50 yıl önce kaybolan oğlu için adalet arıyor
50 yıl önce kaybolan oğlunun Norveç'e evlatlık verildiğini iddia eden 72 yaşındaki annenin mücadelesi, kayıp çocuklar sorununa ve uluslararası evlat edinme süreçlerinin karanlık yüzüne ışık tutuyor. Bu yürek burkan hikaye, şeffaflık, etik ve aile travmaları üzerine derin sorular sormamızı sağlıyor
26.05.2025 17:50:00
Eyüp Kabil
Eyüp Kabil





Güney Kore'den yükselen yürek burkan bir hikaye, tüm dünyayı derinden sarstı. 72 yaşındaki bir anne, 50 yıl önce kaybolan oğlunun, ülkesindeki yetkililer tarafından Norveç'e evlatlık verildiğini iddia ediyor ve yarım asırdır süren bir hukuki mücadele veriyor.
Bu olay, sadece münferit bir trajediyi değil, aynı zamanda kayıp çocuklar sorunu, uluslararası evlat edinme süreçlerinin şeffaflığı ve ailelerin yaşadığı tarifsiz travmalar gibi evrensel ve kanayan yaraları bir kez daha gündeme taşıyor.
KAYIP ÇOCUKLAR
Kayıp çocuklar, her çağın ve coğrafyanın ortak acısı. Bu çocuklar, kaçırılma, istismar, ihmal veya beklenmedik kayboluşlar gibi farklı nedenlerle ailelerinden koparılıyor. Ancak Güney Kore'deki bu vaka, kaybolma tanımına farklı bir boyut katıyor: Devlet eliyle, rıza dışı bir "evlatlık verme" iddiası. Bu durum, ailelerin sadece çocuklarını kaybetmekle kalmayıp, aynı zamanda devlet kurumlarına duydukları güvenin de sarsılmasına neden oluyor.
Türkiye'de de benzer acılar yaşanıyor. Geçmişte yaşanan çocuk kaçırma vakaları, kimsesiz çocuklar yurdundan evlatlık verilen ancak daha sonra aileleri ortaya çıkan çocuklar, bu trajedinin farklı yüzleri. Her kayıp çocuk hikayesi, ardında parçalanmış bir aile, bitmek bilmeyen bir bekleyiş ve adalet arayışı bırakıyor. Annelerin, babaların, kardeşlerin yüreğinde açılan bu derin yara, zamanla kapanmak yerine, her geçen gün daha da kanayabiliyor.
ULUSLARARASI EVLAT EDİNME
Güney Kore'deki olayın uluslararası evlat edinme boyutu, sürecin ne denli hassas ve şeffaf olması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Uluslararası evlat edinme, kimsesiz çocuklara yeni bir yuva sunarken, aynı zamanda ciddi etik ve hukuki sorumluluklar taşıyor.
Bu süreçlerin denetlenmesi, çocuğun menfaatinin en üst düzeyde gözetilmesi ve biyolojik ailenin haklarının korunması esastır. Ancak geçmişte, bazı ülkelerde evlat edinme süreçlerinin yeterince şeffaf olmaması, yasa dışı uygulamalara, hatta çocuk kaçakçılığına zemin hazırlayabildiği görüldü.
72 yaşındaki annenin iddiası doğruysa, bu durum uluslararası evlat edinme pratiklerinde ciddi bir ihmal ve suiistimalin göstergesi olabilir. Bir annenin, yıllarca kayıp sandığı evladının, rızası dışında başka bir ülkeye evlatlık verildiğini öğrenmesi, insan hakları ve aile bütünlüğüne yönelik ağır bir ihlaldir. Bu tür olaylar, evlat edinme süreçlerinin her aşamasında azami özenin gösterilmesi, şeffaf kayıt tutulması ve biyolojik ailelerin haklarının korunması gerektiğinin altını çiziyor.
AİLELERİN YAŞADIĞI TRAVMA VE ADALET ARAYIŞI
Bir çocuğun kaybı, bir ailenin yaşayabileceği en büyük travmalardan biridir. Kayıp bir çocuğun ardından yaşanan belirsizlik, umut ve umutsuzluk arasında salınan duygusal dalgalanmalar, aile üyelerinin psikolojik sağlığını derinden etkiler. Bu 72 yaşındaki annenin hikayesi, yarım asır boyunca bitmek bilmeyen bir acı ve adalet arayışının somutlaşmış hali. Gözlerinde yitirdiği evladının anısıyla yaşayan, her kapı çalındığında yüreği titreyen bir annenin dramı.
Hukuki mücadele, bu aileler için sadece bir yasal süreç değil, aynı zamanda kapanmayan bir yaranın dinmeyen sızısıdır. Adalet arayışı, kaybolan çocuklarını geri getiremese de, onlara bir nebze olsun huzur ve kapanış sağlayabilir. Bu tür vakalar, devletlerin ve uluslararası kuruluşların, kayıp çocukların bulunması ve ailelerin yaşadığı travmaların iyileştirilmesi konusunda daha fazla sorumluluk alması gerektiğini gösteriyor.
Güney Kore'deki bu annenin mücadelesi, bize bir kez daha hatırlatıyor ki, her kayıp çocuk bir insanlık dramıdır. Bu dramların önüne geçmek, ailelerin haklarını korumak ve evlat edinme süreçlerini etik standartlara oturtmak, tüm dünyanın ortak sorumluluğudur. Belki de bu anne, mücadelesiyle sadece kendi oğluna değil, aynı acıyı yaşayan binlerce aileye de umut olacaktır.
Bu olay, sadece münferit bir trajediyi değil, aynı zamanda kayıp çocuklar sorunu, uluslararası evlat edinme süreçlerinin şeffaflığı ve ailelerin yaşadığı tarifsiz travmalar gibi evrensel ve kanayan yaraları bir kez daha gündeme taşıyor.
KAYIP ÇOCUKLAR
Kayıp çocuklar, her çağın ve coğrafyanın ortak acısı. Bu çocuklar, kaçırılma, istismar, ihmal veya beklenmedik kayboluşlar gibi farklı nedenlerle ailelerinden koparılıyor. Ancak Güney Kore'deki bu vaka, kaybolma tanımına farklı bir boyut katıyor: Devlet eliyle, rıza dışı bir "evlatlık verme" iddiası. Bu durum, ailelerin sadece çocuklarını kaybetmekle kalmayıp, aynı zamanda devlet kurumlarına duydukları güvenin de sarsılmasına neden oluyor.
Türkiye'de de benzer acılar yaşanıyor. Geçmişte yaşanan çocuk kaçırma vakaları, kimsesiz çocuklar yurdundan evlatlık verilen ancak daha sonra aileleri ortaya çıkan çocuklar, bu trajedinin farklı yüzleri. Her kayıp çocuk hikayesi, ardında parçalanmış bir aile, bitmek bilmeyen bir bekleyiş ve adalet arayışı bırakıyor. Annelerin, babaların, kardeşlerin yüreğinde açılan bu derin yara, zamanla kapanmak yerine, her geçen gün daha da kanayabiliyor.
ULUSLARARASI EVLAT EDİNME
Güney Kore'deki olayın uluslararası evlat edinme boyutu, sürecin ne denli hassas ve şeffaf olması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Uluslararası evlat edinme, kimsesiz çocuklara yeni bir yuva sunarken, aynı zamanda ciddi etik ve hukuki sorumluluklar taşıyor.
Bu süreçlerin denetlenmesi, çocuğun menfaatinin en üst düzeyde gözetilmesi ve biyolojik ailenin haklarının korunması esastır. Ancak geçmişte, bazı ülkelerde evlat edinme süreçlerinin yeterince şeffaf olmaması, yasa dışı uygulamalara, hatta çocuk kaçakçılığına zemin hazırlayabildiği görüldü.
72 yaşındaki annenin iddiası doğruysa, bu durum uluslararası evlat edinme pratiklerinde ciddi bir ihmal ve suiistimalin göstergesi olabilir. Bir annenin, yıllarca kayıp sandığı evladının, rızası dışında başka bir ülkeye evlatlık verildiğini öğrenmesi, insan hakları ve aile bütünlüğüne yönelik ağır bir ihlaldir. Bu tür olaylar, evlat edinme süreçlerinin her aşamasında azami özenin gösterilmesi, şeffaf kayıt tutulması ve biyolojik ailelerin haklarının korunması gerektiğinin altını çiziyor.
AİLELERİN YAŞADIĞI TRAVMA VE ADALET ARAYIŞI
Bir çocuğun kaybı, bir ailenin yaşayabileceği en büyük travmalardan biridir. Kayıp bir çocuğun ardından yaşanan belirsizlik, umut ve umutsuzluk arasında salınan duygusal dalgalanmalar, aile üyelerinin psikolojik sağlığını derinden etkiler. Bu 72 yaşındaki annenin hikayesi, yarım asır boyunca bitmek bilmeyen bir acı ve adalet arayışının somutlaşmış hali. Gözlerinde yitirdiği evladının anısıyla yaşayan, her kapı çalındığında yüreği titreyen bir annenin dramı.
Hukuki mücadele, bu aileler için sadece bir yasal süreç değil, aynı zamanda kapanmayan bir yaranın dinmeyen sızısıdır. Adalet arayışı, kaybolan çocuklarını geri getiremese de, onlara bir nebze olsun huzur ve kapanış sağlayabilir. Bu tür vakalar, devletlerin ve uluslararası kuruluşların, kayıp çocukların bulunması ve ailelerin yaşadığı travmaların iyileştirilmesi konusunda daha fazla sorumluluk alması gerektiğini gösteriyor.
Güney Kore'deki bu annenin mücadelesi, bize bir kez daha hatırlatıyor ki, her kayıp çocuk bir insanlık dramıdır. Bu dramların önüne geçmek, ailelerin haklarını korumak ve evlat edinme süreçlerini etik standartlara oturtmak, tüm dünyanın ortak sorumluluğudur. Belki de bu anne, mücadelesiyle sadece kendi oğluna değil, aynı acıyı yaşayan binlerce aileye de umut olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.