Bugün, Antalya Elmalı’da Tekke Köyü’nde türbesi bulunan Abdal Musa Sultan Hazretleri’nin huzurunda “Haçlı Kuşatmasına Karşı Ehl-i Beyt Etrafında Birlik” konulu 6. Ehl-i Beyt Sempozyumu, Türkiye’den ve İslam ülkelerinden Ehl-i Beyt’e sevdalanmış âlimlerin ve bu hayır çığırını açan Prof. Dr. Haydar Baş’ın katılımıyla düzenleniyor.
Siz bu yazıyı okurken nasip olursa bizler orada olacağız.
Daha önce düzenlenen Ehl-i Beyt Sempozyumları çok önemli bir misyonu yerine getirdi. Bu misyon Haçlı projelerde taşeron olmaya alışmış, ecnebiden icazetli ve madalyalı siyasilerin koşarak gittikleri kardeş kavgasına “dur” demekti.
Bu hamdolsun başarıldı.
Eğer bugün hâla Suriye ve İran’la tehlikeli bir savaşa tutuşmadıysak bunu Prof. Dr. Haydar Baş’ın riyasetinde gerçekleşen birlik ve beraberlik vurgulu Ehl-i Beyt Sempozyumlarına borçluyuz.
Her biri Türkiye’yi çok büyük tehlikelere düşmekten alıkoyan bu sempozyumların Abdal Musa Hazretlerinin huzurunda düzenlenen altıncısı da aynı görevi yerine getirecek.
Abdal Musa Hazretlerinin misyonu da aynıydı. Zira Abdal Musa’da insanları tehlikelerden koruyor, kardeş kavgasına karşı duruyor ve onları ebedi ateşe düşmekten kurtarıyordu. Bundan dolayı Abdal Musa Hazretlerinin misyonuyla Prof. Dr. Haydar Baş’ın misyonu bence ortaktır.
Patriotların Türkiye-Suriye sınırına yerleştirilmek üzere olduğu bu günlerde ABD, Türkiye ve İsrail’in yer aldığı bir koalisyonun Suriye’ye askeri bir müdahale üzerinde plan hazırladıkları iddia ediliyor.
Bu iddialar Türkiye’yi yöneten siyasilerin ülkeyi kan gölüne çeviren ve İtalyan ve Fransızlara teslim eden Libya’da yaptıkları yanlışı Suriye’de yapmaya kararlı olduklarını ortaya koyuyor.
Türk milletinin elini Müslüman kardeşinin kanına bulaştırma planları inşallah bu sempozyum sayesinde bozulacaktır. Bundan dolayı bugün düzenlenen 6. Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumuna katılım çok önemlidir.
Ehl-i Beyt sempozyumunun huzurunda yapıldığı Abdal Musa Sultan Hazretlerini daha iyi tanımak için o yörede herkesin bildiği şu kerametini sizlerle paylaşmak isterim:
“Elmalı’ya Horasan taraflarından gelen Abdal Musa Sultan günlerden bir gün Akdağlar’ın Fethiye tarafındaki köyleri ziyaret eder.
Gittiği her yerde hürmet edilen Abdal Musa Hazretlerine buranın halkı da hürmet eder, güler yüzle hizmette kusur etmez.
Hazret günlerce bu köylerden birisinde misafir kalır.
Köylüler Abdal Musa Hazretlerinin isteklerini yerine getirmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlarmış.
Yemediklerini yedirmişler, içmediklerini içirmişler, gönlünü hoş etmişler ve mübareğin duasını almışlar.
Yaptıkları hizmetlerle Abdal Musa Sultan’ın gönlünü kazanmışlar.
Ayrılık vakti gelip çattığında köylüleri karşısına toplayan Abdal Musa Hazretleri onlara şöyle seslenmiş:
“Ey güzel Allah’ın sevgili kulları, Allah gözünüze, gönlünüze göre versin. Şimdi ben gidiyorum. Söyleyin bakalım bir eksiğiniz, isteğiniz var mı?”
Köylüler Abdal Musa Sultan’ın bu sözlerine çok sevinmişler.
Kendisine teşekkür etmişler ve hep bir ağızdan:
“Sağ olasın Efendi Hazretleri, sayenizde hiçbir eksiğimiz yoktur. Sağlığına duacıyız” demişler
Gözü ve gönlü tok, misafirperver ve cömert bu insanları mükâfatsız bırakmamaya kararlı olan Abdal Musa, “Eksiksiz köy mü olur? Mutlaka bir ihtiyacınız vardır, söyleyin hele!”diye ısrarcı olunca köylüler:
“Her şeyimiz var, var olmasına da, sulama suyumuz yok ya Efendi Hazretleri. Malımız, davarımız, ekinlerimiz, ağaçlarımız susuzluktan kırılıyor” demişler.
Bunun üzerine Abdal Musa Hazretleri şöyle demiş: “İyi de sizler bu güzellikler, güzel davranışlarla birlikte bol suya kavuşursanız, çok zengin olursunuz. Cebiniz para görünce Allah’a asi olmanızdan, misafirperverliği unutmanızdan korkuyorum” demiş.
Köylüler telaşlanmışlar, korkmuşlar, yoldan çıkmayacaklarına, ölçüyü kaybetmeyeceklerine dair yeminler etmişler ve Sultan Hazretlerine şöyle söz vermişler:
“Aman Ya Efendi hazretleri! Suyumuz bol olur da bağ bahçe sahibi ve zengin olursak gelenlere daha iyi bakarız. Yeter ki suyumuz olsun” demişler.
Abdal Musa Hazretleri ağır ağır yerinden kalkmış. Dualar okuyarak yürümüş. Asası elinde bir müddet yürüdükten sonra bir kayanın önüne gelmiş, yine bir zaman elleri havada dua ettikten sonra “Ya Allah! Diyerek elindeki asasını kılıç gibi kayanın böğrüne saplamış. Köylülerin şaşkın bakışları arasında kayada açılan yarıktan buz gibi sular akmaya başlamış. Bu suyun ilk çıktığı yer kendiliğinden genişlemiş, bir çay halini almış.
Abdal Musa Hazretleri’nin kerametiyle susuzluktan kurtulan köylüler çok sevinmişler.
Sevinç içerisindeki köylüler dualarla köyün çıkışına kadar Abdal Musa Sultan’ı uğurlamışlar.
Suyun çıkmasıyla birlikte köyün çehresi değişmiş. Bağlar, bahçeler yeşillenmiş, çorak tarlaların verimi artmış. Birkaç yıl içinde köylülerin cepleri parayla dolmuş.
Aradan epeyce bir zaman geçmiş. Abdal Musa Sultan’ın yolu aynı köye düşmüş.
Daha önce el üstünde tutulduğu köyde O’nu kimse tanıma bile tanımamış.
Yeşillikler, meyve yüklü ağaçlar, bağlar, bahçeler ve yüzü gülen ekin tarlaları köye ayrı bir güzellik katıyormuş ama kimse onun geldiğinin farkında bile değilmiş.
Uzak yoldan geldiği için açlık iyice artmış. Kimse bir şey sormayınca köylünün birinden Allah rızası için yiyecek ekmek istemiş, istediğine pişman olmuş.
Dinleyen bile olmamış, üstelik bir de “Haydi yoluna, hangi yüzle yiyecek istiyorsun. Benimle tarlada, bahçede, harmanda mı çalıştın?” diye azar işitmiş.
Abdal Musa Hazretleri köylülerin bu haline çok üzülmüş. Bu köylülerin fakir ve susuz durumdaki eski hallerinin onlar için en hayırlı durum olduğunu görmüş.
Yine ellerini havaya açarak yüksek sesle şöyle dua etmiş:
Ey Allah’ım! Bu nankör insanlar, senin verdiğin nimetin değerini bilemediler. Varlık sahibi oldular ama zenginliğin gereğini yerine getirmediler. Gururlandılar, kibirlendiler. Tanrı misafirini aç koydular, var iken vermediler. Onlara armağan olarak verdiğin güzel suyu muhannet kıl, onlara yarayacağı zaman hiç akmasın. Kış mevsimi geldiğinde de bulanık aksın” diye dua etmiş.
Gürül gürül akan su, o anda kesilivermiş.
Köylüler işin farkına varmışlar, pişman olmuşlar ama artık iş işten geçmiş.
Abdal Musa Sultan’ın ayaklarına kapanmak istemişler. Abdal Musa kayboluvermiş.
Ama Allah dostunun gönlü bir kırılmaya görsün tamiri çok zor olur.
Her yıl Haziran ayı başlarında Akdağ’ın Gömbe Yaylası taraflarına bakan yüzünde büyük bir gürültüyle bir su patlar. Etrafına güzel görüntüler vererek yükseklerden uçan bu suya
“Uçarsu” derler.
Bu su Abdal Musa’nın duası üzerine Ekim ayı sonuna kadar Gömbe taraflarına akar.
Ekim ayından itibaren de Akdağ’ın diğer yüzündeki Abdal Musa’yı küstüren köylülerin bulunduğu köylere akar, ama bulanık olarak.”
Siz bu yazıyı okurken nasip olursa bizler orada olacağız.
Daha önce düzenlenen Ehl-i Beyt Sempozyumları çok önemli bir misyonu yerine getirdi. Bu misyon Haçlı projelerde taşeron olmaya alışmış, ecnebiden icazetli ve madalyalı siyasilerin koşarak gittikleri kardeş kavgasına “dur” demekti.
Bu hamdolsun başarıldı.
Eğer bugün hâla Suriye ve İran’la tehlikeli bir savaşa tutuşmadıysak bunu Prof. Dr. Haydar Baş’ın riyasetinde gerçekleşen birlik ve beraberlik vurgulu Ehl-i Beyt Sempozyumlarına borçluyuz.
Her biri Türkiye’yi çok büyük tehlikelere düşmekten alıkoyan bu sempozyumların Abdal Musa Hazretlerinin huzurunda düzenlenen altıncısı da aynı görevi yerine getirecek.
Abdal Musa Hazretlerinin misyonu da aynıydı. Zira Abdal Musa’da insanları tehlikelerden koruyor, kardeş kavgasına karşı duruyor ve onları ebedi ateşe düşmekten kurtarıyordu. Bundan dolayı Abdal Musa Hazretlerinin misyonuyla Prof. Dr. Haydar Baş’ın misyonu bence ortaktır.
Patriotların Türkiye-Suriye sınırına yerleştirilmek üzere olduğu bu günlerde ABD, Türkiye ve İsrail’in yer aldığı bir koalisyonun Suriye’ye askeri bir müdahale üzerinde plan hazırladıkları iddia ediliyor.
Bu iddialar Türkiye’yi yöneten siyasilerin ülkeyi kan gölüne çeviren ve İtalyan ve Fransızlara teslim eden Libya’da yaptıkları yanlışı Suriye’de yapmaya kararlı olduklarını ortaya koyuyor.
Türk milletinin elini Müslüman kardeşinin kanına bulaştırma planları inşallah bu sempozyum sayesinde bozulacaktır. Bundan dolayı bugün düzenlenen 6. Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumuna katılım çok önemlidir.
Ehl-i Beyt sempozyumunun huzurunda yapıldığı Abdal Musa Sultan Hazretlerini daha iyi tanımak için o yörede herkesin bildiği şu kerametini sizlerle paylaşmak isterim:
“Elmalı’ya Horasan taraflarından gelen Abdal Musa Sultan günlerden bir gün Akdağlar’ın Fethiye tarafındaki köyleri ziyaret eder.
Gittiği her yerde hürmet edilen Abdal Musa Hazretlerine buranın halkı da hürmet eder, güler yüzle hizmette kusur etmez.
Hazret günlerce bu köylerden birisinde misafir kalır.
Köylüler Abdal Musa Hazretlerinin isteklerini yerine getirmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlarmış.
Yemediklerini yedirmişler, içmediklerini içirmişler, gönlünü hoş etmişler ve mübareğin duasını almışlar.
Yaptıkları hizmetlerle Abdal Musa Sultan’ın gönlünü kazanmışlar.
Ayrılık vakti gelip çattığında köylüleri karşısına toplayan Abdal Musa Hazretleri onlara şöyle seslenmiş:
“Ey güzel Allah’ın sevgili kulları, Allah gözünüze, gönlünüze göre versin. Şimdi ben gidiyorum. Söyleyin bakalım bir eksiğiniz, isteğiniz var mı?”
Köylüler Abdal Musa Sultan’ın bu sözlerine çok sevinmişler.
Kendisine teşekkür etmişler ve hep bir ağızdan:
“Sağ olasın Efendi Hazretleri, sayenizde hiçbir eksiğimiz yoktur. Sağlığına duacıyız” demişler
Gözü ve gönlü tok, misafirperver ve cömert bu insanları mükâfatsız bırakmamaya kararlı olan Abdal Musa, “Eksiksiz köy mü olur? Mutlaka bir ihtiyacınız vardır, söyleyin hele!”diye ısrarcı olunca köylüler:
“Her şeyimiz var, var olmasına da, sulama suyumuz yok ya Efendi Hazretleri. Malımız, davarımız, ekinlerimiz, ağaçlarımız susuzluktan kırılıyor” demişler.
Bunun üzerine Abdal Musa Hazretleri şöyle demiş: “İyi de sizler bu güzellikler, güzel davranışlarla birlikte bol suya kavuşursanız, çok zengin olursunuz. Cebiniz para görünce Allah’a asi olmanızdan, misafirperverliği unutmanızdan korkuyorum” demiş.
Köylüler telaşlanmışlar, korkmuşlar, yoldan çıkmayacaklarına, ölçüyü kaybetmeyeceklerine dair yeminler etmişler ve Sultan Hazretlerine şöyle söz vermişler:
“Aman Ya Efendi hazretleri! Suyumuz bol olur da bağ bahçe sahibi ve zengin olursak gelenlere daha iyi bakarız. Yeter ki suyumuz olsun” demişler.
Abdal Musa Hazretleri ağır ağır yerinden kalkmış. Dualar okuyarak yürümüş. Asası elinde bir müddet yürüdükten sonra bir kayanın önüne gelmiş, yine bir zaman elleri havada dua ettikten sonra “Ya Allah! Diyerek elindeki asasını kılıç gibi kayanın böğrüne saplamış. Köylülerin şaşkın bakışları arasında kayada açılan yarıktan buz gibi sular akmaya başlamış. Bu suyun ilk çıktığı yer kendiliğinden genişlemiş, bir çay halini almış.
Abdal Musa Hazretleri’nin kerametiyle susuzluktan kurtulan köylüler çok sevinmişler.
Sevinç içerisindeki köylüler dualarla köyün çıkışına kadar Abdal Musa Sultan’ı uğurlamışlar.
Suyun çıkmasıyla birlikte köyün çehresi değişmiş. Bağlar, bahçeler yeşillenmiş, çorak tarlaların verimi artmış. Birkaç yıl içinde köylülerin cepleri parayla dolmuş.
Aradan epeyce bir zaman geçmiş. Abdal Musa Sultan’ın yolu aynı köye düşmüş.
Daha önce el üstünde tutulduğu köyde O’nu kimse tanıma bile tanımamış.
Yeşillikler, meyve yüklü ağaçlar, bağlar, bahçeler ve yüzü gülen ekin tarlaları köye ayrı bir güzellik katıyormuş ama kimse onun geldiğinin farkında bile değilmiş.
Uzak yoldan geldiği için açlık iyice artmış. Kimse bir şey sormayınca köylünün birinden Allah rızası için yiyecek ekmek istemiş, istediğine pişman olmuş.
Dinleyen bile olmamış, üstelik bir de “Haydi yoluna, hangi yüzle yiyecek istiyorsun. Benimle tarlada, bahçede, harmanda mı çalıştın?” diye azar işitmiş.
Abdal Musa Hazretleri köylülerin bu haline çok üzülmüş. Bu köylülerin fakir ve susuz durumdaki eski hallerinin onlar için en hayırlı durum olduğunu görmüş.
Yine ellerini havaya açarak yüksek sesle şöyle dua etmiş:
Ey Allah’ım! Bu nankör insanlar, senin verdiğin nimetin değerini bilemediler. Varlık sahibi oldular ama zenginliğin gereğini yerine getirmediler. Gururlandılar, kibirlendiler. Tanrı misafirini aç koydular, var iken vermediler. Onlara armağan olarak verdiğin güzel suyu muhannet kıl, onlara yarayacağı zaman hiç akmasın. Kış mevsimi geldiğinde de bulanık aksın” diye dua etmiş.
Gürül gürül akan su, o anda kesilivermiş.
Köylüler işin farkına varmışlar, pişman olmuşlar ama artık iş işten geçmiş.
Abdal Musa Sultan’ın ayaklarına kapanmak istemişler. Abdal Musa kayboluvermiş.
Ama Allah dostunun gönlü bir kırılmaya görsün tamiri çok zor olur.
Her yıl Haziran ayı başlarında Akdağ’ın Gömbe Yaylası taraflarına bakan yüzünde büyük bir gürültüyle bir su patlar. Etrafına güzel görüntüler vererek yükseklerden uçan bu suya
“Uçarsu” derler.
Bu su Abdal Musa’nın duası üzerine Ekim ayı sonuna kadar Gömbe taraflarına akar.
Ekim ayından itibaren de Akdağ’ın diğer yüzündeki Abdal Musa’yı küstüren köylülerin bulunduğu köylere akar, ama bulanık olarak.”
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024