Gül'ün konuşmalarında en çok kullandığı vurgu 'şüphesiz ki' kelimesi... Bakan bu kelimeyi sık kullanıyor... Onun kelimesi ile vurgulayalım, teklifin mimarı 'şüphesiz ki' Dışişleri...Öyle olunca da stratejinin yürümemesi hem bakanlık, hem de Bakan için üzüntü vesilesi... Bu durum açıklamalarına yansıyor... Örneğin şöyle diyor: 'Bizim bir tane liman açmamızın Rumlar'a getireceği fayda ne, Ercan Havaalan'ının açılmasının Kıbrıs Türkleri'ne getireceği fayda ne? Kamuoyundaki bu tartışmalarla ilgili yine çok detaylı anlatabileceğim şey var ama bir taraftan Türkiye'nin devam eden diplomasisini çökertmememiz gerekiyor...'Ve altını çiziyor... 'Yoksa ben size söyleyecek lafları çok iyi bilirim. Ama benim için önemli olan neticeyi almak. Biraz daha nefes aldırabilir miyiz, onların geleceği ile ilgili ne adım attırabiliriz? Yaptığımız şey bu.'İnce bir öfke tezahürü...Kime?.. AB'ye mi?.. Olayı mıncıklayan 'öteki Ankara'ya mı?.. gazetecilere mi?..'Ben size söyleyecek lafları çok iyi bilirim' diyen Abdullah Gül'e naçizane bir vatandaş tavsiyesi sunayım diyorum... Mesela ayna karşısına geçip bir konuşma provası yapsa ve Sayın Bakan şöyle dese: 'Cumhuriyet tarihinin en önemli dış anlaşmalarından birisi yapılmaya çalışılıyor... Böyle önemli bir anlaşmanın bu şekilde imzalanmaya çalışılmasına metot, usul ve esas yönünden karşı çıkmak gerekmez mi?..'Ve Sayın Gül devam etse... 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir ise... Bu kadar önemli bir karar alınırken niçin Türk Halkı'na sorma ihtiyacı duyulmadı? Bu demokratik bir olay mıdır? Bu kadar geniş bir karar alınırken bu halka gidip de sen ne düşünüyorsun diye hiç sormak akıldan geçmemiş midir?..'Bu konuşmanın ardı şöyle gelse... 'TBMM'de Avrupa'daki birçok kuruluşa giden milletvekili var. Orada nasıl tek taraflı bakıldığı, nasıl ikiyüzlü bakıldığı, Türkiye'nin nasıl aşağılandığını görüyor ve utanıyorlar... Gidenler 'Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'de bölücülüğün, otonom idarelerin nasıl istendiğini, Türkiye'de Ermeni davasının nasıl savunulduğunu' hep gördüler...Avrupa Parlamentosu'nda alınan Kıbrıs'la ilgili karar, Türk Ordusu'nun işgalci olduğudur. Kıbrıs davasının Brüksel'e taşınması, Yunanistan'ın zaten yıllardır uğraştığı bir şeydi ve dolaylı olarak bitmiştir... AB anlaşmasından sonra yapılan kutlama törenlerini içler acısıdır...'Ne üzücüdür ki, Brüksel'den dönen heyet Ankara'da neşeli şeylerle karşılandı. Ben kendi adıma utandım bundan. Brüksel'den, Avrupa'nın zenginler kulübünün köşkünde, bahçedeki bir kulübeye girdik diye sevinerek geldiler... Halbuki ben şunu hatırladım. Bizim atalarımız bir gün Avrupa'ya nasıl gitmişlerdi? Osmanlı, Avrupa'ya nasıl gitmişti? Avrupalılar Kapitalisttir... Duyun-u Umumiye'yi hatırlayın. Ne yazık ki Türkiye'yi aynı duruma düşürmekle meşguller. Şimdi ben soruyorum... 1963 Ankara Anlaşması'na göre 1986 yılından itibaren Türk vatandaşları Avrupa'da serbestçe dolaşamayacak mıydı? Türkiye oyalanmaktadır!..Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girip de o bahsettiğiniz avantajlardan faydalanması hikayedir. Böyle bir şey söz konusu da değildir, olmayacaktır...Medyaya bakarsanız (AB işi bittiğinde) Türkiye'ye zenginlik gelecek, mallar girecek, bir pembe tablo!.. Tabii ki en çok çıkarı olan grup medya olacaktır. Çünkü önümüzdeki yıllarda Türkiye'de en gözde (olacak) olan sektör reklam sektörüdür. Türkiye bir tüketim ekonomisine yönelecektir. Tabii ki medya, tabii ki gazeteler ve televizyon kanalları bunu alkışlayacak, halkın beynini yıkayacak. Ama ne olacak, siz bunları borçla alacaksınız. Türkiye'yi bu noktaya getirenler suçludur. Televizyon programlarındaki tartışmalara bakıyorsunuz, oralara çıkarılan herkes pembe bir tablo çiziyor. AB gerçekleri halktan gizleniyor çünkü. Türkiye'de çıkarcılar bunun peşindedir. AB'nin peşine takılarak Türkiye'yi daha da fakirleştireceksiniz.' Sayın Bakan Gül bu sözleri ederse Avrupa Yakası'ndaki Gaffur'un dediği gibi 'Çok süper olacak'tır!..Hem de gerçekten bu sözler kendisine aittir...1995'de TBMM kürsüsünde bunları söylemişti... Behiç Kılıç/ Tercüman