Türkiye'de siyasi, ekonomik ve toplumsal tartışmalar ne üzerine yapılırsa yapılsın veya siyasi güçlerin görüşleri ne yönde olursa olsun, değişmeyen tek şey ülke tarihiyle şu anki durum arasında yaşanan ikilem. Atatürk'ün belirlediği hedef seçkin bir hedefti; gelişmeler de hiçbir zaman doğal değildi. Bu yüzden her krizde veya seçimde Türkiye bu ikileme dönüyor. Siyasi ve askeri seçkinler, AB üyeliğini büyük hedef olarak belirlemişti. Amaç ilgiyi bu eğilime kanalize ederek uygarlık trajedisinden uzaklaşmaktı. Bu çabalar Avrupa'nın sert tutumlarına tosladı. Almanya ve Britanya, Türkiye'yle üyelik müzakerelerinin başlamasını aslında şu iki hedefi gerçekleştirmek için istiyordu: ilki, Türkiye'nin bölgedeki varlığından yararlanmak. İkincisiyse, ülkede sosyal, siyasi ve dini alanda daha fazla değişime odaklanmak. Almanya ve Britanya daha zekice davranırken, Yunanistan ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye bakışına, ortak gelecekten çok tarihi çekişmeler hükmediyor. Yeni Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'yse, Türkiye'yi AB'den uzaklaştırmak için çıkageldi. Gerçekçi siyasi gözlemcilere göre, Türkiye'nin AB'de bir geleceği yok. Zira AB Türkiye'yi hiçbir zaman kabul etmeyecek ve Ankara siyasi temennileri sürdürecek. Türkiye'nin trajedisinin ve krizlerinin sırrı bu. Salih Ennemle/ Riyad gazetesi