı Bektaş-ı Veli'nin Taptuk Emre'nin ve Yunus Emre'nin söylediklerinin biri diğeriyle örtüşmektedir. Biz bu silsilede Selçukluyu görüyoruz, Osmanlı'yı görüyoruz.
İslam'ı mı anlamak istiyoruz; işte burada.
Türk'ü mü tanımak istiyoruz; işte o da burada.
Bu söylenen ve yaşananlar Anadolu'ya hayat veren kimliğimizin, gelenek ve göreneklerimizin, bedii zevklerimizin kaynağı değil midir?
Gel görelim ki biz bu değerlerden uzak kalmışız. Hatta bize bu değerler uzak ve batıl olarak gösterilmiştir.
İşte bugün dost ve düşman kavramını da yerli yerine oturtmak gerekmektedir.
Anadolu'nun İslamlaşması ve Türkleşmesindeki hamurkâr olan bu zatların etkisi hala devam etmektedir. Düşünebiliyor musunuz? Bu zatların maneviyatından beslenen, yolundan giden Alevi ve Sünniler birbirlerine karşılar. Bu mantık ancak cehaletin neticesi olabilir. Bu değerler hepimizindir; bütün Müslümanlara ait değerlerdir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- PKK ve yeni süreçte jeopolitik dengeler: Sevr mi Lozan mı? / 14.05.2025
- Türkiye için vakit kaybetmeden Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalı / 06.05.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025
- 1 Mayıs'ın ardındaki gerçek soru: Hangi sistem emekçiye umut olabilir? / 04.05.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Türkiye için vakit kaybetmeden Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalı / 06.05.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025
- 1 Mayıs'ın ardındaki gerçek soru: Hangi sistem emekçiye umut olabilir? / 04.05.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025