AKP horozu favoridir

Kediler, katırlar derken horozlar da devreye girdi ve Çağlayan'da sahne aldı. İki dövüşçü horozdan AKP favoriydi ve Pensilvanya horozunu şimdilik tepeledi.Rezaletin bini bi para? Skandallar rekortmeni hükümet, 17/25 Aralık operasyonunun intikamını almaya devam ediyor. Önce, savcının talimatını yerine getirmeyen kolluk kuvvetleri; şimdi de mahkemenin kararını yerine getirmeyen savcılar. Hukuksuzlukta dibe vuruşun resmidir bu.Kimin eli kimin belinde belli değilken, ayaklar baş olmuş, başlar ise ayak altında. Savcının emrine uymayan ast durumundaki polis, üstüne kafa tutabiliyor. Daha beteri, mahkeme kararını yok sayan savcının yanında, asliye ceza mahkemesinin altında bulunan sulh ceza hâkimliğinin üst seviyedeki mahkemenin kararına karşı gelişi.Tüm bu olanlar sokakta değil, hak arayışında son adres olan mahkemelerin bulunduğu mekânda, yani adliyede cereyan ediyor. Ne güzel sözdür; "Kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayrıya yardım ede". Mahkemeler adaletin tecellisinde, hakkın sahibine verilmesinde, hakça nizamın tesisinde Türk Milleti adına karar veren bağımsız yargı kurumudur. Gel gör ki, bağımsızlığı, siyasal iktidar tarafından elinden alınmış ve de şamar oğlanı gibi muamele gören; vatandaştan vazgeçtik, kendisine hayrı kalmamış, emir kuluna dönüştürülmüş bir kurum var karşımızda.Göz göre göre anayasayı ihlâl eden siyasal iktidar ve onun ayrılmaz parçası Tayyip Bey haykırıp durmakta, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na(HSYK), mahkemelere verip veriştirmektedir. Yargı, hoşlarına gidecek kararlar verirse ne âlâ, hatta yargıya müdahale edilmez diyebiliyorlar. Bu pişkinliğin arkasında tiranlık hevesi olduğu kadar hukuk yabanlığı da vardır.Skandal etiketiyle haber manşetlerinde yer alan olay şuydu:İçlerinde Samanyolu Yayın Grup Başkanı Hidayet Karaca'nın da bulunduğu çoğu polis, tutuklu şüphelilerin reddi hâkim taleplerini inceleyen İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi, talepleri kabul ederek tutukluluk konusunun incelenmesini İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'ne havale etti. Bu mahkeme de şüphelilerin salıverilmesine karar verdi. Kararın yerine getirilmesi savcının görevi iken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, kararı yerine getirmeyin talimatı verdi savcılara. Oysa savcılığın mahkeme kararını yerine getirmeme gibi bir yetkisi yok. Mahkeme kararını engelleyen savcı Türk Ceza Kanunu'na göre suç işlemiştir. Eğer Asliye Ceza Mahkemesi, şüphelilerin tutukluluk hallerinin devamına karar verseydi, sıfır sorun olurdu ve cemaat operasyonunu başlatan Tayyip Bey ve hükümeti de işler yolunda gittiği için yargıya alkış tutarlardı. Ama tam aksine, Davutoğlu Ahmet Hocaya göre, Pensilvanya'dan talimat alan hâkimler tahliye kararı vermişlerdi. İktidarın eli armut mu topluyordu? Onlar da talimatı verince yargı tepetaklak oldu; savcılar mahkeme kararına göğüslerini siper edip, hükümet eliyle suç işlediler. Üstüne üstlük, tahliye kararı veren asliye ceza mahkemesinin altında bulunan sulh ceza hakimliği (mahkeme bile değil) tutukluluk halinin devamına karar verdi. Çıkın işin içinden, ucube lafı bile az gelir buna.Mahkemeler arasındaki astlık üstlük (hiyerarşi) durumuna baktığımızda, en altta sulh ceza, onun üstünde asliye ceza ve en üstte de ağır ceza mahkemesi yer alır. Tabii hepsinin üzerinde de üst inceleme mercii Yargıtay gelir. Bu hiyerarşi gereği sulh hâkimliği, asliye mahkemesinin kararının aksine karar veremez. AKP iktidarında olmaz, olmaz. Polis savcıyı dinlemez, savcı hâkimi dinlemez, hâkim hiyerarşik üstü mahkemeyi dinlemez. Sonuç mu, hukuk olur guguk.